ANKARA - HACETTEPE -
TACEDDİN SULTAN 1590-1680 YILLARI ARASINDA YAŞAMIŞTIR.
Ankara’da Hamamönü mevkiinde inşa edilen dergâhın kurucusu
Tâceddinzâde Mustafa Efendi hakkında kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Aslen Ankaralı bir ailenin çocuğu olduğudur. Ailenin Bursa’ya gidip daha sonra
tekrar Ankara’ya döndüğü rivayet edilir. Adı ve Ankaralı olduğuna dair bu
rivayet onun, Bursa Kaplıca Medresesi müderrisi iken 1010 (1601) yılında
Ankara’ya müftü tayin edilen ve 1018’de (1609) burada vefat eden Tezkireci
Tâceddin Efendi’nin (Atâî, s. 531-532) oğlu olabileceğini düşündürmektedir.
Ailesinin Niksar-Samsun yöresinde beylik kuran Tâceddinoğulları ile ilgisinin
bulunması da ihtimal dahilindedir. Tâceddinzâde Mustafa Efendi adına ilk defa,
1075’te (1664) Ankara’da düzenlenen Aslanağa bin Muslu Vakfiyesi’nin şahitler
listesinin başında rastlanmaktadır (bk. bibl.). Tâceddinzâde’nin dergâhla
birlikte bir de cami yaptırdığı anlaşılmaktadır. Bu bilgiden hareketle Tâceddin
Camii ve Dergâhı’nın XVII. yüzyılın ortalarında faaliyete başladığı
söylenebilir. Evkāf-ı Hümâyun Nezâreti’nin 1270 (1853) yılına ait teftiş
raporunda, “Tâceddinzâde Mustafa Efendi’nin Tekke Ahmed mahallesinde Şeyh Paşa
Zâviyesi yerinde yaptırdığı cami ve zâviye” ifadesi yer almakta ve onun Aziz
Mahmud Hüdâyî’nin halifeleri arasında bulunduğu kaydedilmektedir (BA, Cevdet,
nr. 10201). Aynı ifadeye bir tevcih defterinde de rastlanmaktadır (VGMA [Atik
Şahsiyet] Rabi-Sani Asker, nr. 411, 77/1076). Oldukça geç tarihli bu kayıtlar
Tâceddinzâde’nin Aziz Mahmud Hüdâyî’nin halifesi, dolayısıyla Celvetî şeyhi
olduğuna dair Ankara halkı arasındaki rivayetle örtüşmekteyse de Aziz Mahmud
Hüdâyî’nin bilinen halifeleri içinde böyle bir isme tesadüf edilmemektedir.
Fakat Aziz Mahmud Hüdâyî’nin Bursa’dan İstanbul’a gelip 992 (1584) yılında
Küçükayasofya Tekkesi’nde şeyhlik yaptığı ve burada 1038 (1628) vefat ettiği
bilindiğine göre (Yılmaz, s. 51) Tâceddinzâde Mustafa Efendi’nin gençlik
yıllarında ona yetişmesi ve kendisiden icâzet almış olması kuvvetle
muhtemeldir. Esasen halk arasındaki yaygın inanç da onun bir Celvetî şeyhi
olduğu yönündedir.
Enver Behnan Şapolyo, Ankaralı Şemsîzâde Ahmed Efendi
tarafından kendisine hediye edilen, Şeyh Derviş Muslu Ankaravî’nin 1147’de
(1734-35) derlediği mecmuada Tâceddinzâde’nin evrâdıyla dergâh şeyhlerinin bir
listesinin, çeşitli menkıbelerin ve Tâceddinzâde’nin şiirlerinin yer aldığını
belirtir. Sözü edilen mecmua bugün kayıptır. Çeşitli nüshaları bulunan evrâd
metni Sadi Bayram, Kâmil Şahin koleksiyonundaki Tâceddinzâde’nin bazı
şiirlerini ihtiva eden risâle ise Mustafa Aşkar tarafından yayımlanmıştır (bk.
bibl.). Tâceddinzâde Mustafa Efendi’nin ölüm tarihi bilinmemektedir. 1853
tarihli teftiş raporundan çocuğu olmadığı anlaşılan Mustafa Efendi’den sonra
dergâhın şeyhlik görevi 1717’de Abdurrahman Efendi’nin türbedar tayin
edilmesine kadar (BA, Cevdet, nr. 10201) Gizli Şeyh Mehmed Efendi ve soyundan
gelenlerce sürdürülmüştür. Şeyh Abdurrahman Efendi’nin ardından bu görev
babadan oğula intikal suretiyle Pîr Mehmed, Şeyh Osman ve Mustafa Efendi’ye,
1827’de Mustafa Efendi’nin kardeşi Osman Vâfî Efendi’ye, 1853’te Osman Vâfî’nin
oğlu Mehmed Şerif Galib’e (ö. 1899) geçmiştir. Dergâhın son şeyhi Galib
Efendi’nin oğlu Mustafa Tâceddin Efendi’dir (ö. 1937). Dergâhın Tâceddinzâde
Mustafa Efendi’den sonra en kudretli şeyhi Osman Vâfî Efendi, “arzu edilmeyen
hareketlere teşebbüs etmekle suçlanarak (BA, Cevdet, nr. 7429) Kayseri’ye sürgün
edilmiş, üç buçuk ay sonra affedilip Ankara’ya dönmüştür (BA, Cevdet, nr.
7429). Onun şeyhlik döneminde mevcut yapıların tamiri, ek binaların inşası,
dergâhın istikrarlı gelir kaynaklarına kavuşturulması konularında önemli
gelişmeler olmuştur.
Bugün Hacettepe Üniversitesi Kampüsü sınırları içinde kalan
ve selâmlık bölümü Mehmed Âkif Ersoy Müzesi olarak kullanılan Tâceddin
Dergâhı’nın ilk durumu hakkında fazla bilgi bulunmamaktadır. Sadece caminin ilk
şeklinin toprak örtülü ve diğer aksamın ahşaptan olduğu kaydedilmekte,
Abdülmecid döneminde onarımlar yapıldığını, bazı binaların yeniden inşa
edildiğini düşündüren belgelere rastlanmaktadır. Bu belgelerde tamire muhtaç
birimler sıralanırken cami, türbe, dergâh ve derviş odalarından
bahsedilmektedir. Bu durumda yapıların bir külliye niteliği taşıdığı
söylenebilir. Ankara İmar Meclisi’nin 2 Şâban 1261 (6 Ağustos 1845) tarihli
kararı ile bu karara gerekçe oluşturan teknik heyet raporundan dergâhın
selâmlık binasının bulunmadığı ve inşasının gerekli olduğu anlaşılmaktadır (BA,
A.MKT, nr. 26/74-2). Aynı kararda bazı bölümlerin harap durumda bulunduğu ve
bazı bölümlerin ek binalarla genişletilerek tamamlanması gerektiği, ancak
bunların yapılabilmesi için vakıf gelirlerine sahip olmadığı belirtilmekte ve
paranın başka kalemlerden karşılanması istenmektedir. Meclis kararı ve
eklerinin sadârete arzından sonra söz konusu onarımların yapılması ve yeni inşa
edilecek yapıların bir an önce bitirilmesi için keşif dosyaları Evkāf-ı Hümâyun
Nezâreti’ne intikal ettirilmiştir (BA, A.MKT, nr. 26/74-3). Dokuz yıl sonra bir
şikâyet üzerine hazırlanan teftiş raporundan gereken onarımların
gerçekleştirildiği, selâmlık binasının inşaatının tamamlandığı, mutfağın
çalıştığı, gelirlerin tahsil edildiği, harcamaların yapıldığı, muhasebe kayıtlarının
tutulduğu ve dergâhın hizmete açık olduğu anlaşılmaktadır (BA, Cevdet, nr.
10201). 1892’de cami, minare ve türbenin yıkılarak II. Abdülhamid’in hazîne-i
hâssadan tahsis ettiği 60.000 küsur kuruşla yeniden inşa edilmesi
kararlaştırılmıştır. Türbenin giriş kapısı üzerindeki manzum kitâbede caminin
inşasının 1319 (1901) yılında tamamlandığı kaydedilmektedir. “Tâcdâr-ı tâcdâran
Hazret-i Sultan Hamîd/Yaptı bu dergâh-ı Tâceddîn’i tahsîne sezâ/Söyledi Câhid
kulu lafzan tamam târîhini/Bin üç yüz on dokuzda oldu bu câmi binâ.” 1925
tarihli imar planlarında caminin doğusunda görülen esas hazîre, diğer şeyhlere
ait dışarıdaki türbe (BA, A.MKT, nr. 26/74-2), derviş odaları, yemekhane ve
mutfak, haremlik binaları, selâmlık binası bahçesindeki şadırvan bu tarihten
sonraki imar değişiklikleri ve istimlâklerle ortadan kaldırılmış, Tâceddinzâde
Mustafa Vakfı adına kayıtlı sadece cami ve hazîreye ait 1285 m2’lik iki parsel
kalmıştır (VGMA/EML, I, 4, sıra 38).
Dikdörtgen planda inşa edilen caminin batı tarafında yer alan
türbe ve doğudaki minare Ankara yöresine mahsus kırmızı andezit taşından inşa
edilmiştir. Tâceddin Camii, Hacı Bayram Camii gibi zâviyeli mescidlerdendir.
Bağdâdî kubbeli türbeyi içine alacak şekilde 1970’lerde camiyi genişletmek
amacıyla yapılan ilâveler 2008 yılındaki restorasyon sırasında kaldırılmıştır.
Caminin giriş kapısının tam karşısında yer alan çeşme çekilen avlu duvarının
dışında kalmıştır. Oluk arkalığına yerleştirilen, sert Ankara taşından beyaz
mermer kitâbeye göre çeşmeyi Serattarzâde’nin zevcesi Fatma Hanım 1897’de
yaptırmıştır. Bugün suyu akmayan çeşme toprak altında kalma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Tâceddin Türbesi, eskiden olduğu gibi Ankara’da Hacı Bayrâm-ı Velî
Türbesi’nden sonra en çok ziyaret edilen bir merkez durumundadır. Caminin
dışında günümüze ulaşan tek yapı, Mehmed Âkif’in 17 Şubat 1921’de içinde
İstiklâl Marşı’nı yazdığı selâmlık binasıdır. Tekke ve zâviyelerin
kapatılmasından sonra bu bina “avlulu ahşap mektep” olarak Ankara Vilâyeti
İdâre-i Husûsiyyesi’ne devredilmiştir. Çeşitli sebeplerle hazine, belediyeler
ve özel idarelerin mülkiyetine geçen vakıf gayri menkullerinin yeniden Vakıflar
İdaresi’ne dönmesini öngören kanun (Resmî Gazete, sy. 9705 [1957]) ve ilgili
tüzük (Resmî Gazete, sy. 11597 [1964]) hükümleri uyarınca 485 m2’lik bir saha
üzerinde yer alan selâmlık binasının tapusu 11 Kasım 1986 tarihinde Vakıflar
Genel Müdürlüğü’ne geçmiştir (VGMA/EML, 1986: Ankara Merkez 7044 Hayrat Kütük
Defteri, I, 1).
Mehmed Âkif, Nisan 1920’de Ankara’ya gelişinden itibaren
yakın arkadaşları Hasan Basri (Çantay), Müftüzâde Abdülgafur (İştin) ve Mehmet
Vehbi ile (Bolak) birlikte Mayıs 1921 tarihine kadar Tâceddin Dergâhı’nın
selâmlık binasında kalmış, Safahat’ın altıncı kitabı Âsım’ı burada tamamlamış,
“İstiklâl Marşı”, “Süleyman Nazif”, “Bülbül” şiirlerini burada yazmıştır. Eşref
Edip Fergan’ın, “Dergâh deyince dervişler, âyinler hatıra gelmesin. Eşraftan
birinin âdeta selâmlık dairesi. Ufak bir köşk gibi muntazam yapılmış. İçi dışı
boyalı. Döşenip dayanmış, güzel ve geniş bir bahçesi var. Türlü türlü meyveler.
Önünde bir şadırvan, şırıl şırıl sular akıyor” şeklindeki ifadeler (Mehmed
Âkif, I, 152) ile yapılacak selâmlık binasını tarif eden Ankara İmar
Meclisi’nin kararında geçen kayıtlar tamamen örtüşmektedir.
Taceddin Dergahın Son Şeyhi Mustafa Taceddin Erar Mehmet akife Ebniye Kasrının selamlık Bölümü Tahsis
eden Yüksek Tahsilli Bir İnsandı . Taceddin Dergahın Arazisini ve Külliyenin Tüm
Varlığını Türkiye Cumhuriyetine Bağışlamıştır. Ve Cebeci Orta Okulunu
Arazisini Milli eğitime Bağışlamıştır
Cumhuriyeti İlk EMLAK EYTAM BANKASI Kurucusu ve Genel Müdürlüğünü
Yapmıştır Oğlu Dr VAFİ ERAR Ankara
Kulübü Kurucularından ve Başkan
Vekilliği yapan Samanpazarı Billür Handa
Muayenehanesi Olan Bilahare Hacettepe hastaneleri Personeline Bakan Doktorudur.
Tüm Ankaralıların Gece Gündüz Sağlık Hizmetine koşan Parası olmayandan Para
almayan sevgili Doktorudur. Oğlu Prf Dr Aydın Erar yiğeni Ulus Hastanesi
Baş Hekim Yardımcısı Dinç Koyuncuda
Ankaramıza maddi Manevi Hizmetleri Olan Değerli Ankarallardır.
Tüm Taceddin Dergahının İlk Kurucusundan Son Halifesi
Şeyhine Kadar Ruhları Şad .Mekanları Cennet Olsun.
HALUK BALABAN.
NOT: Yakında başka bir Makalemde Taceddin Dergahın
Kurucusundan Son Şeyhine Kadar İsimlerinini Yazacağım. Ve Türbenin Üstü kapalı
İken Neden Yıllar sonra Çatısının yapıldığını ve Ankaralı Değerli Büyüklerimin
Anlattıklarını Haziredeki Bazı kabir
Taşlarında yazan yazıların Bir zaman
Dergah Önündeki Şifalı Kuyudan bahsedeceğim.
Bana Bu Konuda Kaynak bilgiler veren Hacettepenin değerli
din adamlarından Babamın Can dostu MEHMET emin haksever Büyüğüme Rahmet dilerken Şükranlarımı sunarım. ( Tüm Ahvadına )
Mehmet Emin Haksever
102 yaşında vefat etmiş Kamil Paşa Konağının altında Minik Dükkannda
Ticaret yapmıştır. Vekaleten 25 Kere Hacca Gitmiş Kutlu nurlu Bir Kişidir.
Rahmeti Bol Ola.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder