BU CUMHURİYETİ KURANLARI VE DÜNÜ UNUTMAMAK GEREK.
DEVLET İÇİNDE DEVLET YA DA DÜYUN-U UMUMİYE
Osmanlı devletinde ilk dış borç, 1854 Kırım Savaşından sonra
alındı. Osmanlı Devleti, Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânına geldiğinde, ağır
dış borçlar altında ezilme mevkindeydi. Akıllı tedbirlerle belli bir zaman
içerisinde bu borçlar ödenebilirdi. Lâkin 93 Harbi (1877-78) hezîmeti, devleti
iflâsın eşiğine getirdi. Devlet, en verimli topraklarını kaybetti. Akın akın
gelen göçmenlerin sayısı bir milyona ulaştı. Bu kadar göçmeni bir yıl içinde
rahata kavuşturmak çok zordu. Bu arada, Rusya’ya ağır tazminât ödeme
mecbûriyetiyle karşı karşıya kalındı. Rusya Ağrı kendilerine bırakıldığı
takdirde, tazminât hakkından vazgeçebileceğini teklif etti ise de, Sultan
Abdülhamîd Han bu teklifi kesinlikle reddetti. Eğer Sultan Abdülhamîd Han
Ayastefanos Antlaşmasındaki tazminâtı Berlin Muâhedesi ile düşürmemiş olsaydı,
devlet daha o sırada batabilirdi. Ordunun durumu ise perişan bir vaziyetteydi.
Emperyalist Avrupa devletleri yıllardır peşinde koştukları emellerine ulaşmak
üzereydi. Onlar dış baskıların çemberi içerisinde sıkışan imparatorluğu borç
bataklığı içinde boğmak istiyorlardı. İşte İkinci Abdülhamîd Hanın devraldığı
mâlî durum bu idi. 1875 yılında borçları ödeyebilmek için rüsûm-ı sitte idâresi
faaliyete konuldu ise de, bu idâre şekli Avrupalı alacaklıları memnun etmedi.
Netîcede Tevhîd-i Düyûn yapılması karar laştırıldı. Böylece bütün dış borçlar
birleştiriliyordu. Devletin bâzı mallar üzerinden aldığı gelir bundan böyle
Türkiye Mâliye Nezâreti tarafından değil, ancak Düyûn-i Umûmiye tarafından
tahsil edilecekti. Bu durum devlet içinde bağımsız ikinci bir Mâliye Bakanlığı
ihdas etmek anlamına geliyordu. Ancak, yapacak başka çâre de kalmamıştı.
Düyûn-ı Umûmiyenin yetkisine bırakılan gelirler şunlardı: Tütün, tuz ve ipek vergi
gelirleriyle damga pulu ve balık resimleri. Düyûn-ı Umûmiyenin idâre meclisi 7
üyeden müteşekkil olup, bunların üyelik müddeti 5 yıl için idi. Üyelerin ikisi
Türk, diğerleri de her birinden birer üye olmak üzere İngiliz, Fransız, Alman,
Avusturyalı ve İtalyan’dan müteşekkildi. Dış borçların tamâmına yakın bölümü
İngiliz ve Fransızlara âit olduğu için, Meclis-i İdâre Başkanlığı yalnız
onlardan seçilebilmekteydi. Ancak konseyi teftiş etmek üzere Türklerden meydana
gelen fevkalâde bir müfettiş heyeti de bulunuyordu. 3 Ekim 1880 yılında
Muharrem Kararnâmesi İstanbul’daki büyük devletlerin elçileri ne tebliğ edildi.
Düyûn-ı Umûmiye ile Türkiye rahat bir nefes almaya ve borçlarını ödemeye
başlamıştı. Bu târihte devletin dış borçlarının toplam fâizleri ile birlikte
280 milyon tutarındaydı. Rusya’ya harp tazminâtı ise bu hesâbın dışında
kalıyordu. Muharrem Kararnâ mesi ile bu borçlar 117 milyona kadar düşürüldü. Bu
muazzam başarı Sultan Abdülhamîd Hanın şahsî kâbiliyeti ve akıllı siyâseti
sâyesinde sağlanmıştı. Düyûn-ı Umûmiye, devletin sonuna kadar devâm etti. Son
derece muntazam bir idâre olan Düyûn-ı Umûmiye, gerçi devlet içinde devlet olan
ikinci bir mâliye gibiydi. Ancak Türk dış borçlarının ödenmesi için başka imkân
kalmamıştı. Aynı zamanda Avrupa devletlerinin yıllardan beri alışılagelmiş
tatsız müdâhalelerine de bu sâyede son verilmişti. Birçok gelirini Düyûn-ı
Umûmiyeye bırakan devletin sıkıntıya düşmesi kaçınılamazdı ki, bu sıkıntılarla
zaman zaman karşı karşıya kalındı. Memur ve asker maaşları iki ayda bir
ödenmeye başlandı. Yalnız o devirde hiçbir zaman pahalılık ve sıkıntı
görülmedi.
Milli Mücadele yılları ve sonrasında Mustafa Kemal Atatürk
1936 Yılına kadar kalan bu 117 milyonu ödedi Osmanlının gazabına da azabına da
sahip çıktı.
Bu günkü Merkez Bankasının Olduğu yerde Tuz nazırlığı Binası
Vardı son kuruş ödendikten sonra bu bina yıkıldı ve Cumhuriyetin Simgesi T.C
Merkez Bankası Kuruldu. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE., SONSUZ MİNNET BU CUMHURİYETİ
KURANLARA.
HALUK BALABAN.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder