30 Aralık 2020 Çarşamba

 ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİNDEKİ ATATÜRK EVİNİN YAPILMASINI SAĞLAYAN

ANKARA KULÜBÜ BAŞKANI NECDET ESEN. ( ATO BAŞKANLARINDAN ) 1925- 2016.
Necdet Esen başkanlığında başkan vekilleri Süleyman Akyol, Ahmet Çavuşoğlu ve Üyeler Sabahattin Parla, Abdurrahim Gümüş, Turan Kurdoğlu, Ali Bitirim, Teoman Keskin, Erol Onar, Turgut Ergün ve İlhami Tuncay'dan oluşan Yönetim Kurulu Atatürk Evi'nin yapımı çalışmalarına aynı şevk ve hassasiyetle devam etmiş ve Atamızın çok sevdiği ve kendilerinin kurduğu Atatürk Orman Çiftliği'nde tahsis edilen bir arazi üzerinde 19 Mayıs 1981 günü saat 17.00'de Başbakan Bülend Ulusu tarafından evin temeli atılmıştır.
Ankara Ticaret Odası'nın girişimiyle ve önderliğinde Nurol İnşaat Kollektif Şirketi tarafından gerçekleştirilen bu değerli eser 10 Kasım 1981 tarihinde Sayın Devlet Başkanımız Orgeneral Kenan Evren tarafından açılmıştır.
Ankara - Atatürk Evi
Bilindiği gibi Atatürk'ün doğduğu ve çocukluk yıllarını geçirdiği Selanik'teki baba evi Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması yüzünden vatan toprakları dışında kalmıştır. Lozan müzakereleri esnasında Atatürk'ün Selanik'i ana vatan sınırları içerisine dahil etme arzusu gerçekleştirilememiş ve Atatürk bundan büyük üzüntü duymuştur.
Devletimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün 100. doğum yıldönümü dolayısıyla bütün yurt sathında girişilen kutlama çalışmaları esnasında, Ankara Ticaret Odası Yönetim Kurulu'nun 6 Kasım 1980 tarihinde yaptığı toplantıda, zamanın Yönetim Kurulu Başkanı Ö. Galip Gençoğlu'nun "Atatürk"ün Selanik'te doğduğu, çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği, memleketin hür bir idari rejime kavuşması için kader arkadaşlarıyla birlikte çalıştığı tarihi evin aynı ölçüler içindeki bir benzerinin Ankara'da yaptırılmasına" dair önerisi, Başbakan Vekilleri Cemal Sümer ve Polat Öğün ile Yönetim kurulu üyeleri Muin Ekşi, İrfan Bozer, Sabahattin Parla, Ekrem Ekinci, Yaşar Eraydın, Turhan Yalçın, Yakup Köseoğlu, Halil Yılancıoğlu ve Genel Sekreter Mehmet Aydın tarafından büyük bir heyecan ve coşkuyla karşılanmış, bu husustaki Yönetim Kurulu teklifinin Oda meclisince aynı şevk ve heyecanla tasvip edilmesi üzerine keyfiyet 100. Yıl Kutlama Koordinasyon Kurulu Başkanlığı'na arz edilerek gerekli izin alınmış ve konuya ilişkin her türlü formaliteler tamamlanarak derhal faaliyete geçilmiştir.
Ankara Kulübü Başkanı rahmetli NECDET ESEN 1977-1979 yılları arasında Ankara Kulübü Başkanlığını yapmış Ankara Kulübünün çeşitli etkinliklerde Faliyetlerinin bulunmasında katkıları olmuş .Ankara kulübünün yıllık genel kurullarının yapılması için Ulus posta caddesindeki Ticaret odası salonunu tahsis etmiş. Ticaret odası başkanlığı sırasında da Yine kendinden sonra Ankara kulübü Başkanı olan CEMAL OKUR ve yine Ankara kulübünde yıllarca muhasip üye olarak çalışan ABDÜRRAHİM GÜMÜŞ ile hem odada hem Ankara kulübü yönetiminde birlikte olmuştur.
Rahmetli NECDET ESEN Başkanımız Yurdumuzun En Buhranlı anarşinin Kardeşin kardeşi vurduğu günlerde Hem Ankara Ticaret odasında Hem Ankara Kulübünde öz veri ile çalışmış Tüccarına esnafına Yurduna Çok sevdiği Ankarasına ve Ankara Kulübüne değerli Hizmetler yapmış Ankara kulübü üyelerinin aidatlarını ödemediği Kulübe dahi uğramadığı yıllarda Derneğin Bir çok masrafını Rahmetli Abdürrahim Gümüş ile birlikte üstlenmiş seymenine sahip çıkmış Derneğin yücelmesi kapanmaması için Maddi ve manevi desteğini sürdürmüştür.
Ne acıdır ki Unutulmuş Ankara Kulübünün İnternet sitesinde ne adı nede soyadı geçmemektedir. Derneğin Yeni üyeleri Eski Başkanlarımızı tanımamaktadırlar ve Yönetim kurulları da anmamakta ve bazıları adını dahi bilmemektedirler 2016 yılında vefat ettiğinde Törene bir tek seymen Katılmamış kulüpten de ailesine taziyede bulunan kimse Bulunmamıştır Bu vefasızlık 73 yıllık Ankara Kulübüne yakışmamıştır.
Rahmetli NECDET ESEN Başkanıma Rahmet ve Şükranlarımı sunarken Unutanların da Bir gün unutulacaklarını hatırlatmak isterim SAYGILARIMLA.
HALUK BALABAN.

27 Aralık 2020 Pazar


 SEYMEN BAŞI KASAP YAŞAR.

Mustafa Kemali Dikmen sırtlarında 3000 bin atlı 700 yaya seymen le karşılayan SEYMEN BAŞI Yaşar efe.
Hacettepelidir.Çok güzel Bağlama çalar.Çok Güzel Zeybek Oynar Yanık bir sesi vardır.Zaman zaman Atamız Köşke çağırır diğer seymenlerle Birlikte söyleşide bulunur Atamızla birlikte Ankara Türküleri çalar çığırır. Dikmen sırtlarında Atamızı Karşılayan İlk Konuşan Arslan Yapılı Heykel gibi Babayiğittir. Köşkteki Sohbetlerden Sonra Tüm seymenleri Köşkteki Araç ile Gönderen Atamız Kasap yaşar efeyi özellikle çok defa Makam aracı ile göndermişse de Efe Bu gün Ankara adliyesi Bitişigindeki Ankaralıların Aşağı küllük dediği DTCF nin karşısındaki alan önünde Araçtan inerek Hacettepeye yürümeyi Tercih etmiştir. Yaşar Efe
İstiklal savaşı gazisidir. Savaş sonrası İstiklal madalyası beratı ve çok önemli para ödülü ile taltif edilir kabul etmez. 1935 yılında Vefat eder.Atatürk Duyar Bizzat Taziyete gelir .Bu kahraman efeye ne yapabilirim der….?
Hayatında Kimseden Hediye ve hiçbir lutuf Kabul etmeyen efenin Oğlu da Sadece cenazenin Kasap Yaşarın Babasının mezarının Olduğu KUSUNLAR Köyüne defin edilmesidir dilekleri.Ve Kasap YAŞAR EFE .Atatürk’ün Arabası İle Kusunlar Köyüne Götürülür ve defnedilir.İşte sizlere duyulmamış bir olay ..! Bundan daha Güzel Bir Takdir. Olurmu.
İŞTE SİZLERE ANKARALI BİR EFE onu Unutmayan Tarih değiştiren EŞSİZ ATATÜRK..
Genç Seymenlerin Adını bile bilmediği Torunu Yaşar Metenin yıllardır Ankara kulübü üyesi olmasına rağmen Bir Seymen Heykelinden Mahrum Bırakılması Anılmaması da da çok acıdır.
Kasap yaşar efe Soy adı Kanunu ile KOÇ ATAK soy adını almıştır esas ismi MEHMET YAŞAR KOÇ ATAKTIR 1871 Yılında Ankara da doğmuş 1935 yılı ocak ayı Ramazan günü oruçlu olarak Kalp kırizinden vefat etmiştir.
mekanı cennet Ruhu Şad ola.
HALUK BALABAN.
Görüntünün olası içeriği: 4 kişi, dans eden insanlar ve ayakta duran insanlar


26 Aralık 2020 Cumartesi

 MUSTAFA KEMAL ANKARA’DA

Aşağıda okuyacağınız yazıda Atatürk’ün
Ankara’ya gelişi anlatılmaktadır.
Takvim, 27 Aralık 1919 Cumartesi.
Hava açık, ılık. Birkaç gün önce sepeleyen kar tutmamış.
Halk, Çankaya bağlarının batısındaki Kırşehir yoluna açılan yokuş boyunca akın akın yollarda. Kulaklar minarelerde. O tarihi anı, selalarla bütün Ankara’ya müezzinler duyuracaktı.
Mustafa Kemal’i karşılamaya çıkanlar arasında bölük bölük seymenler göz alıcı bir biçimde. Hepsi de çakı gibi. Kimi atlı, kimi yaya. Kiminin sağ omzunda baltaları asılı, kiminin “Martini” tüfekleri çapraz. Şal kuşaklarında hançerleri parlıyor. Gözleri gibi.
Elbas köyünden usta davulcular gelmiş. Abdal Hasan’lar, Deli Haydar’lar, Kara Mahmut’lar, Mohaç’tan, Çaldıran’dan, ya da bir başka er meydanından.
Sabırsız bir bekleyiş bu.
Saatler öğleden sonra üçü on geçeyi gösterirken, o selalar duyuldu. Cümle halk arasında bir dalgalanma oldu. Yokuş başına doğru bir yüklendi Ankara. Bir sevinçli telaş, bir büyük heyecan.
Uzaklarda bir motor gürültüsü vardı. Sonra, korna sesleri. Evet, geliyordu Mustafa Kemal.
“Bandırma” vapuruyla Samsun’a gelen Osmanlı Paşası o “Miralay Mustafa Kemal Hazretleri” değildi bu gelen. Anadolu hareketini başlattığı için boynunda sarayın “idam fermanını” taşıyan, bütün rütbelerinden istifa etmiş ve “Milletin bağrına dönmüş bir fert olarak” sadece Mustafa Kemal’di.
Kutsal kavgamızın. “Kurtuluş Savaşı”nın hazırlığını tamamlamıştı. Ankara, bu hazırlığın doruk noktasıydı. Yaralı bir ulus, artık onun önderliğinde buradan şahlanacaktı.
Samsun’da bir hurdalıktan alınan, her parçası bir başka yerde bulunmuş, üstü açık, köhne otomobili yaklaşınca heyecan son haddine varmıştı. Davullar çok daha coşkuyla vuruyor, cümle tezahurat birbirine karışıyordu.
Gülümsüyordu Mustafa Kemal, henüz 38 yaşındaydı ama, yüzünde, nice savaş meydanının tandırında yoğrulmuş bir başka olgunluk vardı. Mavi gözleri çelik pırıltısıyla yanıyor, kalpağının iki kenarında, şakaklarında uçuşan başak rengi saçları, güzel yüzüne bir başka anlam veriyordu.
Yokuş başında, seymenlerin önünde durdu. Otomobilden indi. Onlara doğru ağır ağır yürüdü.
Hepsi bir anda esas duruşa geçtiler. Her soluk tek can olmuştu. Bütün gözler, onun gözlerinde düğümlüydü. Vakur ve sert bir sesle:
- Merhaba efendiler! dedi.
- Sağol Paşa Hazretleri...
- Arkadaşlar! Buraya neden geldiniz?
- Millet yolunda can vermeye geldik!
- Fikrinizde sabit misiniz?
- And olsun.
... Ve, işte o zaman Mustafa Kemal’in gözleri ilk kez yaşardı. Zincir kabul etmeyen bu ulus, onun peşinde, gerekirse ölüme bile, göz kırpmadan gidebilirdi.
HALUK BALABAN
Görüntünün olası içeriği: kalabalık ve açık hava

22 Aralık 2020 Salı

 ANKARA KULÜBÜ ONUR KURULU ÜYESİ RAHMETLİ

İSMAİL HAKKI KÖYLÜOĞLU.. ( ANKARA MİLLET VEKİLİ.ADALET KOMİSYONU BAŞKANI HAKİM )
Ankara kulübü 1980-1985 Yılları arası Yönetim Kurulu Üyeliği yapan HÜSNÜ KÖYLÜOĞLUNUN Babası )
AÇ OĞLUM O KAPILARI İKİ KANADINI DA AÇ!
İsmail Hakkı Köylüoğlu İlçemiz Hasanoğlan beldesinden yetişmiş ve Hukuk Tahsili yapmış birisi olarak XV. ve XVI dönemlere denk gelen 1973-1977 ve 1977-1980 yıllarında iki dönem Adalet Partisi Ankara MV olarak parlemento da görev yapmış olup, Hâkimlik yaptığı dönemlerde de, siyasi hayatında da espritüel kişiliği ile ünlü bir şahsiyetti.
Ulus Anafartalar caddesindeki Tarihi binadaki Eski Ankara Adliyesinde görev yaptığı bir dönemde Köylüoğlu'nun önüne bir zina davası gelir.
Davanın görülmesi sırasında kadın inkâr etmeden olayı olduğu gibi anlatır. Köylüoğlu, ifadeleri okuyup diğer belgeler ile birlikte konuyu incelemeye başlar.
Tam karar vereceği sırada kadının kocası içeri giriyor: ‘Karımı affettim, şikâyetçi değilim’’ diye duruşmaya devan etmek ister.
Köylüoğlu, gözlüklerinin üstünden adamı uzunca bir süre seyrediyor ve mübaşire Mübaşire sesleniyor:
‘‘Aç oğlum o kapıları... Aç, aç!’’
Mübaşir hâkime bakar! şaşkındır.
‘‘Kapı açık ya hâkim bey!’’
Eski adliyede çift kanatlı kapılar vardı ve diğer kanat açıktı. Köylüoğlu mübaşire üsteler!
‘‘Aç oğlum Aç! Öteki kanadı da aç evladım, adam bu boynuzlarla o kapıdan anca çıkar!!’’
diyerek duruşmayı bitirir.
Rahmetli Köylüoğlu hemşeri canlı bir insandır .Hasanoğlanlı bir Hemşehrisini Hakimliğini Yaptığı Mahkemenin Mübaşirliğine aldırır.
Bir Mahkeme sırasında Bir Davalıyı duruşma salonuna Çağrılmasını ister Hemşehrisi Mübaşire Oğlum şu falan keşe Bir Ünne ( Çağır ) Der Angara lisanı ile ve bekler gelen giden Yoktur Oğlum Bir daha Ünne der Mübaşirde Köylüoğluile samimiyetine güvenerek Duruşma salonundaki Kalabalığın önünde Ünnedik ünnedik la der. ..!
Köylüoğlu Kıpkırmızıdır ses etmez Engin Hoş görüsü ile. ,
Köylü Oğlu Adalet Partisinde Çiçeği Burnunda Yeni Millet Vekilidir Meclise lacivert elbiselerini giyer gider. Ayağında Kahve rengi Ayakkabıları vardır .Mecliste bazı vekiller Köylüoğluna bakıp bakıp güler Bir Gurupta Bakıp gülünce Yanlarına gider ne oluyor der Bir vekil sayın Köylüoğlu Lacilere o Kayfe rengi papuçlar olmamış der. Köylüoğlu Hazır cevaptır Bana bakın beyler Ben Meclise Papuçlarımla elbisemle girmedim Aklımla Fikrimle girdim der
HALUK BALABAN ARŞİV
Yıllar önce Bu konuyu Bir dergide Yazıp anlatmıştım Ayni zamanda Tercüman Gazetesinde YAVUZ DONAT da Baştaki Aç oğlum kapıları başlıklı makaleyi yazmıştı.
MEKANI CENNET OLA RUHU ŞAD OLSUN.
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi

Yorumlar

19 Aralık 2020 Cumartesi

 Kültür Sanat

Haber Giriş: 19 Aralık 2020 Cumartesi 08:35Son Güncelleme:  Kaynak: TRT Haber

Anadolu'nun Avrupalıları: Galatlar

[Grafik: TRT Haber]

İngilizler, İrlandalılar ve İskoçların ataları sayılan Galatların, Britanya Adası’na Anadolu’dan göç ettiklerini ortaya çıktı. Gelin bu topluluğu, Anadolu’daki izleriyle tanıyalım.

Galata kulesi, galata köprüsü, başkentte deniz olmamasına rağmen simgeleşmiş çapa...

Hepsinin bir anlamı var. Hatta Galatasaray’ın mor formasınında. Hatırlayalım... Galatasaray’ın bir ara gündemden düşmeyen formasının mor renginin kökeni anlatılmıştı. Mor forma, korkusuz ve onurlu olarak anılan Galatları temsil ediyordu. 

Sarı-kırmızılıların mor renginin iki tonuna sahip forma

[Sarı-kırmızılıların mor renginin iki tonuna sahip forma]

Roma tarihçisi Diodorus Siculus, “Tarih” adlı kitabında Galatların fiziksel özelliklerini şöyle anlatıyor:

“Doğal olmayan sarışınlıkları vardır. Alınlarından geriye doğru taranmış, kalın telli saçlarını kireçle boyayarak beyazlatmışlardır. Parlak renkleri tercih ettikleri giysileri ile şaşırtıcılardır. Üzerleri bol süslemeli bluzlar, potur pantolonları ve omuzlarında bir iğneyle tutturulmuş pelerinleri giysilerini oluşturur... Galatların başlarındaki bronz süslemeli miğferleri bezemeli ve boynuzludur. Üfleyerek çaldıkları boynuzlarla garip, uyumsuz sesler çıkarırlar.” 

Peki kim bu Galatlar, Anadolu’da neler yaptılar? Doç. Dr. Ali Akın Akyol, aklımızdaki sorulara ışık tutacak:

“Avrupa’nın ilk bin içerisinde, Avrupa kültürüne mal olmuş Keltler (Galatlar), M.Ö. 300 yıldan itibaren Anadolulu halklardan biri haline geldiler. Galatların İç Anadolu’da yaşadığı bölgeye Galatya denildi ve bu uzun yıllar böyle kabul edildi. Galatların dilinin M.S.7. yüzyıla kadar konuşulduğu söylenir. Renkli, değişik bir kültür. Cengaver bir halk, lejyoner diyebiliriz. Galatların arka tarafında da 20 bin kişilik aileleri de vardır. Hatta savaşlarda kadınları da savaşır.”

Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Akın Akyol

[Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Akın Akyol]

Kültürümüzde Galatlar

Galatlar, Balkanlar ve Batı Anadolu'da yaşadıktan sonra Orta Anadolu'da Ankara ve Çorum, Yozgat yöresine yerleşen Orta Avrupa kökenli bir topluluk. Bazı araştırmacılara göre, Anadolu krallarından biri, ordusunu güçlendirmek için paralı asker tutmak istedi. Paralı asker olmak isteyen Keltler, bu sebeple Anadolu'ya geldi.

M.Ö. 600 sıralarında Fransa, Britanya, Kuzey İtalya, Belçika, Güney Almanya, Çek Cumhuriyeti ve İspanya'nın bir bölümü Galat (Kelt) egemenliğinde bulunuyordu. Keltlere Helenler Keltai ya da Keltoi, Romalılar ise Galli derlerdi.

Galatlar ilgili ulaşılan somut eserler

[Galatlar ilgili ulaşılan somut eserler]

Ali Akın Akyol, Galatların Anadolu’ya gelişinin öneminden şöyle bahsediyor:

Galatların Anadolu’ya gelişi önemli. İstanbul’da Galata bölgesine yerleşiyorlar ve boğazlardan geçiş izni alıyorlar. Böylece Anadolu maceraları başlıyor. Ancak M. Ö. 1. yüzyılda Roma hakimiyetine girerek asimile oluyorlar. Galat kültürünü Roma kültürünün içinde hapsolmuş olarak görüyoruz. Onları kimlik olarak ayıramadık asimile oldular. Sivrihisar bölgesi, dönemin Vatikan'ı gibiydi.”

20 yıl önce, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü arkeologlarından Levent Egemen Vardar başkanlığında yüzey araştırma projesiyle, nerdeyse 200’e yakın kale yerleşimi belgelendi. Bu kaleler elbette gelişigüzel yapılmadı, hepsinin birbiriyle bir bağı vardı.

Grafik: TRT Haber

[Grafik: TRT Haber]

Galatların savaşçı bir yapıya sahip olduğunu anlatan Akyol, bu kalelerin savunma ve haberleşme sisteminin de parçası olduğunu söyledi.

Kale yerleşkeleri

Ayaş, Bala, Beypazarı, Yenimahalle, Polatlı, Sincan, Kızılcahamam, Keçiören, Haymana, Güdül, Kazan, Şereflikoçhisar, Mamak, Delice, Kalecik, Bahşılı, Keskin, Kırıkkale merkez.

Ankara’dan bir dönem Galatlar geçti

Ankara’nın adının nereden geldiğiyle ilgili birçok iddia duymuşuzdur. Gelin bu şehrin asıl isim hikayesini bir de Doç. Dr. Ali Akyol’dan dinleyelim:

“İç Anadolu’da Ankara bir Galat kenti. İsmini oradan, gemi çapasından alıyor. Anchor, Ankyra kökenli. Ankara’nın denizi kıyısı yokken gemi çapasıyla ilişkilendirilmesinin nedeni nedir, diye düşündüğümüzde Galatların deniz üzerinden geldiklerinde gemilerinin bir hatırası olarak yanlarında bu tarz semboller taşıdığı söylenebilir. Aynı zamanda Ankyra, "durduran" anlamına geliyor.”

Galatları sanatta da takip etmek mümkün. İntihar eden bir savaşçının hazin bir heykeli ve Bergama Sunağı’nın üzerinde Galatların titanlarla savaşı var. 

İntihar eden Galat heykeli

[İntihar eden Galat heykeli ]

Galatasay ve Galata Kulesi’nin Keltlerle bağı nedir?

Anadolu antik dönemlerde farklı medeniyetleri ağırladı ve birçok kültür bu topraklara yüzyıllarca konuşulacak izler bıraktı.

Ali Akın Akyol’un görüşü, bu zengin mirasın öncülerinden birinin Galatlar olduğu yönünde:

“İstanbul’un son dönemlerine kadar Galata bankerleri olarak anılan Galata Kulesi olarak sembolleşen bölge, onların Anadolu’ya ilk geldikleri yer. O bölgede yaşadıklarına dair güçlü bir mesaj bu. Tabi bunların uzantısı olarak, Galatasaray isminin Galata bölgesinden enderunun öğrenci yetiştirmek üzere kurulmuş olan bir okulundan geldiğini, bir spor kültürünün arasında popüler hoş bir kültür anısı olduğunu bahsetmeden geçmek olmaz.”