30 Ekim 2020 Cuma

 SİN SİN….!

NEVRUZ VE ERGENEKON.
Türk kültüründe Nevruz doğuş, diriliş anlamına gelir. Aynı zamanda baharın başlangıcı sayılır ve bir takvim değişikliğini anlatır. Türk kültüründe Nevruzun bir adı da Ergenekon’dur. En eski Türk kaynaklarından itibaren böyle bir kültüre sahip olduğumuz anlaşılmaktadır. Türk tarihinin her döneminde Nevruz varlığını devam ettirmiştir. Cumhuriyetle birlikte yerleştirilmeye çalışılan ulus bilincine bağlı olarak özellikle Atatürk tarafından Nevruzun daha geniş katılımlı kutlanması teşvik edilmiştir.
Nevruz, Yenisey-Orhun çevresinden, Altaylara, oradan da Hun Türklerinin Avrupa'ya yürümesiyle Macaristan'a ve Balkanlar'a ulaşmış, 800'lü yıllardan itibaren Hazar'ın güneyinden Anadolu'ya ve Mezopotamya denilen bölgeye taşınarak daha geniş bir coğrafyaya yerleşmiştir.
Toprağın kış mevsiminde yattığı ölüm uykusundan kalkması, ilkyaz ile yeniden dirilişi, Türk destanları içinde karşılığını Ergenekon'da bulmuştur. Nevruz kutlamalarının bir diğer adı da "Ergenekon Bayramı"dır. Bu isim geçmişten günümüze kadar hâlen çeşitli Türk boyları arasında canlılığını korumakta, aynı zamanda milletin destanların gücüyle birbirlerine olan güven bağını güçlendirmektedir. Ergenekon da böyle bir gelenektir.
Nevruz ile ilgili tarihî bilgiler, Kutadgu Bilig, Divan ü Lûgat-it-Türk gibi Türk kültürünün ilk yazılı kaynaklarından başlayarak Nizâmü'l Mülk'te, Melikşah'da hatta Çin kaynaklarında mevcuttur.
Prof Ahmet Taşağıl hocanın İnceleme ve araştırmalarına göre Ergenekon gerçekten yaşanmış bir olaydır Çin Kaynaklarından Tespit ettiği belgelere göre Çinlilere Mağlup olan CİBİ KAĞAN .binlerce kişi ordusunu ve ailesinin büyük bir kısmını Kaybederek 30 kişiye düşmüşler Dar bir vadide Yıllarca yaşayarak ( 648 yıllarında ) 30 Bin Kişiye Yükselmiş Ve Bulundukları Dar Vadiden çıkarak Demir dağı eriterek Yeniden Orta Asya steplerine Hakim olmuşlardır.
Orta Anadolu’da Bilhassa Ankara Civarında SİN SİN Ateşi yakılırdı tarihi ve Sin Sin kelimesinin Manası Bilinmez. SİN Orta Asya Türklerinin Kullandığı bir özel kelimedir Mezar anlamına gelir SİN SİN Mezardan Kurtuluştur. NEVRUZ’UN Başlangıcıdır.
"Milletler her ne şekilde yaşarlarsa yaşasınlar, her nereye giderlerse
gitsinler, onların aralarında asırların söküp götüremediği bir çok ananeler
vardır, töreler devam eder. İşte Nevruz adı konmuş Ergenekon bayramı bu
suretle pes-zinde halinde yaşamakta olan bir ananemizdir. *
*Adını ve şeklini değiştirmiş olmasına rağmen hâlâ ölmemiş ve her sene aynı
günde Milletimiz bir bayram hayatı yaşar. Yaklaşık olarak bundan 3500 sene
önce Türkler, Çinlilerle yaptıkları bir savaşta mağlup oluyorlar... Yalnız
Otuz kişi kurtulup, ıssız dağlara çekiliyorlar. Dörtyüz sene orada
kaldıktan sonra bir Bozkurt'un öncülüğünde oradan çıkıp, Çinlilerin üzerine
çullanıyorlar ve dedelerinin öçlerini alıyorlar. Dört asır kaldıkları
yaylaya Ergenekon deniliyor ki, ( sonsuz vatan demektir... *)
*Türkler Ergenekondan Mart dokuzunda çıktıkları için (Güneş takvimine göre
22 Mart) her yıl Mart dokuzunda bayram yaparlar, *
*demir döğerler, ateş yakarlar, ( sin sin Ateşi ) kurt başlı bayrakları takdis ederlermiş...*
Sinsin, Yarışmalı toplu köy oyunlarından görünmesine rağmen içinde dans ve musikî unsurlarına da yer verilmiş, pek yaygın ve eski bir oyundur. Mücadele, ateş ve dans unsurlarının birleşmesindeki sebep her ne olursa olsun, Sinsin'in yüzyıllar kadar eski ve köklü bir çeşit olduğu açıktır.Davul zurna Sinsin Havası'na başlayınca delikanlılardan biri meydana çıkar. Bunun üzerine etrafın dağınık halkı, o genci merkezde bırakacak surette çepeçevre sıralanır. Böylece Sinsin'e girilmiş olur.
Sinsin'in kendi konumuza göre oyun adını alabilecek tek figürü vardır. Bu, bir meydan okuyuşu andıran gezintiden ibaret olup şöyle yapılır: Ortaya atılan oyuncu, sol elinin yumruğunu açıp başının üzerine kaldırır. Sağ kolunun dirseğini ise böğrüne yapıştırıp, sağ elini arkadan kalça üzerine kor. Gayet kıvrak olan musiki zamanlarından birinde sol ayağını kısa bir adım geri atar, sağı da öne yukarı fırlatır. Bunu takip eden zamanda sol ayak üzerinde sola geri tartımlı bir sekme yapar. Ondan sonra, sağ ayak kısa bir adım sola geri basılarak, solda öne yukarı fırlatılır. Bu defa da sağ ayak üzerinde sağa geri tartımlı bir sekme yapar. Böylelikle, hep sola geri gide gide tam bir daire çizecek duruma gelince yürüyüşünü keser.Yaratılışı espiriye yatık düşmüş bazı kimseler, oyunun ilk devrelerinde seyircilerin güzel eğlenebilmeleri için nefis birtakım şakacıklar yaparlar. Bazıları, büyük bir gürültüyle sahaya atılıp kıyasıya hamle ediyormuşçasına hareketler gösterdikten sonra bilakis yumruğu pazıya değil havaya sallar ve sükunet içinde meydanı dolaşmaya geçer, yahut da meydan okuyan gencin, tam yumruğun ineceği anda sağ omzunu sola kaçırmasıyla hamlecinin yumruğu havaya gider. Bazen de aynı tür Farklardan yumruğun sağ pazı yerine sağ bacağın baldırına veya sağ omuz arkasına yerleştirildiği de görülür. Hamlede musikinin zamanlarına uyulması şart olmadığı halde, Bazı kişilerin çok defa ayak hareketlerini davula uydurarak şaklabanlık ettikleri olur. Bütün bunlar Sinsin'in kayda değer nükteleridir. Oyuna ara sıra komedi unsurunun da katılmasına ve beklenmedik renklerle esas unsur bozulmaksızın oyunun çeşitlenmesine yardım ederler. hiçbir zaman değişmeyen nokta şudur: Hamleler mutlaka karşıdan yapılır. Herkesin birbirine bir hoşgörüsü ve saygısı vardır.
Türklerde bahar bayramı (Nevruz), bilinebilen en eski zamandan beri Türklerin bayramıdır ve onlar vasıtasıyla bütün Asya'ya ve Avrupa'ya (Avrasya) yayılmıştır.
Nevruz kutlamaları Cumhuriyetin ilk yıllarında da resmî olarak devam etmiştir. Bu konuda Prof. Dr. Reşat Genç şu bilgileri veriyor:
“Geri planlarda bırakılmış ve unutulmaya yüz tutmuş olan Türk insanına kendi kültür kimliğini, kişiliğini, benliğini, hüviyetini kazandırmak hareketi Atatürk'ün başlattığı bir hareketti. Bu ne ile mümkün olurdu? İşte bu, öze dönmekle, kendi kültürel değerlerimize, örfümüze, âdetimize, geleneğimize dönmekle mümkün olurdu. Bu yüzden Atatürk diyor ki "Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır", yani yaşayamaz. O yüzden, yine, Atatürk der ki, "Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir." Millî hareketin özü bu. Diğer taraftan kendi kimliği, kişiliği, millî benliği kazandırılmış olan millete çağdaş olma yolunu açıklamak da Atatürk hareketinin temellerindendir. İşte bu öze dönme, kendi tarihine, kültürüne dönme hadisesi millîciliğin özü idi. Bu yüksek idrakinin icabı olarak, O'nun milli kültür unsurlarının her biri üzerinde, en küçük ayrıntısına kadar çok büyük bir dikkatle durduğunu biliyoruz. Nitekim, Nevruz ile ilgili hassasiyeti bunun bir göstergesi olmuştur. Bilindiği gibi Atatürk 22 Mart 1922 tarihinde Ankara'nın Keçiören semtinde Nevruz şenlikleri düzenletmiş ve kendisi de bu şenliklerde hazır bulunmuştur.”
1921 yılının 21 Mart günü halkın, öğrencilerin Ankara’nın belirli çayırlıklarına, meydan yerlerine toplandıkları, bu törenlere devletin üst yöneticilerinin de katıldığı dönemin matbuatında kayıtlıdır. Ankara’da yapılan kutlamalar Anadolu ile sınırlı kalmamış, Türk Dünyasında da heyecan yaratmıştır.
1922 yılında Sakarya Zaferi’nden hemen sonra bütün okullara Nevruz-Ergenekon bayramının bir önceki yıl olduğu gibi coşkuyla kutlanması için talimat verilmiştir. Aynı yıl 23 Mart Çarşamba günü meclisin önünde ve Tashan Meydanı’nda merasimler yapıldığı yönünde bilgiler de Hâkimiyet-i Millîye, Yeni Gün ve İkdam gazetelerinde kayıtlıdır.
Cumhuriyetle birlikte Nevruz’un yeniden gündeme getirilmek istenmesinin esas sebebi Besim Atalay’ın 23 Mart 1921 tarihli Hâkimiyet-i Millîye gazetesine yazdığı makaleden kolayca anlaşılmaktadır. Yazının bir bölümünde şöyle denir:
“Bu Ergenekon hâdisesinden çıkacak mühim netice, bizim bugünkü millî mücadelemizle benzeşmesidir. Dokuz kişiden türeyerek düşmanlarından intikam alan Türklerin, bugün de kendi varlığına kastedenlere karşı silahlanmış ve yarın muvaffakiyetini temin edeceğine ve Ulu Tanrı’nın yardımı ve milletin gayretleriyle kara günlerden kurtulacağına eminim.”
Azerbaycan Hükümet Başkanı Neriman Nerimanof'’un Mustafa Kemal Paşa'ya Nevruz dolayısıyla çektiği 24 Mart 1921 tarihli telgrafta şöyle denmektedir:
"Cenubi Kafkasya Komiseri, Azerbaycan serbest Harbiye Mektebi Talebeleri, iki bölüklü Süvari Nişancı Türk Alayı askerleri, Türk Milletinin, büyük Nevruz Bayramını tebrik ediyor ve biz ümid ediyoruz ki Azerbaycan İnkılâp Ordusu kahraman Türk Ordusu ile beraber Garp emperyalizmi tazyikinde bulunan Şark milletlerini yakında kurtarırlar. Yaşasın Şark İnkılap başları Mustafa Kemal!"
HALUK BALABAN.
KAYNAK :
________________________
Dr. Abdullah ŞENGÜL'ün makalesinden .
TÜRK KÜLTÜRÜNDE NEVRUZ
- Mete Han’dan Atatürk’e-
http://www.aku.edu.tr/…/SOSYALBILENS/dergi/VIII3/asengul.pdf.
VE BANU AVAR’IN MAKALELERİNDEN.
Prof Ahmet TAŞ Ağıl Çin Belgelerinden İncelemelerinden.
Kök Tengri’nin Çocukları ( Avrasya Bozkırlarında İslam Öncesi Türk Tarihi. )
Ankara’lı Seymen Büyüklerinden. Derlenmiştir.
Not : Bu araştırma Belgeseli 8 sahifeden Kısaltılarak Yayına Hazırlanmıştır.
HER HAKKI MAHFUZDUR. İZİNSİZ KULLANILMAZ VE İSMİM SOYADIM ZİKREDİLMEDEN YAYINLANAMAZ. HALUK BALABAN.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder