30 Kasım 2023 Perşembe

 ANKARA FETVASI....

Ankara fetvasını 147 din alimi imzaladı
İstanbul hükümetinin fetvasına karşı Mustafa Kemal 147 din adamının imzasını taşıyan fetva hazırlatmıştır. İşte o fetva
İstanbul hükümetinin fetvasına karşı Mustafa Kemal 147 din adamının imzasını taşıyan fetva hazırlatmıştır. İşte o fetva:
"1- Dünyanın nizamının sebebi olan İslam Halifesi Hazretlerinin, halifelik makamı ve saltanat yeri İstanbul, müminlerin emiri (padişahın) varlığının sebebine aykırı olarak, İslamların düşmanı olan düşman devletler tarafından fiilen işgal edilerek, İslam askerleri silahlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız olarak şehit edilmiş, halifelik merkezini koruyan istihkamlar, kaleler, savaş aletleri zapt edilmiş ve resmî işleri yürüten ve İslam ordusunu donatmakla görevli Bab-ı Ali'ye (başbakanlık) ve Harbiye Nezareti'ne el konmuştur.
Bu suretle halife, milletin gerçek menfaatleri uğrunda tedbir almaktan men edilmiştir.
Sıkıyönetim ilan edilip harp divanları kurulmuş, İngiliz kanunları uygulanarak kararlar verilmek sûretiyle halifenin yargı hakkına müdahale edilmiştir.
Yine halifenin rızası olmadığı halde, Osmanlı toprakları olan İzmir, Adana, Maraş, Antep, Urfa taraflarına düşmanlar saldırıp oradakileri Müslüman olmayan uyruklarımızla elele vererek İslamları toptan yok etmeye, mallarını yağmalamaya ve kadınlarına tecavüze, Müslüman halkın bütün kutsal inançlarına hakarete kalkışmışlardır.
Anlatılan şekilde hakarete ve esirliğe uğrayan halifelerini kurtarmak için ellerinden geleni yapmaları bütün Müslümanlara farz olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olur.
2- Bu suretle halifeliğin meşru hakkını elinden alanlardan kurtarmak ve fiilen saldırıya uğrayan vatan topraklarını düşmandan temizlemek için uğraşan ve çalışan İslam halkı şeriatça Allah yolundan ayrılmış olurlar mı?
Cevap: Allah en iyi bilirler ki, olmazlar.
3- Halifeliğin gasp edilen haklarını geri almak için düşmanlara karşı açılan mücadelede ölenler şehit, kalanlar gazi olur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar.
4- Bu suretle din uğrunda savaşan ve görevini yapan halka karşı düşman tarafını iltizam ederek İslamlar arasında silah kullananlar ve adam öldürenler şeriat bakımından en büyük günahı işlemiş ve fesatçılık işlemiş olurlar mı?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, olurlar.
5- Bu suretle aslında istemediği halde düşman devletlerinin zoru ve kandırması ile olaylara ve gerçeğe uymayarak çıkarılan fetvalar Müslümanlar için şeriatça dinlenir mi ve ona uyulur mu?
Cevap: Allah en iyi bilir ki, uyulmaz."
Bu fetvanın yanında, meclisin Cuma günü açılması da Damat Ferit'in halifeye isyan şeklinde ifade ettiği Kurtuluş Savaşı hare-ketinin meşruluğunu arttırmak içindir.
16 Nisan 1920'de Heyet-i Temsiliye heyetince Anadolu'ya gönderilen ve özellikle müftülere tebliğ edilen bu fetvayı 153 müftü ve din âlimi tasdik etmiştir.
Ankara fetvasını tasdik eden din adamları şunlardır:
Vekil-i müfti bi-medinet-i Samsun (Samsun Müftü Vekili) Bahri
El-müfti bi-medinet-i Kütahya (Kütahya Müftüsü) Fevzi
El-müfti bi-medinet-i Sinop Salih
El-müfti bi-medinet-i Eskişehir Mehemt Salih
El-müfti bi-medinet-i Gümüşhane Mehmet Fehmi
El-müfti bi-medinet-i Bursa Ahmed Hamdi
El-müfti bi-medinet-i Bilecik Mehmet Nuri
Eddail müfti bi-medinet-i Mehmet Rif'at
El-müfti bi-medinet-i Denizli Ahmet Hulusi
El-müfti bi-medinet-i Tokat elhac Ömer
El-müfti bi-medinet-i Diyarbekir elhac İbrahim
El-müfti bi-medinet-i Çerkeş Mustafa
El-müfti bi-medinet-i Taşköprü Mehmet Emin
El-müfti bi-medinet-i Ayancık Ismail Hakkı
El-müfti bi-medinet-i İnebolu Ahmed Hamdi
El-müfti bi-medinet-i Boyabat Ahmet Şükrü
El-müfti bi-medinet-i Daday Rüştü
El-müfti bi-medinet-i Tosya Bahaeddin
El-müfti bi-medinet-i Araç Hasan Tahsin
El-müfti bi-medinet-i Tirebolu Ahmet Necmettin
El-müfti bi-medinet-i Bünyan İbrahim Hakkı
El-müfti bi-medinet-i İnegöl Fehmi
El-müfti bi-medine-i Yenişehir Hüseyin Hüsnü
El-müfti bi-medinet-i Narman İsmail Hakkı
El-müfti bi-medinet-i İspir Ahmed
El-müfti bi-medinet-i Akdağ Mehmet Edip
El-müfti bi-medinet-i İskilip İsmail
El-müfti bi-medinet-i Urfa Hasan
El-müfti bi-medinet-i Harran Mustafa Sırrı
El-müfti bi-medinet-i Maçka Kamil
El-müfti bi-medinet-i Gemlike Ahmed Vasfi
El-müfti bi-medinet-i Mihallıççık Abdülgafur
El-müfti bi-medinet-i Kirmastı Osman
El-müfti bi-medineti Söğüt Mustafa
El-müfti bi-medinet-i Tortum elhac Ali
El-müfti bi-medinet-i Gümüşhacıköy Ali Rıza
El-müfti bi-medinet-i Merzifon Vehbi
El-müfti bi-medinet-i Yusufeli Ahmed
El-müfti bi-medinet-i Hınıs Şeyh Bahaeddin
Vekil-i müfti bi-medinet-i Bayazıd Abdülhadi
El-müfti bi-medinet-i Diyadil Ömer
El-müfti bi-medinet-i Sivrihisar Mehet Ali Niyazi
El-müfti bi-medinet-i Orhaneli Yusuf Ziya
El-müfti bi-medinet-i Lice Ahmet
El-müfti bi-medinet-i Erbaa Abdullah Fehmi
El-müfti bi-medinet-i Yozgat Mehmet Hulusi
El-müfti bi-medinet-i Gürün İsmail Vehbi
El-müfti bi-medinet-i Boğazlayan Abdullah
El-müfti bi-medinet-i Bayburt Fahreddin
El-müfti bi-medinet-i Havza İsmail
El-müfti bi-medinet-i Pünhan Mehmet Tevfik
El-müfti bi-medinet-i Siverek Osman
El-müfti bi-medinet-i Direk İskender Kazım
Vekil-i müfti bi-medinet-i Haymana Ahmet Vehbi
El-müfti bi-medinet-i Devrek Abdullah Sabri
El-müfti bi-medinet-i Bozdoğan Hasan Tahir
El-müfti bi-medinet-i Mudanya Mehmet Niyazi
El-müfti bi-medinet-i Simav Mehmet Arif
El-müfti bi-medinet-i Karacasu Mustafa Hulusi
El-müfti bi-medinet-i Gediz Süleyman
El-müfti bi-medinet-i Demrci İbrahim Hakkı
El-müfti bi-medinet-i Viranşehir İbrahim
El-müfti bi-medinet-i Kayseri Nuh
El-müfti bi-medinet-i Maraş Hacı Ahmed
El-müfti bi-medinet-i Bahçe Mehmet Salim
El-müfti bi-medinet-i İncesu Mahmut
El müfti bi-medinet-i Bitlis Abdülmecid
Vekil-i müfti bi-medinet-i Uşak Ali Rıza
El-müfti bi-medinet-i Eşme Nazif
El-müfti bi-medinet-i Diyarbekir-Silvan Abdurrahman
El-müfti bi-medinet-i Hizan Abdülmecid
El-müfti bi-medinet-i Van Rıza
Vekil-i müfti bi-medinet-i Acıpayam Himmet Hulusi
El-müfti bi-medinet-i Balya Hüseyin
Müderrisînden Abdullah
El-müfti bi-medinet-i Niksar Mustafa Fehmi
Müderrisînden Hacı Süleyman
Müderrisînden Halil
Çal Müftüsü Ahmet İzzet
Çine'de Millî Ordu Müftüsü Gümülcüneli Es'ad
Çine Müftüsü Ahmed Zühdü
Yozgat Müftü Vekili Şükrü
El-Müfti bi-medinet-i Viranşehir
Meclis-i Millî azasından Isparta mufti-i sabıkı Hüseyin Hüsnü
Karahisarısahip Mebusu Müderrris Mehmet Şükrü
Sivas Mebusu ulemadan Mustafa Taki
Isparta Mebusu ulemadan Hafız İbrahim
Karahisarısahib Mebusu ulemadan Nebil
Silifke Mebusu Kuzaddan Hacı Ali
Kırşehir Mebusu mufti-i sabıkı Müfit
Bursa Mebusu Karacabey mufti-i sabıkı Mustafa Fehmi
Bursa Mebusu ulemadan Abdüllahat Servet
Kayseri Mebusu mufti-i sabıkı Ahmet Remzi
Kayseri Mebusu ulemadan Mehmet Alim
Ankara ulemasından Kocabey Medresesi Müderrisi Beynameli elhac Mustafa
Hacı Bayram Medresesi Müderrisi Müsevvit Hacı Süleyman
Molla Büyük Medresesi Müderrisi İsmail
Şahabiye Medresesi Müderrrisi Sadullah
Sarıyye Medresesi Müderrisi Mehmet Şevki
Aneka Medresesi Müderrrisi Ahmet Şefik
Zeynelabidin Medresesi Müderrisi Hamza
Yeşilahi Medresesi Müderrrisi Abidin
Sarı Kadın Medresesi Müderrrisi Tevfik
Zencil Medresesi Müderrisi Abdullah Hilmi
Haymana Müftüsü Ahmet Vehbi Dönmez.
Bayazıd dersiamlarından Rıfat
Reisü'l-kurra Hüseyin Hilmi
Bursa ulemasınan reisü'l-müferrisi Hacı Yusuf
Bursa mufti-i sabıkı ve Çelebi Sultan Medresesi Müderrisi Ömer Kamil
Murad-ı Sani Medresesi Müderrisi elhac Sadık
Cami-i Kebir Mahallesi Şeyhi elhac Ahmed Efendi
Hüseyin Çelebi Medresesi Müderrisi Mehmet Kamil
Çendik Medresesi Müderrisi Mehmet Emin
Giridî Ahmed Paşa Medresesi Müderrisi Süleyman Vehbi
Bayazid Paşa Medresesi Müderrisi Abdülkadir
Vaiz Medresesi Müderrisi Hafız Faik
Mehmet Rani Medresesi Müderrisi Mehmet Sabit
İvaz Paşa Medresesi Müderrisi Sadık
Mekteb-i Sultani Ulum-i Diniye Muallimi Celaleddin
Müderrisînden ve medrese muallimlerinden Mustafa Rıf'at
Kurşunluzade Medresesi Müderrisi Ali Rıza
Dersiam ve medrese muallimlerinden Mehmet Hayati
Tarafiye Medresesi Müderrisi Ali Osman
Darü'l-hilafet'ül-Aliye Medresesi Bursa Şubesi Müdürü Abdullah
Arslanzade Medresesi Müderrisi Yusuf Kenan
Fazıl Abdurrahman Medresesi Müdürü Ramazan
Ulemadan Tayfur
Kazan ulemasından elhac Yahya
Ulemadan Abdurrahman
Darü'l-hilafet'ül-Aliyye Medresesi muallimlerinden Hafız Mahmut
Darü'I-Mezkur mauallimlerinden Hafız Kemal
Darü'I-Mezkur muallimlerinden Ahmed
Dersiamdan İlyas
Müderrisînden Muallim Mehmet Naci
Müderrisînden Mehmet
Müderrisînden Abdülaziz
Müderrisinden Hafız Hüseyin
Müderrisînden Ahmet Hamdi
Dar'ül-hilafet'ül-Aliyye Medresesi muallimlerinden elhac Ziya Müderrisînden Muallim Ahmed Rüştü
Esatize-i ulemadan ve meşayih-ı Sadiyeden Erzurumlu İsmail Hakkı Bursa Müftüsü müsevvidi Ahmed İzzet
Darü'l-hilafetü'l-Aliye Medresesi muallimlerinden İbrahim Hakkı
Mut müfti-i sabıkı Mustafa Kasım
Burhaniye müfti-i sabıkı Hoca Mehmet
Hamzabey Medresesi Müderrisi Abdurrahman Zühtü
Müderrisînden Ahmed Rüştü
Gümüşhane ulemasında Azmi
Gümüşhane ulemasından İmam Mustafa
Habsman ulemasından Osman Nuri
Habsman ulemasından Osman Şemseddin
Balıkesir Kadısı Mehmet Şükrü
Balıkesir kadı-ı sabıkı Alim.
Bu fetva, esasen İslam dinini kullanarak halifenin yaptıklarını meşru göstermeye çalışan İstanbul Hükûmeti'nin planını bozmuştur.
Mesela, Ankara fetvası olarak bilinen Mustafa Kemal Paşa'nın hazırlattığı fetva, Hakimiyet-i Milliye, 5 Mayıs 1336 no: 27'de yayınlanmıştı.
"Latin harfleriyle ilk defa, Sebilürreşad, c.1, s.3 (Haziran 1948'de) tekrarlandı.
İmza koyan Seydişehir Müftüsü İsmail Hakkı Efendi, Sebilür- reşad dergisine bir mektup göndermiştir.
İsmail Hakkı Efendi şöyle demektedir:
'Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin temellerini kuran fetvayı şerifede benim de imzam var. Sebilürreşad'ın üçüncü nüshasında, Anadolu İstiklal Savaşı'nda millî vahdeti temin ile yeni Türk devletinin temellerini atan ve istiklale kavuşturan fetva-yı şerifeyi imza ve tasdik edenler arasında ben de bulunmakla iftihar ederim.' (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 433)
HALUK BALABAN Arşiv.
Fotoğraf açıklaması yok.

Tüm ifad

 MİLLİ MÜCADELE YILLARINDA İLK MİLLİ İSTİHBARAT TEŞKİLATI.

( NE BİLEYİM TEŞKİLATI )
SEYMENLERİN VE DİN ADAMI BAHŞILI SADULLAH SEYHAN ( CEYHAN ) HOCANIN KURDUĞU.
Milli mücadelede Yılları Başlangıcında Ankara İngiliz.Fransız ve Senegalli Askerlerin İşgali altındadır.
Şehirde Ayrılıkçı ( Katolik ) Ermeniler de Faaliyet Halindedir. Ankara sokağa gece çıkmak imkansız haldedir. Bu gün PKK nın yaptığı gibi Devletine Milletine bağlı Ermenilerin Çocukları Bu ermeni çetelerince zorla ellerinden alınıyor Çetelere katılmasına sağlanıyordu bu Gün Hisar Caddesindeki Muhteşem Ermeni Konaklarında Oturanlar Erkek çocuklarını Korumak için Konaklarda gizli bölmeler hatta Hela Taşları altında gizli Bölmelerde Çocuklarını saklıyorlardı.
Ermenilere Yapılan bu zulüm karanlık Çökünce Tüm Ankara Halkına da yapılıyordu. Ankara sahipsiz kimsesiz di Ankaralı gençler yaşlılar dövülüyor soyuluyor. Kadın ve kızlara çirkin saldırılar oluyordu Kocabey Medresesinde Müderris olan SADULLAH SEYHAN Hoca ayni zamanda boş Vaktinde Samanpazaında manifaturacılık yapıyor Yetmiyen maaşı ile geçimini sağlıyordu. Günlerden Bir gün Dükkanının önünde otururken Fransız askerinin Çarşaflı Müslüman Türk kadının Çarşafını açmaya çalıştığını gördü. Hiddetle Fransız Askerine şiddetli bir Tokat vurdu neye Uğradığını şaşıran Asker kaçtı Hiddetini yenemeyen Sadullah Hoca Bir deyneğin ucuna Bağladığı Mendil ile oturduğu sandalyenin üstüne çıkarak Ankara halkını İsyana olaylara tepkiye Çağırdı Gürültüye Seymen kahvesinden İlk Fırlayan Ankaralı NEGEZENİN AHMET EFE Lakaplı Seymen Geldi. Sadullah Seyhan Hocaya destek verdi. İkili orada Ankarada Bir teşkilat Kurmaya karar verdi. NEGEZENİN AHMET EFE Tüm Ankaralıların yakından tanıdığı Hali vakti yerinde babayiğit boylu poslu Bir seymendi Yerinde duramayan bir kişiliği vardı Bir günde Ankaranın Bağlarını bahçelerin. Sokaklarını gezer yerlisini Dışarlıklısını gayet iyi tanırdı Zaten lakabıda bu Yüzden verilmişti.ve İsmal Cavuş Bu Teşkilatın ilk 3 kurucusudur.
Ankara Valisi Muhittin Paşa Ankara’nın ileri gelen eşrafından 80 kişi üstünde Bir Ankaralıyı derdest etmiş Ankaralıları sindirmeyi çalışmakta Çeteci Ermenilerde bu olayı fırsat bilerek Ankarayı haraca Bağlamışlardı.
Kocabey Medresesi bir odasında Faaliyete Başlayan Bu gizli teşkilat iyi silah Kullanan Ağzı sıkı seymenlerden müteşekkil olarak İlk Milli istihbarat ve Mücadele teşkilatını Kurmuşlardır. Bu teşkilata da NE BİLEYİM TEŞKİLATI Adı verilmiş kendi yakınlarından Aile etrafından dahi saklanmış hiç kimseye bilgi verilmemiş. Başta Ayrılıkçı Ermeniler olmak üzere Şehrin Huzurunu Bozanlara şiddetli bir Mücadele Başlatılmış Kimi dövülmüş kimi yakalanarak Kocabey medresesi ile Hacettepe Poyracı Meydanındaki Kulderviş Medresesinin bir odasına gizlice hapsedilmiş sorguya çekilmiş Ankaranın Huzura kavuşması sağlanmış.Ankara Valisi Muhittin paşanın Kılıçlar beldesi Civarında Yakalanıp Sivasa Gönderilmesinden sonra Ankaralılar ve Seymenler Hacettepe sırtlarında Ankara defterdarı Yahya Galip ( KARGI ) Beyi Şehrin valisi olarak seçmiş ve ona HAKAN ADINI vermiş Şehri sahipsiz bırakmamışlardır .
YAHYA GALİP Bey İlk iş olarak HAYMANA kaymakamı tarihçi yazar Murat bardakçının dedesi. ALİ CEMAL BARDAKÇI’yı Ankaraya davet eder 7 saatte 5 adamı ile Ankaraya gelen 28 yaşındaki tığ gibi adamı Ankara polis müdürü olarak tayin eder.Ermeni Mahallesinde ve Yahudi Mahallesindeki Gayri Müslümlerde laterna sesleri ile yeri göğü inletmektedirler. Bu sırada Mustafa Kemal paşa sıvastadır.Ankaralı uyanmıştır. Yakalanan Ankara Valisi Muhittin paşa Mustafa Kemal paşaya Tuzak kurmak isterken Kendisi Tuzağa düşmüştür.Sivas Valisi Reşit paşanın aracılığı ile aczini anlatır Vali Paşa Anadolu Topraklarına bir daha ayak basmamak kaydı ile İstanbul’a postalanır.
NE BİLEYİM TEŞKİLATI ve Ali Cemal Bardakçı Ankarayı Çetelerden Temizler.
Ankara Müftüsü Börekçizade Rıfat Efendi, Osmanlı Mebusu ve müderris Hoca Atıf Efendi ile Osmanlı Mebusu ve müderris Beynamlı Hacı Mustafa Efendi önderliğinde Ankara Milli Alayı kurulmuş ve halkın isteği ile Müftü Rıfat Efendi alayın onursal komutanlığı ve sancaktarlığı görevini kabul etmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında, Yunan orduları Haymana’ya kadar geldiğinde peş peşe üç Cuma namazı burada kılınmıştır. 29 Ekim 1919 günü de Müftü Rıfat Efendi’nin başkanlığında Ankara Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulur.
BAHŞILI SADULLAH SEYHAN HOCA.
“Bahçılı Hoca” lakab› ile bilinen Sadullah Efendi, 1881’de Ankara-Bala Kazas›’n›n Bahşılı Köyü’nde doğar. Bahşılı› Köyü’nden Hac› Ali Efendi’nin o¤lu olup, ilk ögrenimini köyünde tamamlad›ktan sonra Konya’ya gider. Konya’da çeşitli medreselerde öğrenim gördükten sonra 18 Nisan 1908’de icazetname al›r. 1909’da Ankara Kocabey Medresesi’ne vekaleten müderris olarak atan›r. 1910 y›l›nda da “Nakşibendi” demekle maruf “şehabiye” medresesine asaleten tayin edilir. Nakşibendi Şeyhi olarak bilinen Sadullah Efendi, Ankara’da ticaretle de u¤raşır. Ankara’da işgal kuvvetlerine karfl› ilk isyan bayrağını› kald›r›r. “Ankara Fetvas›”n› şehabiye Medresesi Müderrisi” olarak tasdik eder. Medreselerin kapat›lmas› üzerine Ankara Merkez Vaizliğine atan›r. 7 Temmuz 1947’de Çankaya Müftülüğüne atan›r. Çankaya Müftüsü iken, 1 şubat 1953’de vefat eder. Evli olan Sadullah Efendi, Soyadı Kanunuyla "CEYHAN" soyadını almıştır .
Makamları cennet olsun Ruhları şad.
HALUK BALABAN.
Fotoğraf açıklaması yok.
Tüm ifadel

 BİRİNCİ CİHAN SAVAŞI.

30 Ekim 1914 - 30 Ekim 1918

I. Dünya Paylaşım Savaşı

(4 yıl)

5 x ana koldan savaşa katılan Osmanlı Ordusu:

Sinâ Yarımadası ve Filistin Harekâtı ,

Mezopotamya Harekâtı ,

Kafkasya Harekâtı ,

Pers (İran) Harekâtı ve

Gelibolu Harekâtı

şeklinde savaştılar.

Birkaç küçük Harekâtı daha vardı:

Arab Yarımadası Harekâtı ve

Güney Arabistan Kampanyası .

SAVAŞ COĞRAFYAMIZ:

Orta Doğu, Kafkasya, Sina Yarımadası, Filistin, Suriye, Ürdün, İran, Gelibolu, Arap Yarımadası , Basra Körfezi, Mezopotamya, İran.

Anlatılardan Bazıları:

Mısır’da Osmanlı Askeri Esirlerin kapatıldığı Kampın tam adı,

"Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı"

idi. Bu kampta, 1. Dünya Savaşı sonlarında, 1918'de Filistin Cephesi’nde esir düşen Osmanlı Ordusu’nun 16. Tümen'inin 48. Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu.

Aslı ancak İngiliz ve TC. Genelkurmay Arşivlerinde bulunabileceği var sayılan fakat her iki devletin de bu arşivlerini meraklılara açmadıklarını, buna rağmen geri dönen zaman şahitlerinin anlattıklarını yazan çizen oluyor.

Bu anlatılar doğruysa;

….Savaş bitmiş, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki hayatta kalabilmiş Osmanlı Esir askerlerini teslim etmek, ingilizler'in işine gelmiyordu. Çünkü, olası bir yeni savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri düşünülüyordu. Çözüm toplu katliamdı!

#KRİZOL MADDESİ KATILDI DENİLİYOR

Askerlerimiz, ‘mikrop kırma’ bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldular. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı. Esirler daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.

15.000 ESİR ASKERİN KÖR OLDUĞU SÖYLENİYOR😢

Bu Savaş Suçu 25 MAYIS 1921'DE TBMM’nde GÖRÜŞÜLDÜ AMA...

Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM'nde görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref Beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun fâili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler.

Tabii ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.

KRİZOL NEDİR?

Krizol #metilfenol sınıfından organik kimyevî bileşiklerdir. Çoğunlukla, doğal halde ya da aromatik bileşiklerin üretimiyle elde edilirler. Bazen fenol ya da fenolikler olarak adlandırılırlar. Sıcaklığa bağlı olarak krizol, katı ya da sıvı halde bulunabilir. #Krizol (#Cresol) ençok #Lysol isimli markayla bugün tuvaletlerde dezenfekte edici olarak kullanılan keskin kokulu temizlik maddesinin kimyasal ismidir.

1. Dünya SAVAŞI

              Kronoloji:

-Başlangıç

Osmanlı İmparatorluğu 2 Ağustos 1914'te gizli bir Osmanlı-Alman İttifakı kurdu ve ardından Bulgaristan ile de başka bir antlaşma yaptı. Osmanlı Harp Bakanlığı iki büyük plan geliştirdi:

Osmanlı Genelkurmay Başkan Yardımcısı olarak atanan Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman Askerî Misyonu’nun bir Kumandanı olan Bronsart von Schellendorf, 6 Eylül 1914'te 4.Ordu'nun Mısır'a saldırması ve 3.Ordu'nun Doğu Anadolu'da Ruslara saldırısı

Osmanlı Ordusu arasında Schellendorf'a muhalefet vardı. En çok dile getirilen görüş, Schellendorf'un Osmanlı İmparatorluğu'nun koşullarını hesaba katmaktan ziyâde Almanya'ya fayda sağlayan bir savaş planladığıydı. Hafız Hakkı Paşa -daha agresif ve Rusya'ya odaklanan- alternatif bir plan sundu. Kuvvetlerin deniz yoluyla Doğu Karadeniz kıyılarına taşınmasına dayanıyordu ve burada Rus topraklarına karşı bir saldırı geliştireceklerdi. Hafız Hakkı Paşa'nın bu Planı, Osmanlı Ordusu'nun kaynakları olmadığı için rafa kaldırıldı.

Schellendorf'un "Birincil Kampanya Planı" bu nedenle varsayılan / olası olarak kabul edildi.

Görsellerin Tamamı ve çeşitli dillerde

👇🏻

https://stringfixer.com/.../Middle-Eastern_theatre_of...

.

HALUK BALABAN.

29 Kasım 2023 Çarşamba

 ANKARA MUTFAĞI ( AŞENE )

Eski Ankara evlerinde mutfak, evin en büyük kısmını oluştururdu. Evlerde bir yanda ocak ve tandır, bir yanda da kışlık erzakın saklandığı kiler bulunurdu Kilere Hüsamyeli de derler Angaralılar . Kilerler, genellikle iki katlı olur ve yukarı kısmına müsandere denilirdi. Mutfağın bir kenarına odun istif edilirdi. Yemekler yere serilen sofralarda yenir, önce büyükler, sonra ev halkı sofraya otururdu. Angarılılar Mutfağa AŞENE der Büyücek Tencereye de GUŞENE derler. Ankara evlerinin alt kattaki odsına Masara derler burada Pekmez yapılır.Dokuma yapılacak yün ve tiftik yıkanır Boyanır.
HALUK BALABAN.
Fotoğraf açıklaması yok.

T

 

HÜSEYİN GAZİ  Öyküsü ve Külliyesi.


Hüseyn Gazi Sultan bellidir cansın

Ricam kabul eyle müşkülüm kansın

 Hüseyin ovanın gözcüsü sensin

 Ayırma koyunu sürüden medet.

 - Kul Hüseyin -

Alevi inanç ve kültürünün Anadolu'da yayılmasına önemli katkılar sağlıyan ulu erenlerden biri de hiç kuşkusuz Seyyid Battal Gazi'nin babası Hüseyin Gazi Sultan'dır. Seyyid Battal Gazi gibi yiğit, cesur ve bilge kişiliğiyle tanınan ve Ankara (Hüseyinova) gözcüsü olarak  bilinen Seyyid Hüseyin Gazi'nin türbesi ve makamı, Ankara'nın, kendi adıyla anılan Hüseyingazi Dağı' nın zirvesinde bulunmaktadır.

Hüseyin Gazi’nin gömütünün Ankara’da olmasında bütün kaynaklar birleşirken bazı kaynaklarda Çorum Alaca ilçesindeki makamını göstermektedir. Bu konuda Sır Charles burasını bir kilise olarak tanımlarken şu bilgileri de aktarır. Alaca’daki Şahmaspur Tekkesi Bektaşi yönetimi altında yarı harabe bir yerdir. Yine bir batılı yazar Hamilton ise bu yerin Selçuklu tekkesi olduğunu belirtir. Ayrıca bu tekkenin Konya medresesi şeklinde planlandığını da ifade eder.

Evliya Çelebi, 1671-72 tarihlerinde yaptığı Anadolu gezilerinde, Hüseyin Gazi'nin Dagındaki makamını ziyaret ederken, Malatya'lı Seyyid Battal Gazinin Babası olan bu zatın İmam Hüseyin soyundan ve sadakatı kiramdan olduğunu, burada şehit olduğunu ve O'nun namına yapılan bu dergahda kırk, elli bin kişinin bir araya gelip cem olduklarını belirtir. Tarihsel kişiliğiyle menkıbevi kişiliği birleşen ve daha çok menkıbelerde yer alan kahramanlıklarıyla tanınan Hüseyin Gazi'nin, Emeviler döneminde Ehl-i Beyt'e karşı yapılan zulüm ve haksızlıklar sonuncu Anadolu'ya gelip yerleştigi söylenir. Bazı söylentilere göre ise, Abbasi Hükümdarı Harun Reşid döneminde( 786-809) Anadolu'ya gelip Bizanzslara karşı yapılan seferlerlerde büyük kahramanlıklar gösterdiği, Ankara kalesinide ele geçirmek için düşmanlara karşı savaşırken, bügünkü mekanının bulunduğu yerde şehit düşdüğü ve daha sonra evladı Battal Gazi'nin babasının intikamını almak için ordu komutanını öldürdüğü söylenir.

Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’ya gelişinde doğrudan doğruya Battal Gazi Türbesi çevresinde konaklaması ve burasını sahiplenmesi, ardından Hüseyin Gazi’nin şehit düştüğü yeri bulup buraya bir türbe yaptırması da halk arasında söylenegelen sözlerdir.

Bektaşiliğin temel kaynağı Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi açık bir şekilde Battal Gazi zeviyesinin kendilerince kullanıldığını, kutsandığını kutsal yer olarak anıldığını belirtmektedir. Hacı Bektaşa bağlı bulunan Aııadolu Alevileri’nden çeşitli gurupların burada cem törenleri yaptıkları, cemin ardından diğer tekkelere bilgi ulaştırılıp birlik sağlanmasının buradan yapıldığı sanılmaktadır. Hacı Bektaş Veİi’ııin Seyyit Battal Gazi Zaviyesi ile sıkı bağlantısıdır. Belirtildiğine göre Hacı Bektaş Veli, Haydarisiyle, Torlağı’yla, Işığıyla bütün Kalenderi zümreleri gibi Seyyit Battal Gazi’yi pir tanımakta ve her yıl kurban (hacılar) bayramını müritleriyle birlikte onun zaviyesinde kutlamaktadır.  Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre, Hüseyin Gazi tekkesi, Hacı Bektaş Veli 'yle birlikte Anadolu'ya gelen Ye Hüseyin Gazi'nin akrabası olduğu sanılan Horasan Erenleri tarafından yaptırılmıştır. Yüzlerce dervişin varınıp hizmet sunduğu Hüseyin Gazi tekkesi, diğer Bektaşi tekkelerinde olduğu gibi II. Mahmud döneminde (1826) kapattırılır.

Dergah Abdülaziz döneminde (1861-1876) yeniden hizmete açılır ve 1925 yıllarına kadar yüze yakın hizmet ettigi söylenir. Tekke ve Zaviyeler yasası geregince 1925'te kapatırılır ve mallarına el konur. Gereken bakım işleri yapılmadığından dolayı, yılıkmaya, harap olamaya yüz tutan Dergahın, 1940'larda dergahın kalan eşyaları yagmalanır; binanın ahşap bölümleri parçalanır ve ağaçları köylüler tarafından odun olarak kulanılır. Bu tarih'de Dergahdan sadace taş ve duvar kalır ve bazı bölümleri 1957 yılında kısmen onarılır. 1973'te Hacca gitmek isteyen Kalabalı bir hayır sever gördüğü rüyadan etkillenerek. Hacca gitmekten vaz geçer ve hayırına türbenin çatısını tamir ettirir. Daha sonra Ankara'da kurulan Hüseyin Gazi Külliyesini Yaptırma, Yaşatma ve Tanıtma Derneği tarafından dergahın gereken onarım işleri yaptırırlır ve bu Mürşid ocağı, uzun bir aradan sonra sosyal dayanışma, inanç ve kültür merkezi olarak tekrar canların hizmetine sunulur. Böylece Hüseyin Gazi Sultanın uyardığı çerağ yeniden uyarılarak bu güzel değerler toplumumuza kazandırılmış olur. "Gelip ettik dua ile niyazı, bize himmet ede Hüseyin Gazi! .. "

Evliya Çelebi'nin Hüseyin Gazi dergahını ziyaret ederken söylediği bu sözü burada yenileyerek şu anlamlı dizelerle konuyu bağlayalım:

Hüseyin Gazi Sultan binsin atma

Dayanılmaz çarh-ı felek zatma

Bizden selam söylen ev külfetine

Çıkıp ele karşı ağlamasmIar.

- Pir Sultan Abdal –

Haluk Balaban.

23 Kasım 2023 Perşembe

 


Umruülkays Türbesi Öyküsü.

 

Ankara’nın Altındağ ilçesinde bulunan Hıdırlık Tepesi üzerinde 1930’lu yıllara kadar bir türbe yapısı bulunmaktaydı. Bu türbenin kim için yapıldığı kesin olmamak ile birlikte bazı rivayetleri bulunmaktadır.

Rakımı 1400 metre olan Hıdırlık Tepesi’nde bazı rivayetlere göre Arap Şair İmruülkays’ın mezarı bulunmaktadır. Hıdırlık Tepesi zamanında bölgede Hazret-i Hızır Ziyaretgahı olarak da bilinir, bölge halkı Hıdırellez zamanlarında burada dualar edermiş.

İmruülkays’ın ülkesine yapılan saldırılara karşı İstanbul’da bulunan Justinyanus’tan destek istemek için yola çıkıyor. Justinyanus, İmruülkays’ı herhangi bir yardımı olmayacağını söyleyerek geri göndermiştir. İmruülkays, geri dönmek için yola çıktığında bir süre Ankara’da konaklamıştır. Bu konaklama sırasında Ankara Tekfurunun kızına aşık olmuştur. Bir süre sonra Tekfurun kızı Prenses vefat etmiş ve Hıdırlık Tepesi’ne gömülmüştür. Bu duruma çok fazla dayanamayan İmruülkays bir hastalığa kapılıyor. (Bazı kaynaklarda İmparator I. Justinianos tarafından zehirlendiği yazmaktadır.) Hastalandığında kendisinin, prensesin yanına gömülmesini vasiyet ediyor. Bu vasiyeti İmruülkays’ın 540 yılı civarlarında vefatı ile birlikte gerçekleştiriliyor ve İmruülkays, Ankara’da bulunan Hıdırlık Tepe’ye defnediliyor.

Burada ilginç olan konu ise İmruülkays’ın Müslümanlıktan yaklaşık 70 yıl kadar önce yaşamış olması ve gömüldüğü alanın türbeye çevrilmesidir. Ankara’nın daha sonra Selçukluların ele geçirmesi ile İslam devletine bağlanıyor. Selçuklu hükümdarları Hıdırlık Tepesi’nin üzerine İmruülkays ve Prensesin mezarlarının bulunduğu alana üzeri kubbeli bir türbe inşa ettiriyor. Bu türbe moloz taşlar kullanılarak yapılmış, kare planlı ve üzeri kubbeli bir yapıdaymış. Daha sonra türbenin üzerine yıldırım düşmesi ile türbe neredeyse tamamen yıkılmış. Kalan bazı parçalar zaman içerisinde iyice yıkılarak kaybolmuştur. Şu anda Hıdırlık Tepesi’ndeki türbe alanın yerinde haritacılar tarafından yapılmış pilye taşı bulunmaktadır.

Bir rivayete göre ise İmruülkays’ın aşık olduğu kız Baal-ks’dır. Baal-ks, Belkıs veya Balkız olarak da bilinir. Belkıs hanım’ın mezarı, Ankara Ulus’ta bulunan İş Bankası binasının ve eski Maliye Bakanlığı binasının tam ortasında bulunan Eskiden Julian Sütunu’nun bulunduğu yerin tam dibindeydi. Bu aşk hikayesindeki prenses eğer Belkıs ise İmruülkays’ın mezarının Ulusta bulunan iş bankası binasının önünde olması gerekir.

Ankaralılar Hükümet meydanındaki Jülian sütunu Balkıs veya Belkis Minaresi Olarak adlandırmışlar yıllarca böyle söylene gelmiştir.

Ankaralılarca anlatılan bir hikayeye göre   Arapların Ankara seferleri sırasında  sözde Hz Alinin de Bulunduğu bir seferde Bu Tepeden Ankara Kalesine  Bir büyük Taş savurduğu Bu taşın Kale İçine düştüğü ve düştüğü Yere ve Taşa ALİ TAŞ dendiği Rivayet Olunur.

Bu Tepeye  İ.Melih Gökçek Büyük Bir Uçak Maketi Koyup sözde seyirlik Bir alan Meydana getirecekti İyikide Olmamış Ankara’lı Seymenleri Kediye benzeten . Atatürk Orman Çiftliği Kavşağına Dinazor heykeli Koyan Halefetili zattan daha güzel bir olay beklenemezdi.

Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanlığı Hıdırlık Tepede hummalı bir Faaliyet sergilemekte Buradaki yıllardır Madde Bağımlıların Mekanı olan Gece konduları yıkarak Temizleyip yep yeni Projeler sunmaya çalışmaktadırlar Umarım Ankara'mıza Layık bir işlevi olan Çalışmalar olur.merakla Bekliyoruz.

HALUK BALABAN.

21 Kasım 2023 Salı

 ÇANKAYA'NIN ADI

“… Üzeri tamamen yeşil yosunlarla kaplanmış büyüdükçe bir kaya ve kayanın koltuğundan pırıl pırıl akan bir su kaynağı. Suyun ayağında yıkılmış harap havuza benzer bir taş yığını. Yıllarca önce burada bir hayat varmış, bu besbelli…
Yaşlı beyaz sakallı bir koca, subaşında otura yolculara anlatıyordu. Hafızamda kalan kırıntılar hâlâ dün gibi. Şöyle diyordu koca:
Asırlar önce bu akan su şu ilerdeki havuzda toplanırmış. Nice dertlere deva, onulmaz hastalara şifa, canlara can verirdi. Bu yüzden buraya Çankaya demişler. Harplerde istilalarda yıkılmış harap kalmış, suyun gözü kapanmış; bizim olunca buralara yerleşen ekalliyet suyun gözünü açmıştır. Ama ne derde deva, ne hastaya şifa, ne de cana can vermez olmuş. Lakin Çankaya adı bugüne kadar sürmüş gelmiş…” (Şeref Erdoğdu: Ankara’nın Tarihi Semt İsimleri ve Öyküleri, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 2.Basım, Ankara, s.59)
“Çankaya ismi, Yazar Mehmet Kemal’in bir araştırmasına göre Çankayası isminden gelmektedir. Zamanla sonundaki “SI” hecesi düşerek bugünkü şeklini almıştır. Mehmet Kemal bu konuda şunları yazıyor: “Papazın Bağı denen bölgede bir kilise varmış. Tapınma saatlerinde bu çan durmadan çalarmış” (Çankaya İsmi Nereden Geliyor?” Sabah Başkent, 25 Haziran 2000)
Hürriyet gazetesinden Ceyda Küçükali’nin 2 Mayıs 2004 günkü Hürriyet gazetesinin Ankara ekinde yer alan röportajın ardından; Ankaralılardan semt, sokak, yapı adları hakkında bilgisi olanların bilgilerini aktarmaları çağrısında bulunulmuştum. Birkaç Ankaralıdan yanıt geldi. Çağrımı yanıtlayanlardan biri Türk Ocakları genel sekreteri Yücel Hacaloğlu idi. Çankaya adı hakkında verdiği bilgi şöyleydi:
“Çankaya isminin Çengikayası olduğu, burada çengi oynatıldığı Çengikayası’nın değişerek Çankaya olduğu rivayeti vardır. (Rıfkı Melul Meriç’ten naklen Prof.Dr.M.Kaya Bilgegil tarafından aktarılmıştı).”
Dr. Rıfat Özdemir’in “XIX.Yüzyılın ilk yarısında Ankara” adlı kitabında da Ankara’nın çevresindeki tarım yapılan yeşil kuşakta yer alan bağ ve bahçeler tanımlanırken Çengi Kayası Bağları anılmaktadır. (Dr. Rıfat Özdemir: XIX. Yüzyılın İlk Yarısı Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 694, Ankara 1986, s 217)
Eski Ankaralıların Anlatımlarına göre de Cankayası ad zikredildiği görülmekte bu mümbit bağın arazinin içnde de billür gibi bir pınarın varlığından bahsedilmektedir.
Çankaya Köşkü Arazisi Kasapyan ailesinden önce Bir İngiliz aileye ait olduğu sonra Ankaranın Ünlü Kuyum ve tiftik Tüccarı Kasapyan ailesine geçmiş. Kasapyan dan sonra Arazi ve Bağ köşkü Ankara’nın Ünlü Tiftik Tüccarlarından Hacettepeli Tevfik Bulgurlu ve ailesine geçmiş Bilaharede sembolik bir bedelle bu değerli Arazi ve Köşk Mustafa Kemal Paşa ya hediye edilmiş , Paşa Üzerine Yapılan tapuyuda Orduya Bağışlamıştır Bu yüzden Köşkün önünde Kuvvet Komutanlarına tahsis edilen Lojman ve arazilerde Kuvvet Komutanlarının İkametgahına sunulmuştur.
Muhafız Alayının olduğu Karageven tepesi veya Karageven Bağlarıda Ankaranın Hacettepeli Kormanlar ailesi tarafından Türk ordusuna Bağışlanmıştır.
Kaynak:
ŞENYAPILI, Önder, Ne Demek Ankara; Balgat, Niye Balgat? ODTÜ Yayıncılık, Aralık 2004, Ankara
Tevfik Bulgurlu, Murat Korman.Tarafından sunulan belge ve bilgiler. Ankara kulübü Başkan vekillerinden Seymen .Yazar.Şeref Erdoğdu.Belge ve bilgilerinden.
HALUK BALABAN.
Fotoğraf açıklaması yok.
Tüm ifadele

17 Kasım 2023 Cuma

 ANKARA KALE SURLARININ Tarihte Tamiri.

Üçüncü Surun Öyküsü.
1607 YILLARINDA ANKARA KADISI VİLDANZADE AHMET EFENDİ VE EŞKİYALARDAN KORUNMAK İÇİN
KALE SAVUNMASI İÇİN ÇALIŞMALARI
Canlı ekonomisi ile belli başlı Anadolu şehirlerinden birisi olan
ANKARA, XVII. yüzyıl boyunca çok sayıda eşkıyanın uğrak verdiği gözde yerlerden birisi olmuştur. Şehir yöneticileri ve halk bunu bildiklerinden
olsa gerek bu tür saldırılara karşı oldukça etkili savunma yöntemleri geliştirmişlerdir. Kalesinin verdiği avantajla, 1604 yılında KARAKAŞ eşkıyasına karşı, 1605 yılında Celali Hasan ve 1606 yılında KALENDEROĞLU ’na karşı bu başarılı korunma düzeni devam ettirilmiştir.
1606
yılında Ankara kadısı olan VİLDANZADE AHMET EFENDİ ’nin önderliğinde bitirilen, şehrin etrafını muhkem bir sur ile çevirme Tamir projesidir. Aslında bu işe kendisinden önce başlanmış ( kale dış surlarının inşası Cenabı Ahmet paşa Tarafından Başlanmış ve tamamlanmıştır ) ama Onun gayretleri ile bu proje 1607 yılında onarımın Tamamlanması kısa sürede sonuçlandırılmış ve halk saldırılar karşısında rahat bir nefes alabilmiştir.
ANKARA ’nın, XVII. Yüzyıldaki görünümü bir önceki asra göre biraz
değişmiş gibidir. XVI. Yüzyılda şehre gelen yabancı gezginler şehrin etrafında sur bulunmadığını belirterek, evlerinin de çok iyi olmadığını söylemekteydiler. Ama isyanlar döneminde şehrin muhafazası için etrafına bir sur inşa edilmiş ve birinci dalga isyanlardan sonra şehirde daha iyi evler yapılmaya başlanmıştır. Evlerin kalitesinin artmış olması bu surun şehir ekonomisine
eşkıyaların verdiği zararı azaltmış Şehirlerde halkı dış saldırılara karşı koruyan önemli yapıların başında şüphesiz kaleler gelmekteydi. Ele alınan merkezler içinde kalesi ile öne çıkan şehir yine ANKARA ’dır. Kaleler merkezi yönetim için de çok
önemli savunma mekanizmalarıydı. Bu yüzden buralarda şehirlerin savunmaları için sürekli cephane ve silah bulundurulmaktaydı. ABAZA MEHMED 1623 yılında Ankara’ya saldırmıştır. Bu saldırıdan 2 yıl önce 1621 yılında Ankara kalesi cephaneliğinde yapılan bir sayımda kalede
bulunan silah ve diğer malzemeler in miktarı şöyleydi:
69 köhne tüfek 3 eski kazma,
98 yeni tüfek 3 çatal demir,
4 kurşun sandığı ve kesim demiri 30 demir topuz
4 küçük top 2 mismar16
35 kantar barut 237 okka pamuk
5 çift top arabası parçaları 1 boş sandık
4 şahi benzeri top 60 adet eski keman17
3 adet boş tüfenk sandığı 200 adet kesim demiri
9 top yıkama bezi 2 zemberek
10.000 ok ucu; Bunlardan başka 9 tane mancınık Sulu Han’a götürülmüştü
Bu tarihten sonra savunma surlarının varlığı ve yöneticilerin becerikliliği sayesinde 2000 adamı ile şehri kuşatan ABAZA
MEHMED 6 ay uğraşmasına rağmen iç kaleyi alamamıştır. Merkezi hükümet olaydan haberdar olunca bastırmak için, Cağalazade Sinan Paşa’nın oğlu Mahmud Paşa’yı üzerine serdar tayin ederek, Anadolu ve Karaman Beylerini de emrine vermiştir. Kalede barut bitmiş ve kıtlık baş göstermiş
bir halde kuşatma devam ederken Abaza Mehmed ayağından vurulmuş ve kuşatmayı kaldırmak zorunda kalmıştır.
Bu esnada devletin Bağdat ile ilgilenmesi de Abaza’nın kuvvetlenmesine ve kuşatmanın bu kadar uzamasına zemin hazırlamıştır. Daha önce ve sonra yapılan saldırılar esnasında halk bu tür girişimlere destek olmamış ve devletin devamına inanmış görünmektedir. Osmanlı Ülkesinde İsyan ve Eşkıyalık Olayları...bitince, bahsedilen meşhur sur ve kale bir ihmale uğramış ise de yapısının ve taşlarının sağlamlığı yıkılmadan, bakımsızlığa direnebilmiştir
Aynı şekilde, Abaza Hasan isyanı esnasında da Ankara kalesi hem halkın hem de şehir idarecilerinin en önemli sığınağı olmuşa benzer. 1651
yılı Temmuz’unda Abaza eşkıyasının adamları Ankara ve civarında saldırıya başladıklarında merkezden gelen emirlerde, Ankara kalesinden sorumlu olanlara sıkı sıkı tembihatlar yapılarak, kalenin muhafazasında can ve başla gayret edilmesi istenmiştir
Bu tarihlerde Ankara Sancağı Mutasarrıfı Muslı’ya ve daha sonra
da Abdullah Paşa’ya gelen başka emirlerde, yine kalenin elde tutulması, çok iyi korunması ve şehrin etrafında bulunan yeniçerilerin ve yeniçeri serdarlarının tamamının, halktan ve ayan-ı memleketten ise isteyenlerin iç kaleye alınması emredilmektedir. Bu işi yaparken de gerekirse halktan
gönüllü birlikler temin edilmesi ve canı gönülden savunma yapılması istenmektedir
1655 yılı Ağustos ayında Ankara sahrasına gelerek şehri tehdit
eden ve şehirde bulunan askeri taifesinin kendisine katılmasını isteyen BİGA LI MUSTAFA ’ya karşı da kalenin çok iyi korunması ısrarlı bir şekilde
emredilmiştir
1830 yıllarında Mısır Hıdivi Kavalalı Mehmet Ali paşanın oğlu İbrahim Paşa Tarafından Bilhassa Üçüncü sur olarak bilinen Hacettepe’den geçen Surlar ve diğerleri Halkında yardım ve destekleri İle Tamir edilmiş Eşkıya şerrinden Korunmaya çalışılmıştır.
Ankara 150 yıla yakın celali isyanı ve Eşkiyaların saldırısına maruz Olmuş Bir Kentimizdir. Kalebentlerin Ankara kadılarının Ve Şehir ahalisinin canla başla savunmaları Kenti zorluklarla yıllaraca korumaya alışmışlardır. Eşkiyalar tarafından Ankara Bağ evleri Bağları bahçeleri Yağmalanmış yakılmış Yıkılmıştır
Hacettepe Evlerinin Yeni yapılarının Taşları Üçüncü surların Taşları ve temel taşları olarak kullanılmıştır Hacettepe de üçüncü sur diplerinde yapılan kazılarda Neolitik zamana ait ok uçları ve çeşitli objeler bulunmuştur.
Hacettepe Parkının olduğu alan Tarihte Mezarlık olarak kullanılan ve A.Ü .Rektörlük binasının Hacettepe Acil servis Kapısı girişinin üstü SEYMEN MEZARLIĞI Olarak Bilinen Kısmıdır Bu mezarlık Park yapımına Başlanma tarihinde 1936 yılı başında Halka duyuru yapılarak Mezarların Başka alana defin yapılması için uyarılmış Mezar yeri belli olan Hacettepeliler Mezarlarının Başka alanlara nakledilmesine Başlamış Çok sahipsiz mezarlarda sökülerek Topluca Başka Bir yere Nakledilmiştir.
Gençlik parkı İçindeki Su perileri heykeli havuz Hacettepe’ye nakledilmiş sıhhiye tarafına da irili ufaklı Minik havuzlar yapılarak Hacettepe parkı İhya edilmiştir. İkinci Büyük havuz Çocuk hastanesinn olduğu alana yapılmış her bir köşesine minik heykelcikler konmuştur. Hacettepe semtinin İhsan Doğramacı tarafından istimlak edilmesinden sonara 1960 yılında ankaranın en güzel tarihi Parkı yok edilmiştir.
HALUK BALABAN.
Fotoğraf açıklaması yok.
Tüm ifadel

 AŞIK DERTLİNİN HAYMANALI ALİŞAN AĞANIN DENİZCİLER CADDESİNDEKİ KONAĞINDA SÖYLEDİĞİ ŞİİR.

Sakiya camında nedir bu esrar
Kıldı bir katresi mestane beni
Şarab-ı lalinde ne keyfiyet var
Söyletir efsane efsane beni.
Refet nikabını ey vech-i enver
Zulmette gönlümüz olsun münevver
Şarab-ı lalinin lezzeti dilber
Gezdirir meyhane meyhane beni.
Aşıkın çok bela gelir başına
Tahammül gerektir adu taşına
Şem -i ruhsarına aşk ateşine
Yanmada seyretsin pervane beni.
Bakmazlar Dertli'ye algındır deyu
Hakikat bahrine dalgındır deyu
Bir saçı Leyla 'ya mecnundur deyu
Yazdılar deftere divane beni
Aşık Derli Erzurumlu Emrah ile Alişan ağanın konağında kalmaktadır. yeniçağa kasabasında Mültezim iken Haksız vergilere isyan eder Vergi defterinden Garip gurabanın vergisini siler....!
Şikayet edilir zimmetten İdama Mahkum olur Mısıra kaçar sırtında Bağlaması İle Cuma namazına girdi diye Mısırdan Kovulur .
Ankara'ya Seymen Kahvelerine sığınır sazı ile çalıp çığırır
Şeytan Bunun neresinde Türküsünü Ankaralılar'a Armağan eder .
Devrin zabun İdaresi Dertliyi ister ise de Ankaralı Seymenler vermezler .
Haymana Beylerinden ALİŞAN AĞA Aşık dertliye sahip Çıkar onun Konağında Barındırır Dertlide Karacaoğlan gibi Güzele meraklıdır Güzel sever Alişan Ağanın Kızına aşık olur ona şiirler düzer. Fakat Ağa bu birlikteliği Kabul etmez Dertliyi Konaktan Kovar.
Bilahare Kızının da sevgisi Karşısında Merhamete gelir Kızını verir Mutlu Mesut yaşarlarken Dertlinin Ankara dışında olduğu bir gün Ayrılıkçı Ermeniler Bu gün Kara kuvvetleri düğün salonlarının olduğu Ankara'nın en Güzel Bağında Tüm aile efradı kızı ve Kundaktaki Torunu katledilir.
Dertli Hayata küsmüştür fazla yaşamaz vefat eder Ulucanlar Mezarlığına defnedilir.
uzun Yıllar sonra Yeniçağalılar Dertliye sahip çıkar kabrini Yeniçağa yakın İstanbul yolu Kenarına defnederler .
Alişan Ağanın Muhteşem Konağı Bahriye Nezareti olarak kullanılmaya başlar Cumhuriyet ilanından sonra ve Bu Konağın Önündeki Caddeye de Denizciler Caddesi adı verilir.
Dertli doğum 1772 vefat 1845.
RUHLARI ŞAD MEKANLARI CENNET OLA.
HALUK BALABAN.
Bir müzik enstrümanı görseli olabilir

Tüm if