5 Aralık 2020 Cumartesi

 ÇITAĞIN AHMET AĞA ( efe )

Çıtağın Ahmet Ağa namıyla ün salan bu Ankara Ağası’nın, bundan yüz yıl öncesinde Ankara'nın Ulucanlar semtinde yaşadığı söylenir. Samanpazarı semtinden tarihi Ankara Hapishanesine doğru uzayıp giden bu bölge. Cumhuriyet öncesinde Ankara’nın en ünlü semtlerinden birisiydi. 1960 öncesinde, zamanın Demokrat Parti iktidarının Ankaralı ileri gelenleri ve Ankara Belediyesi, Başkentin Samanpazarı semtine bir güzellik kazandırmak amacıyla girişilen istimlak hareketi ile, Ulucanlar sokağının genişletilmesi sağlanmış ve sokağın sağlı sollu iki yanındaki evler istimlâk edilerek burası bir ana cadde haline getirilmiştir.
Çıtağın Ahmet Ağa’nın Ankara'nın köklü ailelerinden birinin babayiğit bir evladı olduğu söylenir. Bu Efeliği ile kısa zamanda Ankara'ya ünü yayıldığı gibi, Ankara sınırlarını da aşmış, Yozgat taraflarında, Çankırı, Kırşehir ve hatta Çorum taraflarında bile duyulmuştur. Ahmet Ağa doğruluktan ve haktan ayrılmayan yaradılışı ile çevresindekilere baskı yapmaz, baskı yapanlara daima karşı çıkarmış. Mahalle sakinlerine her zaman yardımcı olurmuş. Özellikle fakirlere ve zor durumda olanlara olan yakın ilgisi çevresinde takdirle karşılanırmış.
Çıtağın Ahmet Ağa’nın bu efeliğini çevresindekilerden duya duya Ahmet Ağa’ya büyük bir hayranlık duyan 17-18 yaşlarındaki bir genç, memleketi olan Yozgat’tan bir gün
kalkar, o günlerin ulaşım zorluklan içinde haftalardan sonra Ankara’ya gelir. Ahmet Ağa’nın kaldığı Ulucanlar semtini sora sora bulur. Ankara'ya gelişindeki maksadı, yıllardan beri ününü duyup çok merak ettiği Ahmet Ağa’yı bulmak, onunla tanışmak, şayet izni olursa onun yanında bir süre kalıp kendini yetiştirmektir. Bir nevi onun yanında efelik stajı yapacaktır. Ahmet Ağa da o yıllarda 35-40 yaşlarında, o günlerin Ankara deyimiyle Ankara'nın Ekeli efelerinden birisidir. Vozgat'lı genç, Ahmet Ağa'yı arayıp dururken, onun Ulucanlar semtindeki Efeler Kahvesi’ne çıktığını, aranırsa orada bulunacağını öğrenir. 0 gün ikindiye doğru Efeler Kahvesine gider. Ürkek adımlarla içeriye girer. Ahmet Ağa, o esnada kahvenin ocak tarafına düşen sedir üzerinde nargilesini içmektedir. Garsona Ahmet Ağa’yı sorar. Garson da karşıda nargile içmekte olan Ahmet Ağa'yı gösterir. YozgatlI genç, çekingen bir halde Ahmet Ağaya doğru yürür ve yanına geldiğinde birden Ahmet Ağanın ellerine sarılarak öpmeye başlar. Ahmet Ağa daha işin ne olduğunu anlayamadan ellerini öpen bu gence hayretler içinde bakar. Karşısında saygılı bir halde dikilmekte olan gence sorar:
- Delikanlı, sen kimsin bakayım? Nereden geliyorsun? Bir derdin sıkıntın mı var? Bir isteğin mi var benden?
Ahmet Ağa'nın gözlerinin içine bakan genç, boynunu büker, Ahmet Ağaya şöyle cevap verir:
- Ağam, senin namını, şanını memleketimde duydum. Ben Yozgat’tan geliyorum. Ben de bir genç olarak sana hayranım. Arzum şudur ki, senin yanında, senin himayende ve senin hizmetinde yetişeyim. Her şeyimde seni örnek alayım, sözün kısası senin gibi bir efe olayım. Benim bu arzumu ne olur kırma. Bu yolda bana yardım et. Beni yetiştir.
Karşısındaki gençten bu sözleri dinleyen Ahmet Ağa, nargilesinden bir kaç nefes çektikten sonra, Yozgat'lı gence biraz ötesindeki sandalyeyi göstererek oturmasını söyler. Sonra da:
- Demek sen Yozgat’tan bunun için kalkıp geldin, öyle mi? Ama bak evlat, sen daha çok küçüksün. Daha çocuk denecek yaştasın. Senin, benim yanımda gezebilmen için, daha on yıl, on beş yıl ister. Ancak o zamanlar kıvama gelebilirsin evlat, diye konuşur. YozgatlI genç, Ahmet Ağa’nın bu söylediklerini dinleyince çok üzülür ama düşüncesinde de ısrarlıdır.
- Ahmet Ağam der, Yine tekrarlıyorum ne olursun beni kırma, ben buraya ne ümitlerle geldim. Ben kendimi biliyorum. Ben senin yanına tam zamanında geldim. Emsalim arasında Yozgat'ta benim bileğimi büken yok. Kendime güvenim olmasaydı, Yozgat’tan kalkıp huzurunuza gelmezdim. Ne olur beni kırma, beni geri yollama. Benim arzumu reddetme.
YozgatlI gencin bu konuşması üzerine Ahmet Ağa, şöyle bir toparlanır. Elindeki nargilenin marpucunu masanın üzerine bırakarak şunları söyler:
- Evlat, şimdi beni iyi dinle bakalım. Benim ne söylediğimi iyi anla, şayet ben seni bu yaşında yanıma alır da gezdirirsem, benim şu Ahmet adım başka şekil alır. Anlıyorsun değil mi? Ahmet Ağa artık yanımda “oğlan" gezdiriyor derler. Bunun için, sen en iyisi Yozgat’a dön.
Bir kaç yıl daha geçsin bakalım. Bir kaç yıl bekle, o zaman bu durumu yeniden ele alırız, oldu mu?
Ahmet Ağa’nın bu sözlerini dinleyen YozgatlI genç, alınır. Ahmet Ağa'nın kendisini bir oğlana benzetmesine (homoseksüele) canı sıkılır. Fakat düşüncesinde kararlıdır.
- Etme ağam, der. Senin yanında gezmeme hiç kimse bir şey diyemez. Yeter ki sen razı ol. Gerekirse, böyle yanlış düşünenlerin başlarını koparırım ben. Bu güce, bu cesarete sahibim. Yeter ki, sen bir evladın olarak beni yanma kat, beni kabul et. Ağam, ben ne ümitlerle kalkıp geldim yanına. Ne olursun geri çevirme beni.
YozgatlI gencin böylesine ısrarlı ve kararlı tutumu karşısında kısa bir düşünceye dalan Ahmet Ağa, bunun içinde bir iş var ama dur bakalım, der kendi kendine. Öyle ya, evladı yaşındaki yakışıklı bir gencin gece gündüz demeden yanından ayrılmaması karşısında çevrede yanlış dedikodular çıkacaktır. Bu yüzden kendisini de hiç yoktan zorda kalacaktır. Bunları düşünen Ahmet Ağa, YozgatlI genci başından savar. Genç, üzgün bir halde, Ahmet Ağa'nın yanından ayrılır.
Ayrılır ama, bunu da bir türlü kendisine yediremez. Yozgat’a döner, yakınlarına Ankara'daki durumu anlatır. Huzursuzdur. Gözlerine uyku bile girmez olur. Ortalıkta deli gibi dolaşmaya başlar. Aradan on beş gün geçer, kalkar yeniden Ankara’ya gelir. Doğruca, Ulucanlar semtindeki Efeler kahvesine gider ve içeriye girer. Ahmet Ağa, her zaman oturduğu yerde yine nargilesinden nefes çekmektedir. Karşısında birden Yozgatlı genci görünce, Allah Allah bu da neyin nesi, diye kendi kendine söylenirken, Yozgatlı genç karşısına dikilir. Gözlerini Ahmet Ağa’nın gözlerine diker ve şöyle konuşur:
- Benim ağa. Efelik yaşta değil yürektedir. Beni daha iyi anlayabilmen, daha iyi tanıyabilmen için seni Namazgaha davet ediyorum. Şayet bıçağın yanında yoksa var git evinden al getir.
Ahmet Ağa, YozgatlI gençten bu sözleri duyunca canı sıkılır. Bir de gencin kendisini Namazgaha davet etmesine çok şaşırır, adeta tepesi atar.
(Yazarın notu: Bu olayın yaşandığı yıllarda Ankara’da efeler arasında uygulanan bir yol vardır. 0 yılarda şimdiki Yüksek İhtisas Hastanesi ile Etnografya Müzesinin ve Ankara Kız Lisesi’nin bulunduğu geniş alan boştur. AnkaralIlar burada sayılı günlerde toplu namaz kıldıkları için buranın adına da Namazgah denmiştir. Birbirleriyle hasım olanlar, birbirleriyle kavga etmek isteyenler, bıçaklarını (Teke bıçağı) bellerine takarlar ve birbirlerini Namazgaha, düelloya davet ederler, burada kozlarını paylaşırlarmış. Bunun için YozgatlI genç de Ahmet Ağa’yı, hem de Ankara'nın ünlü efesi Çıtağın Ahmet Ağayı, düello için buraya çağırır.)
YozgatlI gencin bu daveti karşısında, Ahmet Ağa gencin yüzüne şöyle gülümseyerek bakar ve der ki:
- Bak evlat, benim bıçağım yanımda. Ben şayet şu kahvenin içinde ve şunca insanın karşısında, bana yaptığın bu namazgah davetine gitmezsem namım iki paralık olur. Adıma leke düşer.
Bunları söyler söylemez de kahvedekilerin şaşkın bakışları altında birden yerinden kalkar, kahveden çıkarak Samanpazarı’na doğru yürümeye başlar. Ağa’nın arkasından da Yozgat'lı genç çıkar ve kendisini izlemeye başlar. Herkes büyük bir merak içindedir. Yolun bir yerinde, Yozga'lı genç, önünde yürümekte olan Ahmet Ağa’ya seslenir:
- Ağam, sen büyüksün. Törelerimize göre büyükler elbet önde yürürler. Ama biz seninle kavgaya gidiyoruz. Belki aklına bir şey gelebilir. Müsaaden olursa, ben önde gideyim. Belki kalleşlik eder de beni arkamdan vurur, diye içinde bir şüphe mevcutsa, bu şüphen yok olur.
Ahmet Ağa, Yozgat'lı gencin bu sözleri karşısında duygulanır. Kendi kendine Allah Allah bu çocuk da böyle neler söylüyor, diye düşünür. Halbuki o yıların Ankara’sında, Çıtağın Ahmet Ağa’yı Namazgaha çağırmak, onunla birlikte Namazgaha gitmek her babayiğidin harcı değildir. Bu her şeyden önce bir yürek işidir. Ahmet Ağa, arkasından gelmekte olan Yozgat'lı gence döner. Geldikleri namazgahı göstererek:
- Bak evlat, işte namazgah burası, arzu ettiğin yere geldik. Haydi bıçağını çek bakalım, der.
Yozgat'lı genç, bir anda yerinde duraklar. Gencin o esnada Ahmet Ağa'ya verdiği cevap çok önemlidir ve ilginçtir.
- Ağam, ben küçüğüm, daha yetişeceğim, bıçağı ilk defa sen çekmelisin ki, ben de onun nasıl çekildiğini göreyim, öğreneyim. Ben bunu senden öğrenmek istediğim için geldim.
Ahmet Ağa, gencin bu sözleri karşısında hayrete düşer, şaşırır... Hiç bir şey söylemez, ama bu sırada da belindeki teke bıçağını çeker. Haydi bakalım der. şimdi sıra sende. İlk hamleyi de sen yapacaksın. Töremiz böyle.
YozgatlI genç, Ahmet Ağa’nın bu teklifini kabullenemez.
- Olmaz ağam. Asla olmaz. Ben sana karşı bunu yapamam.
YozgatlI gencin bu davranışı karşısında Ahmet Ağa’nın gözleri dolar olur ve gence şunları söyler:
-Evlat şimdi artık iyice anladım ki sen kolay kolay canına kıyılacak genç değilsin. Yoksa, şu anda senin yerine bir başkası olsaydı teke bıçağını çoktan yemişti. Evlat anladım ki sana kalkan kollar bileğinden kırılır. Koç olacak kuzuya şimdiye kadar bıçak çalmadım. Sen hayatta rastladığım pek çok babayiğitten daha babayiğitsin. Ben seni böyle gördüm. Yanıma gel de senin şu pak alnını bir öpeyim.
Çıtağın Ahmet Ağa, Namazgahtaki bu olaydan sonra, Yozgat'lı genci yanına alır ve Efeler kahvesine getirir. Bunların neşe içinde kahveye girdiğini görenler şaşırırlar. Yukarıda da değindiğimiz gibi o yıllarda Çıtağın Ahmet Ağa ile Namazgaha düelloya gitmek kolay iş değildir. Ahmet Ağa, bu yiğit genci, kahvedekilere tanıtır ve Namazgahta olanları bir bir anlatır.
0 günden sonra Yozgat'lı genci yanından ayırmayan Ahmet Ağa, onun yetişmesinde öncülük eder. Efelik stajını böylece Çıtağın Ahmet Ağa’nın yanında tamamlayan Yozgat'lı genç de vakti gelince ağanın iznini alarak memleketine döner ve orada ünlü bir efe olur, örnek davranışları ile de Yozgat ve çevresinde ün kazanır.
Yıllar sonra Mustafa Kemal paşanın ankaraya Geleceğinin Duyulması ile Çıtagın Ahmet Efenin Yetiştirdiği YENİ CEHLİ RIZA İsimli Efe 100 Kadar Atlı adamı İle Atasını Karşılamaya Kızıl yokuşa Gelir Ankaralı Seymenlerle ve Civar Kasaba Ve çevreden Gelenlerle Kongre Paşasın Karşılar. Seymen Kahvelerinde Bu Güne Kadar adı sanı duyulmayan YENİ CEHLİ RIZA efe Ankaralılarca Bilinir Hatırlanır ÇITAGIN AHMET EFE nn Yetiştrdiği Yiğit Olduğu Öğrenilir.
Mekanları Cennet Ruhları Şad Ola.
HALUK BALABAN ARŞİV.
Fotoğraf açıklaması yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder