AHİ EVRAN
Ahî Evren'in hayatıyla ilgili son yıllarda yapılan
araştırmalar, onun kişiliği üzerindeki sis perdelerini dağıtmış ve hayatı
hakkında daha geniş bilgilere ulaşılmasını sağlamıştır.
Ahî Evren'in tam adı Şeyh Nasreddin Mahmut el-Hoyî'dir. Hoyî
nispetinden de anlaşılacağı gibi, Ahî Evren aslen Azerî Türklerinden olup,
Azerbaycan'ın Hoy kasabasındandır. Ahî Evren'in tahminî olarak Hicri 567
(Miladi 1175)'de Hoy'da doğduğu ve 93 yıl yaşadığı, büyük bir ihtimalle
Türkmenlerin devrin Selçuklu sultanına karşı başlattıkları Kırşehir isyanında
öldürüldüğü ifade edilmektedir.
Ahî Evren lakabı ile meşhur olan Şeyh Nasreddin Mahmut el
Hoyî'nin çocukluğu ve ilk eğitim dönemi, memleketi olan Azerbaycan'da geçtikten
sonra, Horasan'a giderek Fahrettin Razî'nin eğitim halkasına katılır ve ondan
feyz alır. Fahrettin Razî'nin büyük kelâm âlimi olması, Şeyh Nasreddin
Mahmud'un da eğitim halkasında Şer'i ilimleri öğrendiğini ortaya koymaktadır.
İlk tasavvufî terbiyesini Horasan ve Maveraunnehir'de Yesevî dervişlerinden
alır. Zaten adı geçen yerlerde Yesevî tarikatı yaygındır.
Horasan'daki tasavvufî düşünceden feyz alması ve onun
Horasanlı oluşu, yetiştiği ortam dolayısıyla, düşüncesinin ortaya çıkmasına sebep
olmuştur. Daha sonra Hac seyahati için memleketinden ayrıldığı ve bu seyahat
esnasında Şeyh Evhad'ud-Din Kirmanî ile tanıştığı ve ona murîd olduğu
bilinmektedir.
Ahî Evren, şeyhi olan Evhad'ud-Din Kirmanî'nin kızı Fatma
ile evlenerek aynı zamanda damadı olmuştur. Ahî Evren kayınpederi ve şeyhi olan
Kirmanî ile beraber Abbasî Halifesi Nasır Lidinillah tarafından Anadolu'ya
gönderilmiştir.
Anadolu'ya gelen Ahî Evren ilk önce Kayseri'ye yerleşmiş ve
burada bir debbağlık atölyesi kurmuş, Şeyhi ile beraber Anadolu'nun şehir,
kasaba ve köylerini dolaşarak Ahîlik anlayışının yayılmasına ve
teşkilatlanmasına öncülük etmiştir.
Ahî Evren devrin Selçuklu sultanı I. Alaaddin Keykubat
tarafından sevilmiş ve sultana yakın olmuştur. Bu devirde tarikat pirlerinin,
siyasî faaliyetlere iştirak ettikleri, hatta bazen sultanların üzerlerindeki
nüfûzlarının hissedildiği bilinen bir gerçektir.
Ahî Evren, Mürşidu'l-Kifaye ve Yezdân Şınaht isimli
eserlerini Konya'da sultan Alaaddin Keykubad'a sunmuş ve onun isteği ile İbn Sîna'nın
"Risale fi'n-Nefs'in Natıka" isimli eserini Farsça'ya çevirmiştir.
Sultanın oğlu tarafından (II. Gıyaseddin) zehirlenerek öldürülmesinden sonra,
Ahî Evren'in devrin sultanı ile münasebeti azalmıştır. Çünkü, devrin sultanı
II. Gıyaseddin'e karşı komplo hazırlamakta olan sadrazam Sadettin Köpek
tarafından kurulan bir teşkilata yardım etmekle suçlanan Ahî Evren ve birçok
Ahî tutuklanarak, işkencelere maruz kalmışlardır. Aslında Ahîler II.
Gıyaseddin'e karşı oldukları gibi, Ahî dostu olan Kemalettin Kamyar'ı öldürten
Sadettin Köpek'e de karşı idiler.
II. Gıyaseddin'in ölümü üzerine yerine geçen oğlu II.
İzzeddin Keykavus, babası zamanında tutuklanan Ahî ve Türkmenleri serbest
bırakmıştır. Beş sene tutuklu kalan Ahî Evren de serbest bırakılmış ve Denizli'ye
gitmesine müsaade edilmiştir. Menakıb-nâmelere göre burada bahçıvanlık yapmış,
Denizli'de belirli bir müddet kaldıktan sonra yerine talebesi ve müridi olan
Ahî Sinan'ı halife bırakarak Konya'ya dönmüştür.
Ahî Evren'in Konya'ya dönüşü özellikle Mevlevîler tarafından
hoş karşılanmamış, Moğol yönetimini benimseyen Mevlevîlerle Ahîler arasında
çekişmelerin yeniden şiddetlenmesine zemin oluşturmuştur. Mevlevîlerle Ahîlerin
arasında cereyan eden çekişmenin bir diğer sebebi de; Türkmenlerin, devlet
yönetiminde bulunan Fars unsuruna karşı çıkmaları ve yönetimi ele geçirme
arzusundan kaynaklandığı ifade edilmektedir.
Mevlevîlerin Moğol yanlısı bir tavır takınmaları ve Ahîlerle
olan çekişme ve mücadeleleri Mevlânâ'nın şeyhi Şems-i Tebrizî'nin öldürülmesine
kadar devam etmiş, Şems-i Tebrizi'nin öldürülmesi üzerine Ahî Evren Hz.
Mevlânâ'nın oğlu Ala'ud-Din Çelebi ile beraber Kırşehir'e gidip oraya
yerleşmiştir.
Bir kısım Ahî ileri gelenleri de Moğol baskısının
ulaşamadığı uçlara gitmişlerdir ki, bunlar ileride Osmanlı Beyliğinin
kuruluşunda önemli rol oynayacaklardır.
Başta Ahî Evren olmak üzere bütün Ahî müritleri diğer
Türkmenlerle birlikte putperest Moğol istilasına ve Moğol yönetimini
benimseyenlere karşı direnmişlerdir. Özellikle Kayseri şehrinde olan Ahîler bu
direnişlere öncülük etmişler, fakat ihanete uğramaları neticesinde kılıçtan
geçirilmişlerdir. Ahî Evren'in o sırada tutuklu oluşu katliamdan kurtulmasını
sağlamıştır.
II. İzzeddin Keykavus ile IV. Rukneddin Kılıçaslan arasında
cereyan eden saltanat kavgası ve Moğolların Kılıçaslan'ı desteklemesi sonucu,
Kılıçaslan tahta oturmuş, bunun üzerine II. İzzeddin Keykavus'u tutan Ahî ve
Türkmen ileri gelenleri tekrar katliama tâbi tutulmuşlardır. Bu arada Kırşehir
Emirliğine Nureddin Caca tayin edilmiştir.
Kırşehir'de ikâmet etmekte olan Ahî Evren ve diğer büyükler,
bu tayine karşı çıkarlar ve ayaklanırlar. Ankara, Aksaray, Çankırı, Kastamonu
ve Uçlarda isyanlar başlar ve en büyük isyan ve direniş Kırşehir'de olur.
Kırşehir üzerine asker sevk edilir ve isyan edenler kılıçtan geçirilir. Bu
isyanda Ahî Evren ve Mevlâna'nın oğlu Alaaddin Çelebi de muhtemelen
öldürülmüşlerdir. 1261 yılına rastlayan bu hadise ile Ahî Evren'in hayatı son
bulmuş, fakat fikirleri uzun yıllar varlığını korumuştur. Ahîlik anlayışı
Osmanlı'nın sosyal hayatı vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır.
HALUK BALABAN Arşiv.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder