HACETTEPE KABADAYILARI.
1940’la 1963 yılları arasında Hacettepe’de, yaşanmış bir efsane var. O günleri hatırlayan herkes, kendilerini görmese de mutlaka adlarını biliyor. 3 kabadayının hikayeleri, hala anlatılıyor Hacettepe sokaklarında. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra toplumda, değişim ve dönüşüm sancılarının yaşandığı yıllar. Karagöz Kemal, Sarı Veli ve Kabadayı Mehmet, bu geçiş döneminde, eskiyle güçsüzün yeniyle güçlüye direniş bayrağı olmuş. Hacettepe’de yaşananlar, aynı zamanda hem bir dönemin hem de kabadayılığın, son demlerini işaret ediyormuş meğer.
Kabadayılık, başka bir şey o zamanlar; serseri, başıboş adam değildir kabadayı. Asayiş, adalet, dayanışma, vefa, devletten önce onların süzgecinden geçer. Mahallenin huzuru ve düzeni, onlara emanettir. Yiğitliği, cömertliği, adaleti yoksa kimse kabadayı da efsane de olamaz. ‘K’sı kalmamıştır o kabadayılığın, eşkiyalığı kabadayılık diye satıyorlar şimdi.
Hacettepespor’la değişen mahalle
3 kabadayımız da boş gezen adam değil. Karagöz Kemal, kamyonu var, taşımacılık yapıyor. Sarı Veli, elektrikçilik, fotoğrafçılık yapmış. Kabadayı Mehmet, matbaacı. Nüfus kağıdındaki adları; Mehmet Kemalettin Sevilen, Veli Nartürker ve Mehmet Kabadayı. Temmuz 1945’de, Hacettepespor’un kuruluşuyla başlıyor samimiyetleri. Aslında ondan önce, dışarıdan birileriyle Hacettepe Parkı’nda büyük bir kavga oluyor, ilk yumuşama o dönemde başlıyor. “Yumuşama” diyoruz çünkü Hacettepe, eskiden hastanenin olduğu kısım, Erzurum Mahallesi’nin olduğu kısım olarak ayrılıyormuş. Aralarında da ciddi kavgalar çıkarmış. Hacettepespor, hem iki kısmı hem de üç arkadaşı bir araya getirmiş. Getirmekle kalmamış, spora başlamalarına da neden olmuş.
Karagöz Kemal Hacettepespor'la
Tabancayla maça ayar
Üçü de lisanslı boksör olarak şampiyonluklar kazanacak kadar sporculuklarını geliştirmiş. Hacettepespor futbol takımı nereye, Hacettepeliler oraya. Türkiye’de, takımıyla deplasmana gitme geleneğini başlatan ilk seyircidir Hacettepeliler. Başlarında da Kabadayı Mehmet, Karagöz Kemal ve Sarı Veli. Memnun kalmadıkları maçta, rakip takımın kale arkasına gidip ya da seyirciler birbirine girmek üzereyken tabancalarını gösterdikleri de olmuş tabii! Bu arada kısa süreli cezaevine girip, çıkma maceraları da olmuş.
En uysalı Karagöz Kemal
Sarı Veli-Karagöz Kemal
Hiddet sıralamasına sokarsak Kabadayı Mehmet birinci, Sarı Veli ikinci, Karagöz Kemal üçüncü gelir. Sarı Veli’yle Karagöz Kemal daha yakın birbirine. En uysalları, diğerleri gibi alengirli işlere girmeyi de sevmeyen Karagöz Kemal. Yalnız atacak duruma gelmişse eğer, yumruğunu yiyenin, başka bir şey yiyecek hali kalmadığı söyleniyor. Soyadı gibi çok sevilen biri. Babası Hayali Küçük Ali’yi de çok severlermiş, o yüzden Atatürk, bu soyadını vermiş kendisine. Partilerden, milletvekili, belediye başkanı olması için çok teklif almış ama hepsini geri çevirmiş Karagöz Kemal. Değişim ve dönüşümün şiddeti artarken karabulutlar, Hacettepe üzerine çöreklenmiş.
Karabulutlar çökünce
Kabadayı Mehmet’in, cezaevine girmeden önce, silahını Sarı Veli’ye teslim ettiği ancak çıktığında silahının satılmış olduğunu görünce aralarında bir husumetin başladığı söyleniyor. Bu husumet, 12 Ekim 1952’de, Kabadayı Mehmet’in Sarı Veli’yi Yağcıoğlu Fehmi efenin bugün de hala duran Erzurum Kahvesi önünde vurmasıyla sonuçlanıyor. Vurulduğunda yaşı 26. Sonra vurduğuna çok kahrediyor ama ölene çare yok.
Bu olayın ardından Kabadayı Mehmet’in hırçınlığı artıyor. Hapisten çıktıktan sonra Yenidoğan kabadayılarından Kürt Cemali’yle yakınlaşıyor. Bir gün Kabadayı Mehmet’in Bentderesi’ndeki kahvesinde kumar oynarken aralarında tartışma çıkıyor, elektrikler sönüyor ve silah sesi duyuluyor. Işıklar tekrar yandığında Kürt Cemali yerde yatıyor. Kabadayı Mehmet’in yanında, Dündar Kılıç ve ‘at kafa Yalçın’ da var. Cinayeti kimin işlediği saptanamıyor ve kan davası başlıyor. Tam 1 yıl sonra Kabadayı Mehmet, 1963’ün Eylül’ü gibi, Kürt Cemali’nin vurulduğu tarihte yeğenleri tarafından öldürülüyor.
Küsüyor, terk ediyor Ankara’yı
İşte bu olayla Karagöz Kemal, mahallesine ve çevresine küsüyor adeta. 1964 gibi eşinin memleketi Çanakkale’nin Kilitbahir ilçesine yerleşiyor. Yunanistan’ın “Hacıvat-Karagöz bizimdir” dediği günlerde Karagöz Kemal’in, “Hayır, bizimdir” demek için Avrupa’nın değişik ülkelerinde, sergilere, fuarlara gittiği haberi geliyor. Kilitbahir’deki evinin, içinin dışının, halısının, kilimlerinin, çiçeklerinin, lambalarından elektrik düğmelerine kadar Hacettepespor’un mor-beyazından olduğunu görüyor ziyaretçileri. Ta oradan takip ediyor; Hacettepeliler, kimin vefat ettiğini onun telefonundan öğreniyor. Küsmüşse de anlaşılıyor ki mahallesine değil; belki olaylara belki insanlara belki de değişimedir.
Vefatından haberleri olmadı
30 Eylül’de, öğleden sonra Kilitbahir’de kaybediyoruz Karagöz Kemal’i. Ancak Hacettepeliler, 3 gün sonra öğrenebiliyor vefatını. 1 ay kadar önce eşini kaybetmiş. Son kabadayı, Ankara’ya ve Hacettepe’ye, son bir “allahaısmarladık” diyemeden, sessizce ebedi yolculuğuna çıkıyor. Hiçbir kötü anı bırakmadan arkasında. Allahtan rahmet, yakınlarına ve Hacettepeliler’e başsağlığı diliyoruz.
Rahmetli Karagöz Kemali Çanakkalede son olarak ziyaret eden Rahmetli Lütfi Yanar olmuş Onunla sohbet etmiş Onlarca Fotoğraf Çekerek Tüm Hacettepelilere selamlarını iletmekte vesile olmuştur. Ömrünce Mor Beyaz Renklerin Hayranı Karagöz Kemalin tüm ev eşyalarının Badanası boyasının bile Mor Beyaz Olduğu görülmüştür. Sarı Velilin Vefatında Tüm Hacettepe Ağlamış Cenazesi Asri Mezarlığa kadar Eller üzerinde götürülüp defnedilmiştir..
Ruhu şad Mekanı Cennet olsun.
HALUK BALABAN.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder