15 Eylül 2022 Perşembe

 FİLİSTİN CEPHESİNDE ESİR DÜŞEN ANKARA HACETTEPELİ,

BULGURLUZADE MEHMET’İN ÖYKÜSÜ. (Boyracı Mahallesinden )
Osmanlı ordusunda, Kasım 1914 itibariyle, yaklaşık 2.500.000 asker mevcuttu. Savaş sona erdiğinde ise, ortaya çıkan kayıp ürperticiydi: şehit, hasta, yaralı, kayıp, firar ve esir sayısının toplamı 1.560.000'di. Osmanlı Devleti, 30 Ekim 1918'de, Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda bekleyen Agamemnon zırhlısında masaya oturup "Mondros Ateşkes Anlaşması"nı imzalamak mecburiyetinde kalmıştı.
Genelkurmay (ATASE), Kızılay ve Kızılhaç arşivlerine göre, İngiltere'yle savaştığımız Irak, Sina, Filistin, Çanakkale, Suriye ve Yemen cephelerinde esir düşen Mehmetçik sayısı 134.000, Rusya'yla sadece Kafkas Cephesi'nde yapılan savaşlarda esir düşenlerin sayısı ise yaklaşık 65.000'dir ve bu sayıya 60.000 civarındaki sivil esir dâhil değildir. Buna, Avrupa ülkelerinde ve sıcak savaşın yaşandığı bölgelerde esir edilen 100.000 civarındaki sivil de dâhil edildiğinde esir toplamı 360.000'e ulaşmaktadır. Dünyanın dört bir yanına savrulan bu canlar, düştükleri esaret ateşinde 1926 sonlarına kadar kavrulacak, ayakta kalıp eve dönebilen esir sayısı 135.000 civarında olacaktır
İngilizlere esir düşenlerin yaklaşık 20–22 bini, Ruslara esir düşenlerin ise 40–45 bini ya ölmüş veya kayıptır! Savaşta esir düşen toplam 205.000 askerin yanı sıra 450.000 Mehmet de cephede aldığı yara ve hastalıklarla boğuşarak vefat etmiştir. "Kayıp" olarak geçen 60.000 Mehmet ise muhtemelen şehit olmuş; ama kayda geçmemiştir. Bu rakamlar toplam mevcut içinde % 27'lik bir oran demektir ki, bu kayıp, savaşan ülkelerin hiçbirinde yoktur.
Bulgurlu zade Mehmet Filistin cephesine giden Hacettepe den giden 50 inin üstünde Mehmetçiklerden biridir Filistin cephesinde Filistinli Arapların İhanetinden İngilizlere esir olan Askerlerimiz arasındadır.İngilizler esir askerleri Çöl sıcağında yürüyüşe zorlar diğer kentlerden gelen eratla Heliopolis esir kampına 30 bin askerle hapsedilir.
Heliopolis'de karargâhında sivillere mahsus kamplar müstesnâ olmak üzere Osmanlı esirlerine mahsus yedi fırkadan ibâret ve numara sırasıyle onbeş kamp mevcut idi. Esirler için telden yapılmış olan hapishanelere "Kamp" denilirmiş. Bu kampların aralan yalnız bir yaya yolu genişliğinde olup içlerinde onaltı ve bazılarında yirmi kadar tahta koğuş mevcuttu. Kamplar gayet geniş ve etrafları ikişer üçer kat tellerle örülmüş ve onbeş adım mesafelerle yapılmış nöbetçi kulübeleriyle çevrili olup binbeşyüzden üçbine kadar esir bulunuyordu. İngilizler, Mısır'a gelen sivilleri ayrıca bir tel örgü içine koyarlar veya İskenderiye'ye sevkederlerdi.
Askerler, bütün kısıtlama ve muâmelelere tâbi ve her şeyden mahrum bulunmaktaydık. iâşe hususunda dahi son derece sıkıntı çektiriyorlardı. kendileri bir şey vermedikleri gibi üzerlerindeki paraları da alarak ondan da bir tek akçe vermediklerinden dolayı, son derece perişan ve acı bir sefalet içinde yaşamakta idik. Bulgurluzade Mehmet Askere gelirken Ankara’nın tanınmış eşrafından babası Hacı salih Bulgurluzade Bir kemer içinde oğlunun beline 40 sarı lira koydurup verir savaş boyunca bu kemer Belindedir Bulgurlu Mehmet’in İngilizlere esir olunca Heliopolis kampında İngilizler erata üstünüzde ne kadar kıymetli eşya varsa boşlatın derler. Mehmet Babasının verdiği altınların gizli kemer içinden bulunacağını anlar yakın arkadaşına çare sorar oda bu altınlardan 2 adedini bana verirsen ben bu altınları saklarım der Bulgurlu Mehmet Kabul eder. Arkadaşı Kendilerine sunulan pırasa çorbasından bir yudum alır bir köşede 40 altını tek tek yutar.İngilizler Tüm eratın üstünü başını arar bir şey bulamaz .Ertesi günü Tuvalette bu altınları dışkı yolu ile çıkarır yıkar 38 altını Bulgurluzade Mehmet’e teslim eder yeniden kemerin gizli bölümlerine koyar. Mısıra sevk edilirler.
İngilizler esirlerimize günde iki yüz elli gram miktarında ekmek verirler, bununla askerlerimizi akşamlara kadar sıcak kumun üzerinde angaryada çalıştırırlardı. Bazen, ekmekle beraber yedişer adet de kuru ve küflü hurma ve iki kişiye bir baş soğan ve şâyet bu da bulunmazsa asker başına yarım şalgam verirlerdi. Akşam yemeği için, pamuk yağıyla pişmiş pırasa veriliyor, bundan, biçâre askerlerimize birer küçük tabak düşüyordu Mübârek Nil nehrinden sulandığından dolayı pırasalar bir buçuk metre kadar yükselmiş ve âdeta odun gibi kalın ve sert olmuştu. Bunlarla kuru baklayı, kabuklarını soymaksızın bir kazanda pişirirler ve esirlere o şekilde dağıtırlardı. Kuru bakla ile pırasanın, "iki zıt bir araya gelmez" kabilinden olduğu herkesçe bilinir. Dolayısiyle pırasa çabuk pişer, kuru bakla ise tabii pırasa ile beraber pişmez ve çiğ olarak kalır, öylece askerlerimize verilir, biçâreler angaryadan yorgun olarak gelir ve açlıktan gözleri kararmış olduğu için mecburen gerektiği kadar pişmemiş olan baklayı yerlerdi. Gece yarısı dehşetli bir sancı ve sürgüne tutularak hemen Hastahane’ye giderler ve çoğu bu suretle Hastahane de hayatlarını kaybederlerdi.
İngilizler, bütün Osmanlı esirlerine beygir ve katır eti de vermeye başlamışlardı. Askerler bunu bir kaç defa iade etti ve yememek istedilerse de daha sonra yemek mecburiyetinde kaldılar. Çünkü kendilerine verilen bir avuç bakla ile açlığı gidermek mümkün değildi. İşte, Ağustos'un o müthiş sıcaklarında Mısır gibi son derece sıcak bir muhitte kokmuş beygir ve katır etlerini yemek mecburiyetinde kalmış olan zavallı askerlerimizin bir çokları bu yüzden dizanteriye ve birtakımları da bir çeşit uyuza benzeyen ve İngiliz doktorları tarafından 'Palağra' diye adlandırılmış olan müthiş bir illete yakalanarak telef olup gitmişlerdir
Tesadüf Ankara dan Tanıdığı bir ermeni Doktor Mısırda Esir kampında Karşısına çıkar sohbet ederler Ermeni doktor Bulguru Mehmet’e.Hastanede ilaç verir Kendi Yediği peksimetlerden verir. Sohbet Koyulaşır Bulgurluzade Mehmet Buradan Kurtulmak için Ermeni doktordan Yardım ister Ermeni doktor Mısırdan istanbula giden Bir İngiliz Yük gemi kaptanı ile anlaşır Bunun Karşılığında 20 Altını Kendisi.10 altınıda Gemi kaptanına vermek üzere anlaşırlar.
Bulgurluzade Mehmet ermeni doktor tarafından Gemiye yük taşıyanların arasına Mehmetli’de yazdırır ve gönderir Mehmet Kaptan Tarafından gemiye alınır Gizli bir bölmeye konur Kaptan tarafından iaşesi temin edilir Uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a vasıl olur elinde son kalan 8 altınla Ankaraya döner.Filistin cephesinden Ankara dan Hacettepe den Sağ dönebilen Tek Asker Hacettepeli Bulgurluzade Mehmettir.Hacettepe Boyracı Mahallesinde yaşamaya devam eder. Kale Kapısı karşısında İş yerlerinde Tiftik Ticaretine devam eder.Vefatından Sonra Oğlu Bulgurluzade Osman işini devam ettirir Hacettepe İstimlakinden sonra Kavaklı derede Yaşamaya Başlar Bulgurluzade ailesi Sheraton otelinin olduğu alan ve Kavaklıdere Bağlarının Büyük kısmı Bu aileye Aittir.
Bulgurluzade Mehmet.Tevfik Bulgurlu İle kardeştir Mustafa Kemal paşanın 27 aralık 1919 da Ankaraya Gelişinde Karşılyanlar arasındadır ve Tekalif-i Milliye Kanunu ile En yüksek meblağı Veren Ankaralıların Başındadır.
Bu değerli hatırasını da Dayımız Topçu albay HAMDİ KİREMİTÇİYE Anlatır.Rahmetli dayımızda Bu Kıymetli Hatıratı Bana Anlattı.
RUHLARI ŞAD OLSUN MEKANLARI CENNET.
HALUK BALABAN.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder