22 Ekim 2022 Cumartesi

 “ANKARA” VE AHİLER.

Prf Dr. Fuad Köprülü Makalesi.
1 Şu son zamanlara kadar yazılan bütün tarih kitaplarımızda, Osmanlı Devletinin Ankara şehrini “Ahiler” den aldığı zikr edilerek bunlara adeta küçük bir “Devlet” mahiyeti isnat olunduğu görülür. Mukaddema “Ankara Ahileri” hakkında bir makale neşretmiş olan, Ahmet Tevhid bey (Tarih Mecmuası, 19) İlhanlılar Devleti zamanında Ankara umur-u dahiliyesinin Ahiler elinde olması ihtimalinden bahsetmekte ve bunları da adeta “Tevaife-i Mülük” sırasına ithal eylemekte idi. Halbuki “Ahiler” hakkında iptida “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar” da (237-242) mücmel fakat oldukça etraflı ma’lumat vermiş olduğum gibi, muahhiren “Anadolu’da İslamiyet” adlı makalelerimde de o husustaki muahhir tedkikatımın netayicini pek muhtasar olarak arz etmiştim. ( 66-67 ). Bunların Osmanlı İmparatorluğunun teşkilindeki mühim rolleri hakkında “Hayat” ın 11 ve 12 numaralı nüshalarındaki makalemde kafi izahata tesadüf olunabilir. Son zamanlara kadar bu iktisadi- dini teşkilat hakkında yalnız “İbn-i Batuta” nın şehadetlerine istinad eden istişrak ilmi, “Ahilik” in Osmanlılar Devrine ait olduğunu zan ediyordu. Halbuki, umumiyetle Türk Tarihi diniyesi hakkında senelerden beri icra ettiğim tedkikat heyeti hakkında oldukça sarih fikirler edinmeğe muvafık oldum; ve Ahilerin “Fütüvvetname” dedikleri kitaplarındansekiz on tanesini etrafiyle tedkik ettim. “Anadolu Tarihi Diniyesi Hakkında Tetebbuat”namıyla neşrine hazırladığım külliyatın bir cildini de bu mesele teşkil edecektir.
Anadolu’da şimdiye kadar zan edildiği gibi Osmanlılar zamanında değil daha Selçuklular devrinde inkişaf ettiği bütün tarihi menbalardan anlaşılan ve daha ziyade “Ahiler” namıyla ma’ruf olan “Fütüvvet Zümreleri” “Ramzey” in iddiası veçhiyle eski Anadoluda ki buna mümasil mahalli teşkilata değil, İslam Aleminin her sahasında göze çarpan “Esnaf Teşkilatı” na merbuttur. Romalılar zamanında ,sonra Bizans’ta mevcut olan esnaf teşkilatıyla İslam – Türk Alemindeki mümasil müessselerin alaka ve müşabehetleri mes’elesi başlı başına tetkike değer bir mevzu’dur. Mamafih İslamiyetteki bu esnaf teşkilatının tarihi, henüz layık –ı veçhiyle tedkik edilememiştir. Horasan ve İran’ın, Irak, Suriye ve Mısırın, Türkistan’ın sınai merkezlerinde teşkil eden esnaf cemaatleri, “Masinivon” un büyük bir nüfuz nazarıyla takdir ve tahmin ettiği gibi, “Karamata” dailerinin “ “İsmail-i : Batıni” propagandalarıyla pek sıkı surette alakadardır.
2 Eski Anadolu Ahilerinin “Batıniye” den ad edilmesi hakkında mukaddema ileri sürdüğümüz – “Kaleman Hovar” tarafından tasvip ve kabul edilen – nokta-i nazar, “Masiniyon” un bu mülahazasıyla tamamen tetabuk ve hatta bir nokta-i nazardan onu, ikmal etmektedir. On üçüncü ve on dördüncü asırlarda Anadoluda gördüğümüz ahiler, “kütivet” mesleğine salih olup, sinsilerini Hz.Ali ve vasıtasıyla Peygamberimize kadar i’sal ediyorlar, ve diğer sofilerin “hırka”larına mukabil “Fütüvvet Şalvarı: Seravil-i Fütüvvet” giyiyorlardı. İçlerinde birçok kadılar, medreselerde bulunan ahilik teşkilatı , uzman, alelade bir esnaf cemiyeti değil, adeta o teşkilat üzerine istinat eden akidelerini o vasıta ile yayan, anarşi zamanlarında siyasi bir kudret iktisap eyleyen bir nev-i ”tarikat” dı. “İbn-i Batuta” bunların siyasi ehemmiyetini açık açık söylüyor.: “Bu biladın adetince bir mahalde sultan bulunmadığı takdirde hakimi ahi olup, gelen gidene aad ve libas ita ve kadrine göre ihsan eder. Emir ve nehiy ve rukubi ayinle mülüke müşahittir. (Cilt 1 , Sahife 326) . İşte Ankara Ahilerinin eski müverrihlerimiz tarafından adeta bir “Devlet” telakki olunmasının sebebi şüphesiz budur. Yalnız ondördüncü (14.) asırda değil onüçüncü asır (13.) esnasında Anadolu’da hükümran olan anarşi devrelerinde de bunların pek mühim rolleri göze çarpmaktadır.
“Ahiler” teşkilatıyla aynı zamanda Anadolu’da mevcut olan “Gaziler” teşkilatı arasında eskiden beri pek sıkı bir münasebet mevcuttur. Ümumiyetle Anadolu tarihinin daha doğrusu kurun-u vusta İslam tarihinin layıkıyla anlaşılması için bu “Gaziler” teşkilatı hakkında derin tetkikatı ihtiyaç varsa da Alman müsteşriklerinden “Dr.Vİtok” istisna edilecek olursa, bu meseleye şimdiye kadar hiç kimse atf-ı ehemmiyet etmemiştir. Aşık Paşa zadenin “Gaziyan-ı Rum” aşık paşa “Alpler”, sair bir takım tarihi menbalarında “Alperenler” ünvanını verdikleri zümre, yalnız Selçuki İmparatorluğunun sukutu devrinde değil daha Anadolunun ilk istilası zamanında mevcut bir içtima-i teşkilatdı; Selçukilerin, Atabeylerin, Danişmendilerin, ordularında bunların mevcuduyeti pek tabi-i olduğu gibi daha evvel yani “Samaniler” zamanında “ Horasan” ve” Maverehün nehir” de bu gazilerin bulunduğunu biliyoruz.
Geçinecek bir toprağı ve kendini yaşatacak bir işe malik olmayarak iktisadi zaruriyetler karşısında medari maişetlerini kurun-u vustanın mütemadi harplerinde ve iğtişaşlarında arayan böyle tafili bir sınıfın vücuda gelmesi pek tabi-iydi. Devlet Teşkilatının mahdut ve zayıf olması, hükümdarların ve ümeranın dahili ve harici düşmanlara karşı sık sık ücretli asker ve tarafdar bulmaya mecbur kalmaları, yalnız hudutlarda değil siyasi -medeni büyük merkezlerde de böyle bir zümrenin tesisini intaç etmiştir. Hicri ikinci asır sonlarında “Bağdat” da Abbasi hanedanının dahili mücadelelerinden bila istifade kuvvetlenen
3 Ve Beşinci Asrın son nısfında şehri adeta haraca keserek vergi toplayan “Ayarlar” teşkilatına pek müşebbih olarak, Maveraünnühir de de Dördüncü Asırda “Gaziler” teşkilatının mevcudiyetini ve ehemmiyeti pek kolay anlaşılır. Bunlar Maveraünnehir hududlarındaki kafirlerle yani put perest Türklerle cihad ettiklerinden dolayı dini bir unvan-ı mufaheret olan “Gazi” lakabını almışlardı. Kemiyet itibariyle ehemmiyetli oldukları cihetle teşkilatları hükümet tarafından resmen tanınmaktaydı. Bunların Reislerini müverrih “Beyhaki” “Sipahisalar Gaziyan” ünvanıyla zikr ettiği gibi, yine o devrin müverrihi “Atabi” de bunlar hakkında “Reisül Fatiyan” yani Fati” lerin – “Ehl-i Fütüvvet” ın- reisi lakabınıkullanmaktadır.Gazilerle Ehl-i Fütüvvetin revabıt samimesini gösteren bu tevafık, çok manidardır. Çünkü o devri pek iyi bilen “Atebi” nin iki muhtelif zümreyi birbirine karıştırması ihtimali asla varid olamayacağı gibi, bu revabıtın Anadoluda da uzun müddet ettiğini ve bir adamın aynı zamanda “Ahi” ve Alp” yani “Gazi” lakabını kullandığını göreceğiz. Selçukilerin devrinde bu lakabın ne kadar teammüm ettiğini “Seyyid Battal Gazi, Danişment Gazi” gibi bir çok ünvanlardan anladığımız gibi, ilk Osmanlı Hükümdarlarının bu ünvanı alması, hatta dokuzuncu ve onuncu asırlarda da muhtelif Türk sahalarında da bu mebzulen tesadüf olunması da pek manidar hadiselerdir. Gerek bu cins içtimai teşkilatlar gerek bunların birbirleriyle alaka ve rabıtaları hakkında”Osmanlı İmparatorluğunun te’sisi meselesi” namıyle Türkiyat Mecmuasında neşr edeceğimiz büyük bir tetebbuanamede etraflı tafsilat mevcuttur.Kurun-u Vusta İslam Cemaatlerinin o zamanki iktisadi ve içtimai hayat şartlarından doğan ve işsiz kaldıkları zaman anarşi ve vakitlerinde büyük merkezlerde tahkim ve tegallüp eyleyen, fütühat devirlerinde kıymetli işler gören bu zümreleri, Moğol istilasından evvel ve sonra Maverünnehir, Horasan, İran, Irak ve Anadolu sahalarında “Cevlekiyen, İyeran, Zenetra, Fetyan, veya Fütüvvetdaran” ve Selçukiler devrindede çok defa “renud” namı altında tanımak mümkündür.
İşte bütün bu izahat, bize “Ahiler” hakkında tedkikatın ne kadar vasiğ ve etraflı bir şekilde yapılması lüzümünu pekala anlatmaktadır. Bu hususda hazırlamakda olduğumuz tedkiknameyi bu nokta-i nazara intibaen vücudu getirmeye çalıştığımız için, henüz layıkıyle tamamlayamadık. Bunu itmam ve neşre muvafık olabilirsek, Türklerin din ve iktisad tarihleri daha doğrusu Kurun-u Vusta İslam- Türk Medeniyeti Tarihi biraz daha tenevvür edecektir ümidindeyiz.
Köprülüzade Mehmet Fuad
İstanbul Dar-ül Fününün da “Türk Edebiyatı Tarihi” Müderrisi
HALUK BALABAN ARŞİV.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder