28 Eylül 2023 Perşembe

 





ANKARA  BİNDALLISI…..

 ANKARA DA BİNDALLI  ŞAHSA ÖZELDİR. HER KADININ AYRI BİNDALLISI OLUR. KADİFE ÜZERİNE  GÜMÜŞ SİM İLE İŞLENİR  SOYU TEMSİL EDER.ASALET GİYSİDİR SOKAKTA GİYİLMEZ SOKAKTA YÜRÜNMEZ. ÜZERİNDEKİ DALLARI BİLENE ÇOK MANA İFADE EDER. RENKLERİNE VE ÜZERİNDEKİ İŞLEMELERE GÖRE O HANIMIN EVLİ BEKAR DUL. YENİ EVLİ ,NİŞANLI OLDUĞU ANLAŞILIR AYNİ ŞEKİLDE AYAGINA GİYDİĞİ  YEMENİNİNDE RENKLERİNDEN KİŞİSEL DURUMU BELLİ OLUR  BİNDALLI İLE MUTLAKA AYAKTAKİ YEMENİ AYNİ MANA ÖZELLİĞİNİ TAŞIMALIDIR. ÇOK PAHALIYA MAL OLDUĞUNDAN  ANGARALILAR TEMEL DEVİREN TEMEL YIKAN DİYE ADLANDIRIR .ÜZERİNDEKİ DALLAR DAİMA KİŞİSEL DURUMUNA GÖRE YENİDEN ŞEKİLLENDİRİLİR. MAVİ  ZEMİNLİ BİNDALLI NİŞANLI GENÇ KIZI .KIRMIZ IBİNDALLI  YENİ EVLİ HANIMI ,YEŞİL BİNDALLI BEKAR HANIMI. SİYAH BİNDALLI DÖLEK HANIMI  ( evli ) .ÜZERİNDEKİ İŞLEMEYE GÖRE SİYAH BİNDALLI  DUL HANIMI . TEMSİL EDER. BİR HANIM BAŞKA BİR HANIMIN BİNDALLISINI GİYEMEZ. ANCAK ONUN SOYUNDAN OLAN KİŞİ GİYEBİLİR. O HANIMDA BAŞINDAKİ  YEMENİNİN OYALARI İLE MANALANMIŞ DURUMUNU ORTAYA KOYARAK  BU GİYSİSİ GİYER.HANIMIN  OYALI YAZMASINA  BAKAN ANGARALI HANIM  MEDENİ DURUMUNU BİLİR..

BAŞINDAKİ OYALI YAZMANIN İŞLEMELERİNDE BİBER SİMGESİ OLAN HANIM KAYNANAMDAN ŞİKAYETÇİYİM  SİNYALİNİ VERİR PEKİ KAYANANANIN OYALI YAZMASINDA SÜMBÜL SİMGESİ OLAN KADIN GELİN DEK DUR HADDİNİ BİL SÖZÜNÜ İLETİR …!

OYALI YAZMANIN KENARLARINDA KARAFİL SİMGESİ EVLENECEK KIZIMIZ VARDIR VE BU YAZMA OĞLAN EVİNE GÖNDERİLİRSE KIZINIZA TALİBİM DEMEKTİR  Ankaralının Gizemine sırrına erenlere ne Mutlu ( ilerdeki Makalelerimde Oyalı yazmaların kenarındaki İşlemelerin dilini Yazacağım )

 BİNDALININ BELİNDE MUTLAKA HAKİKİ GÜMÜŞTEN  KEMER OLUR BU KEMERİNDE ÖZELLİKLERİ VARDIR.ZENGİN ANGARALILAR ŞAHSA ÖZEL  GÜMÜŞ KEMER YAPTIRDIKLARI ÖZEL TASARIM KEMER KULLANDIKLARI GÖRÜLMÜŞTÜR.

ZENGİN ANKARALI KADINLARIN GÜMÜŞ KEMERLERİNDE BAZI SİMGELER ONUN ELİ AÇIK KAPISINA GELEN YARDIMA MUHTAÇ HANIMLARA HER ZAMAN MADDİ MANEVİ YARDIMA HAZIR OLDUĞUNU BELİRTİR.

 ANKARA BİNDALLISI ÖZEL GÜNLERDE GİYİLİR .NİŞAN DÜĞÜN ,KINA GECESİ. KADIN FERFENESİNDE. VE ANKARA ADETLERİNDEN ÇEYİZ ASMA  GÜNÜNDE GİYİLİR.

ANKARA BİNDALISI ASALETİ SOYU TEMSİL EDER.

HALUK BALABAN.

24 Eylül 2023 Pazar


 

ANKARA KULÜBÜNÜN KURULMASINA SEBEP OLAN  TARİHİÇİ ve yazar  ENVER BEHNAN ŞAPOLYONUN ESERLERİ.

Ders kitapları

 

Bakalorya Tarihi: İlk Kurun ve Orta Kurun, Semih Lütfi Matbası  İstanbul 1933

 

Tarih Bakaloryası “Osmanlı ve Cumhuriyet Tarihi”, Semih Lütfi Matbası, İstanbul 1934

 

Osmanlı-İnkılâp ve Avrupa Tarihi Özü,  Berkalp Kitabevi, Ankara,1946

 

İlk Çağ Tarihi “Lise I, İnkıkap Kitabevi, İstanbul 1956

 

Yeni ve Yakın Çağlar ve Türkiye Tarihi, İnkıkap Kitabevi, İstanbul 1960

 

Osmanlı Sultanları Tarihi, Rafet Zaimler Kitabevi, İstanbul 1961

 

Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Güven Yayınevi, Ankara 1972

 

Biyografi Kitapları

 

Filozof Ziya Gökalp,  İkbal Yayınevi, Ankara 1933

 

Ziya Gökalp: İttihadı Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, Güven Basımevi, İstanbul 1943

 

Dr. Reşit Galip, yeni Matbaa, Ankara 1955

 

Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat Tarihi, Güven Yayınevi, Ankara 1945

 

Hazreti Ali, Doğruluk Kitabevi, İstanbul 1950

 

Atatürk,  Raffet Zaimler Yayınevi,  İstanbul 1943

 

Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul 1944.

 

Atatürk’ün Hayatı, Zafer Yayınevi Ankara 1954.

 

Atatürk’ün Ölümü, Rafet Zaimler Yayınevi, İstanbul 1957

 

Atamız, Öğretmenler Bankası Yayınevi, 1963.;

 

Küçük Mustafa Kemal “Atatürk’ün Çocukluk Hayatı”, Rafet Zaimler Yayınevi 1963 İstanbul

 

Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele’nin İç Âlemi, İnkılap ve Aka Kitabevi, 1967 İstanbul

 

Mustafa Kemal ve Birinci Büyük Millet Meclisi, Ülkemiz Yayınları, Ankara 1969.

 

 Araştırma Eserleri

 

Cumhuriyetin Onuncu Yıl Dönümü: Ankara’da Nasıl Kutlandı 1923-1933, Ülkü  Yayınevi, Ankara  1934.

 

Egemenlik Ulusundur, Çocuk Esirgeme Kurumu Yayınları, Ankara 1944

 

Türk İnkılabı Tarihi Notları, Harp Okulu Basımevi, Ankara 1949.

 

Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Mili Eğitim Basımevi, İstanbul 1950.

 

Kuvayı Milliye Tarihi (Gerilla), Ayyıldız Matbaası Anlara 1957.

 

İnkılâp Tarihi, Harp Okulu Basımevi, Ankara 1961.

 

Türk Soyadı “3396 Türk Adı”, Köy Hocası Matbaası, Ankara 1935

 

Müzeler Tarih, Remzi Kitapevi, İstanbul 1936

 

Ahlak Tarihi, Ticaret Yüksek Okulu Yayınları, Ankara 1960

 

Tarih Boyunca Türk Tefekkürü Şamanizm Tefekkürü, Eroğlu Matbaası, Ankara 1965

 

Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1964

 

Peygamberler Tarihi, Ömasya Yayınları, Ankara 1968

 

Türkiye Turizm Rehberi ve Anıtlar Tarihi, Kültür Kitabevi, İstanbul 1971

 

İstiklal Savaşı Edebiyatı Tarihi 1919-1923 “Milli Mücadele’nin Edebi Vesikaları”, Ak Kitabevi, Ankara 1968.

 

Hikaye ve Romanları

 

Kara Oğuz, Orhaniye Matbaası, İstanbul 1927

 

İnkılâp Ötkünçleri, Devlet Matbaası, İstanbul 1934

 

Yıldırım ve Prenses Olivera, Ali Bitik Kitabevi, Ankara 1944.

 

Yayla Gülü, Akay Kitabevi Ankara, 1944

 

Gazi Musa Paşa ve Silistire Müdafaası, Mili Eğitim Bakanlığı Yayınları, Ankara 1950.;

 

Kılıçaslan Geliyor, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1951.

 

Lale Devrinde Şair Nedimin Aşkı, Öz-Ar Yayıncılık Ankara 1952.

 

Şehzade Kara Bulut, Rafet Zaimler Yayınları, İstanbul, 1952.

 

Gelincik Abla, Rafet Zaimler Yayınları, İstanbul, 1953

 

Fatih İstanbul Kapılarında, Rafet Zaimler Yayınları, İstanbul, 1953.

 

Ergenekon “Türk Kahramanlık Hikâyeleri”, Çocuk Esirgeme Kurumu, İstanbul,1954

 

Gülbahar Sultan, Tan Matbaası İstanbul 1955

 

Nar Tanesi, Rafet Zaimler Yayınları, İstanbul 1955

 

Estergon Kalesi, Tahir Yücetürk Çocuk Kitabevi, İstanbul 1958

 

Ali Baba ve Kırk Haramiler, Yücetürk Çocuk Kitabevi, İstanbul 1959

 

Ayşim, Türkiye Yaynevi, İstanbul 1962

 

Gazi Osman Paşa Plevne’de, Tahir Yücetürk Çocuk Kitabevi, İstanbul 1963.

 

Oğuzhan, Işıl Yayınevi, İstanbul  1963

 

Selçuk Han, Öğretmenler Bankası Ankara 1964

 

Tuğrul, Öğretmenler Bankası, Ankara1964

 

Melikşah, Öğretmenler Bankası Ankara1964

 

Yıldırım Beyazıt Geliyor, Rafet Zaimler yayınevi, İstanbul 1966

 

Kılıç Aslan, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1966

 

Folklor ve Halk Bilimine Dair Eserler

 

Halk Ninnileri, Ahmet Halit Kitap Evi , İstanbul,1938.

 

Türk Menkıbeleri, Türkiye Yayınları, İstanbul,1964

 

Karagöz Tarihi, Türkiye Yayınları, İstanbul 1964.

 

Türk Efsaneleri, Rafet Zaimler Yayın Evi, İstanbul 1965

 

Dünya Efsaneleri “Mitoloji”, Rafet Zaimler Yayın Evi, İstanbul1965

 

Dede Korkut Masalları (Oğuzname), Rafet Zaimler Yayın Evi, İstanbul 1966

 

Peri ve Dev Masalları “Çocuklar için”, Rafet Zaimler Yayın Evi / İstanbul 1966

 

ATATÜRK VE SEYMEN ALAYI KİTABI Ankara Kulübü Başkanı Rahmetli Atıf Benderlipğlu Tarafından Yazarın Mustafa Kemal Paşa ve Milli Mücadele’nin İç Âlemi Kitabından alıntılar ve 15 ankaralının Destek ve beyanları ile meydana gelmiş 1971 yılında Basılmış Ankaralılara Armağan edilmiştir.

HALUK BALABAN.

NOT ; Enver Behnan, 1934 yılında kabul edilen Soyadı Kanunuyla “şapolyo” soyadını almıştır. “Şapolyo” kelimesi Göktürk hakanlarından İşbara Kağan’ının Çince’de geçen ismi “Sha-polo” karşılığından gelmektedir.

Anakara Kulübünün Kurulmasına Önderlik eden Enver Behnan Şapolyonun Ankara Kulübüne Üye Yapılmaması ve çok uzun Yıllara sonra 15 Ankaralının Tarihi bir Teklif Önergesi ile Ankara Kulübene Üye yapılmasının acı gerçekleri ile yakında yazacağım.






22 Eylül 2023 Cuma

 




AHİ ŞERAFETTİN = ASLANHANE  CAMİ. ( Unesko Dünya Miras listesine Giren Camimiz )

Arslanhane (Ahi Şerafeddin) Camii, Altındağ, Ankara

Ankara'nın Merkez Altındağ ilçesi, Aslanhane Mahallesi, Samanpazarı semtinde, Atpazarı Yokuşu üzerinde bulunan cami meyilli bir araziye yapılmıştır.

 

 

Ahiler Devri’ne ait cami o dönemde Ankara camileri arasında en büyük cami olma özelliğini taşıyor.

Minberindeki kitabeye göre 689 H (1289-1290 M.) tarihleri arasında Ahi Şerafeddin'in babası Ahi Hüsameddin ile amcası Ahi Hasaneddin tarafından tarafından yaptırılmıştır.

Minberin kitabesinde:

“Din ve dünyanın imdatcısı Keykavus oğlu Sultan Ebu’l feth Mesud’un sultanlığını, cümle mahlukatı doğru yola sevk eden Allah ebedi kılsın, saltanatın zamanında fütüvvet ve mürüvvet sahiplerinden iki kardeş Allah’ın rızasını dilemek için bu camiyi 689 yılında yaptılar.

Allah her ikisinin ömürlerini uzun etsin ve hasenatlarını kabul buyursun, suçlarını bağışlasın” yazmaktadır.

Kitabede bahsedilen iki kardeşin caminin içinde bulunduğu külliyeye adını veren Ahi Şerafeddin’in babası Ahi Hüsameddin ve amcası Ahi Hasaneddin olduğu kabul edilir.

Bu bilgiler ışığında caminin Ahi teşkilatı mensuplarından Ahi Şerafeddin adına yapıldığı anlaşılmaktadır.

Eğimli bir arazi üzerinde yapılan caminin türbe duvarına gömülü bir antik arslan heykelinden dolayı  Arslanhane Camii ismi verilmiştir.

Minberindeki bir kitabeye göre caminin mimarı Ebubekiroğlu Mehmet’tir.

Ankara’daki Roma ve Bizans dönemi yapılarından toplanan taşlarla yapılmıştır.

Mihrap yönünde uygulanmasına dikdörtgen planlıdır.

Duvarlar moloz taştır.

Yer yer devşirme malzeme ve tuğla kullanılmıştır.

Cepheler dıştan oldukça sade olup, doğu-batı ve kuzeyde birer taç kapı ile hareketlendirilmiştir.

Ahşap tavanlıdır.

İbadet mekânı, 21,5x24 metre ölçüsünde, uzunlamasına 5 sahınlı olup, üzerini örten ahşap çatıyı altışardan dört sıra halinde 24 yuvarlak ağaç sütun taşımaktadır.

Burada Roma dönemine ait korinth üslubunda mermer sütun başlıkları kullanılmıştır.

 

 

İbadet mekânının tavanı ahşap oymalı olup, içerisi 12 pencere ile aydınlatılmıştır.

Caminin içerisine doğu, batı ve kuzeyden üç kapı ile girilmektedir.

Sütunların Roma devrine ait çeşitli üsluplarla başlıkları vardır.

Tek şerefeli minaresi ise Selçuklu minarelerinin genel karakteristiğini yansıtıyor.

Mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait cami 1992 yılında genel müdürlük tarafından kısmen restore edildi. Bin metrekare arsa alanı ve 750 metrekare iç alanı bulunan caminin kapasitesi bin kişiliktir.

Isınma sistemi soba ile sağlanan camide bir imam bir de müezzin görev alıyor.

Cami, Ahi Şerafeddin Vakfına aittir.

Arslanhane Camii, 2010-2013 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

 

HALUK BALABAN  Arşiv.

 


AHİ ELVAN CAMİ.

Ahi Elvan Camii, Ankara'nın Merkez Altındağ ilçesinde, Atpazarı, Samanpazarı ve Koyunpazarı Sokağı’nın birleştiği noktada bulunmaktadır.

Cami, Ahi Elvan Mehmet Bey tarafından 1382 yılında yaptırıldı.

Selçuklu dönemine ait ahşap direkli cami örneklerinden birisidir.

Camiye üç basamaklı bir merdivenle çıkılıyor.

Tam dikdörtgen olmayan ibadet mekánı üç sıra halinde dörderli ahşap sütunla dört sahana ayrılıyor.

Samanpazar’ından kaleye çıkarken yolun solunda bulunan cami, dikdörtgen planlı, ahşap minberi ve direkleri ile önem kazanan bir yapıdır.

Son cemaat yeri yoktur.

Minaresi kuzeybatı köşededir.

Cami kuzeye doğru yükselen bir araziye yapılmıştır.

Dıştan sade bir görünüme sahiptir.

Caminin duvarları, altta iri moloz taş, gerisi kerpiç örgüdür.

Yakın zamanlarda yapılan onarımlarda duvarları tuğla örgü ile kuvvetlendirilmiştir.

Çatısı alaturka kiremitlidir.

Kuzey cephesi yamaca yaslandığından mahfel kapısından başka bir açıklık yoktur.

Kesme taş kaideli minare kuzeybatı köşededir.

Minarenin gövdesi ve petek kısmı tuğladır.

Caminin ana kapısı doğu cephenin ortasındadır.

Bu cephede, altta kapının sağında bir, solunda iki pencere ve üstte üç pencere vardır.

Güney cephede üç alt üç üst pencere bulunmaktadır.

Batı cephede iki alt, dört üst pencere ile üçüncü bir kapı yer almaktadır.

Boyuna dikdörtgen planlı caminin ahşap tavanı üç sıra halinde dizilen dörder adet ahşap direkle taşınmaktadır.

Doğuda kapının açıldığı dar bir sahından sonra mihrabın olduğu geniş bir sahın ve batı tarafta daha dar iki sahın uzanır.

Toplam oniki adet ahşap sütun üzerine mihraba dikey olarak, üç sıra halinde uzatılmış iri hatıllar sütunlara devşirme başlıklar ve ucu profilli yastıklarla oturmaktadır.

Hatıllar ve duvarlara enine uzatılan ucu profilli konsollar üzerine enine konan kirişlere tavan tahtaları çakılmıştır.

Ortadaki geniş sahnın tavanı iki sıra konsolla diğerlerine göre daha yüksekçedir.

Caminin kuzeyindeki geniş ahşap mahfel üstten, ikinci sıradaki direklere kadar uzanmaktadır.

Mahfelin altı üst kısmın yarısı kadar genişlikte, ahşap kafeslerle harimden bölünmüştür.

Mahfel direklerinde altta ve üstte profilli yastıklar vardır.

Bugün İstanbul Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesinde bulunan caminin ahşap pencere kanatları Selçuklu ağaç işçiliği geleneğinde oyma tekniğiyle yapılmıştır.

Mevcut dört çift pencere kanatlarından bir kısmı kündekâri tekniğindedir.

Bazılarında yazı panoları vardır.

Geometrik geçmeler, palmet ve kıvrık dal motifleri işlenmiştir.

Caminin ahşap minberinin yan aynalıklarında motifler taklid kündekari tekniği ile birleştirilmiştir.

Oniki kollu bir yıldız merkez olmak üzere çıtalarla meydana getirilen çokgen ve yıldızlardan oluşan geometrik alanlar oyma tekniği ile yapılmış çeşitli rumi motifleri işlenmiş parçalarla doldurulmuştur.

Minberin köşk kısmının altında da aynı teknikte çokgenlerden oluşan bir süsleme mevcuttur.

Korkuluk ve diğer kısımların kenarlarında rumi motifleri işlenmiş çerçeveler dolaşmaktadır.

Parmaklıklar geometrik şekillerle doldurulmuştur.

En altta dilimli kemerli kaide vardır.

Minberin yan taraflarında bazı parçalar noksandır.

 

Alçı mihrap beş kenarlı bir nişe sahiptir. Nişin içi minberde görülen yıldız ve çokgenlerden müteşekkil bir süsleme ile doldurulmuştur.

Üstü bir sıra yazı kuşağından sonra mukarnaslı kavsara ile sona ermektedir.

Köşelerdeki sütuncelerin zar başlıkları rozet süslemelidir.

Mihrabı kuşatan üç sıra silmeden dıştaki ince rumilerle süslü bir yazı kuşağıdır.

Ortada mukarnaslı bir silme ve içte geometrik geçmeli bir silme vardır.

Kavsaranın iki yanındaki boşluk yıldızlardan oluşan bir süsleme ile doldurulmuştur.

Üstte mukarnaslı bir çerçeve içindeki pano, yazı ile değerlendirilmiştir.

En üstte palmet sırası vardır.

Caminin Arapça yenilenme kitabesi minber kapısının üstüne işlenmiştir.

Minberde ayrıca usta kitabesi vardır.

İki bölüm halindeki Arapça kitabe:

Sol korkuluktaki usta kitabesinin Türkçe’si :

“Bu mübarek cami sultanların yücesi, Arap ve Acem sultanlarının efendisi, gâzi ve mücahidlerin yardımcısı, kâfir ve müşrikleri kahreden sultan Murad Han oğlu Bayezid Han oğlu Mehmed Hanın -Allah devletini ve memleketini ebedi kılsın-zamanında 816 yılında yenilenmiştir.

 

Hayrat sahibi Nizameddin Zehrab oğlu Hacı Mecdü'ddin İsa oğlu Mehmed Bey oğlu Hacı Elvanın Allah hasenatını kabul etsin.”

Kitabeye göre cami 816 H./1413 M. yılında Hacı Elvan tarafından yenilenmiş ve içine Harputlu Mehmed bin Beyazid'in yaptığı ceviz minber konmuştur.

Camiyi ilk yaptıran Ahi Elvan 784 H. / 1386 M. de vefat etmiştir. Buna göre cami XIII. yüzyılın 2. yarısına tarihlenebilir. Cami 1952 -1956, 1962, 1985 yıllarında onarılmıştır.

 

Bizans ve Roma Taşları

Üç sıra halinde bulunan dörderli ahşap sütunların üzerlerine yöredeki Bizans ve Roma yapılarından toplanan Dor ve Korinth üslubunda sütun başlıkları yerleştirildi.

Sütun başlıkların taşıdığı üst örtü çatı olup, kiremit örtülüdür.

Taş temeller üzerine tuğla ve kerpiç duvarlarında ikişer sıra halinde altı pencere ve mihrap duvarında da yine iki sıra halinde dört penceresi bulunuyor.

Doğu yönünde bulunan kapıdan girilen caminin giriş kapısı taş örgü ve bezemelerle süslenmiştir.

 

Süslemede Selçuklu Sanatı

Mihrap ve mimber Selçuklu süsleme sanatının örnekleri ile süslenmiştir.

Mimberi Harputlu Mehmet Bin Beyazıt, kündekári üslubunda yaptırmıştır.

Mimberin yan yüzlerinde çokgen ve yıldızlardan oluşan bir bezeme bulunuyor.

Aynı şekilde pencere ve dolap kapakları da oyma tekniğinde yapılmış Selçuklu bezemesini yansıtıyor.

1967 yılında Vakıflar genel Müdürlüğü’nce yapılan onarımı sırasında bu pencere kapakları yerlerinden sökülerek atıldı.

Rastlantı sonucu Y.Mimar Yılmaz Önge bunları görmüş, İstanbul’daki Türk İnşaat ve Sanat Eserleri Müzesi’ne göndermiştir.

Bu kapaklar Hacı Elvan Mehmet Bin Elhaç Nizamettin tarafından yaptırılmıştır.

Burada Anadolu Selçuklularının geliştirip yaygınlaştırdığı oyma tekniği ile kündekâri tekniği uygulanmıştır.

 

Üç Büyük Tamirat Gördü

Ahi Yakup tarafından 1392 yılında, Çelebi Mehmet’in emri ile 1413 yılında büyük onarım gören Ahi Elvan Camisi, son olarak da 1970-1985 yılları arasında tamir edildi.

Caminin minaresi, kare biçimli taş kaide üzerine tuğladan silindirik gövdeli olup, tek şerefelidir.

 

 

396 metrekare alanı olan Ahi Elvan Caminin, 528 kişilik kapasitesi vardır.

Camide bir imam ve bir müezzin görev almaktadır.

Müştemilatında iki adet dükkanı bulunan cami soba ile ısıtılıyor.

 

KAYNAK ; Muzaffer BADEM

HALUK BALABAN Arşiv.

 SİNSİN OYUNU, TARİHÇESİ, NE ANLAM TAŞIDIĞI ve DOST DOST ATEŞİ HAKKINDA

Oyunun nasıl oynandığını anlatmadan önce, sin ve sinsin kelimelerinin ne anlama geldiğini, Türkler'in Ana vatanı, ilk yurdu Orta Asya da atalarımızın yaktığı bu ateşin neden yakıldığını, Sinsin'in oyun olarak ne zamandan beri oynandığı ve tarihçesi hakkında yaptığım bazı araştırmaları kaynaklarını belirterek, anlattıktan sonra oyunun nasıl oynandığına geçelim.
Sin:1-<<Ölü gömülen yer, gömüt, mezar, kabir, metfen, makber
"Sana ibret gerek ise / Gel göresin bu sinleri" - Yunus Emre.
2- Yaş .>> Ömür,hayat anlamında.
Sinsin:1- Geceleyin, ateş çevresinde, genç erkeklerin davul, zurna eşliğinde oynadıkları bir halk oyunu.
2. Bu oyunun müziği.>> Kaynak: (Türk Dil Kurumu Resmi İnternet Sitesi.)
Sin ve sinsin kelimelerinin ne anlama geldiğini öğrendikten sonra,şimdi de sinsin oyununu oynamak için yakılan ateşin, ne için yakıldığını öğrenmek için, geçmiş tarihimize doğru bir yolculuğa çıkalım.
<<Türk millî kültüründe Nevruz, aynı zamanda bir ‘yeniden doğuş’tur; ‘Ergenekon’dan Çıkış’tır. Ebulgazi Bahadır Han’ın ‘Türklerin Şeceresi’ isimli önemli eserinde ayrıntılı bir şekilde anlattığı Ergenekon Destanı, bu yeniden doğuşun destanıdır. Ergenekon’dan çıkışın tarihi de 21 Mart gününe denk gelmektedir. Bu nedenle Türkler, 21 Mart tarihinde hem yeni yılın gelişini, hem de yeniden doğuşu kutlamaktadırlar.
Ana hatları ile Ergenekon Destanı şu şekildedir: Türk illerinde Gök-Türk oku ötmeyen, Gök-Türk kolu yetmeyen bir yer yoktur. Bütün kavimler birleşerek Gök-Türklerden öç almak için yürürler. Gök-Türk Kağanı İl-Kağan’ın çocukları çoktu. Savaşta hepsi öldüler. İl-Kağan’ın o yıl evlendirdiği küçük oğlu Kıyan (Kayan) ile yeğeni Negüş (Tukuz) kurtuldular. Bu ikisi eşleri ile birlikte sığındıkları yere Ergenekon adını verdiler.(M.S 100 yılları). Zamanla çoğalarak bu sığındıkları yere sığmaz oldular. Aradan dört yüz yıl geçti.Atalarının eski yurtlarını geri almak için çeşitli yollar aramaya başladılar. Fakat, dört tarafı dağlarla çevrilmiş olan Ergenekon’dan bir çıkış yolu bulmak zordu. Nihayet, demir madeni ile kaplı olan dağların zayıf bir noktasını tespit ederler. Buraya büyük ateşler yakarlar ve büyük körükler kurarlar. Demir dağları eritirler. Börteçine isimli bir Bozkurt’un önderliğinde Ergenekon’dan çıkarlar. Yeni bir başlangıç, yeniden bir doğuş demek olan bu tarihî gün 21 Mart’a tekabül etmektedir. Türklüğün yeniden doğuşunun, bağımsızlık ülküsünün sembolü olan Ergenekon’dan çıkış; ateşin yakılması, demirin eritilmesi ve Bozkurt’un yol göstermesi motifleriyle günümüzdeki Nevruz kutlamalarının da temelini oluşturmuştur. Nevruz ateşi Türkün bağımsızlık ateşini, örste demir dövülmesi Türkün çelikleşmiş iradesini ve nihayet Bozkurt da Türkün uyanıklığını, çevikliğini ve atikliğini temsil etmektedir. >>
Kaynak: (turkceci.wordpress.com.Türkçeci Günlüğü Türk’ün ‘Yenigün’ü: Ergenekon’dan Çıkış)
Bu bilgileri paylaştık ki sinsin ateşinin neden yandığını, bunun sadece davul zurna eşliğinde oynanan bir oyun olmadığını, ama zamanla ne için oynandığı, amacının ne olduğu unutularak, bir eğlence olarak görülmüştür. Artık zamanımızda da kaybolan değerlerimiz arasına girmiş bulunmaktadır.
<<Sin demek mezar demek. Sin kelimesinin diğer bir anlamıda, yaş, ömür, hayat demek. Yani doğmak ve yaşamak. İki tane sin birleşip Sinsin olduğunda, mezardan dirilmek, yaşamak, yeniden doğmak anlamında. Atalarımızın tuzağa düşürülüp neslinin bitme noktasına getirildiği savaşlarda, sağ kalanTürk hakanı İl Kağan'ın oğlu Kıyan ve yeğeni Tukuz'un eşleri ile birlikte sarp yollardan küçücük bir dar geçitten geçerek bir dağın içine girdiler, oraya da Ergenekon adını verip çoğaldılar. Dört yüz yıl gibi bir zaman geçince oraya sığmaz oldular. Ataları'nın dağa girdiği geçiti kaybettiler. Bir demircinin işaretiyle demir madeniyle sarılı dağın ince bir yerine ateş yakıp koyun postundan yetmiş körük yaparak, demir madenini eritip gün yüzüne çıktılar.
Bu çıkış günü 21 Mart günüdür, bütün Türkler'in öz bayramıdır. Ergenekon, Yeni gün, Nevruz gibi isimlerle kutlanmaktadır. 21 Mart Nevruz ateşi bunun için yakılır, Örste demirin dövülmesi de bu gün içindir. Atalarımız Ergenekon'dan gün yüzüne çıktıkları 21 mart günü'nü bayram olarak kutlamışlar. Bu kutlamalar da yakılan ateş etrafında, düşmana meydan okuyarak bu günü kutlamışlardır. O günden bu güne kadar da, bir gelenek olarak özellikle düğünlerimiz de sinsin ateşi yakılarak, sinsin oyunu oynanmıştır. Zamanla da kültürümüz ve geleneklerimiz değişimlere uğrayarak, sinsin'de aslından biraz uzaklaşıp sadece eğlence olarak algılanmıştır. Eğlence olarak oynanırken bile günden güne oyunun kurallarında ihlâller oluşmuştur. Türklerin öz bayramı olan Nevruz ateşinden doğan bu ata geleneği sinsin'i gençlere öğretip yaşatmamız gerekir.
Sinsin bir çok manâlar ifade eder. Sinsin: Türk'ün mezar'dan dirilişi demektir. Sinsin: Ateş etrafında dönerken düşmana meydan okumaktır. Sinsin: Gelen düşmana karşı kendini kollamaktır. Sinsin: Mertliğin, yiğitliğin, dostluğun, sevginin, kardeşliğin, ateş etrafında kenetlenmesidir. Sinsin: Türkün savaşa hazırlık oyunudur. Sinsin: Ateş etrafında yiğitçe dönerken, dizin toprağa vurulmasıyla, toprağa olan saygının ifadesidir. Toprakdan geldik, toprağa gideceğiz demektir. Eskiden sinsin oynanmadan yapılan bir düğün, törensiz bir düğün olarak sayılırdı. Düğün haricinde milli günlerde, asker uğurlamalarında da oynanabilir.>>
Ankara Kültürü Araştırmacısı,
Haluk Balaban

19 Eylül 2023 Salı

 


ŞEREF   ERDOĞDU…HAYATI.  ( EFSANE SEYMEN )

1919 yılında Ankara'da doğdu. Ankara'nın yerlisidir. İlk ve orta tahsilini Ankara Erkek Lisesi'nde lise tahsilini İstanbul Erkek Lisesi'nde tamamladı. İlk memuriyetine Maliye Bakanlığı Mali Kontrol Genel Müdürlüğü'nde başladı. Daha sonra Maliye bakanlığının çeşitli kademelerinden geçti. En son Çalışma Bakanlığı Muhasebe Müdürü iken 1973 yılında emekli oldu. Ankara folkloruna çok emeği geçti. Ankara kulubü yönetim kurullarında yıllarça çalıştı, yüzlerce talebe yetiştirdi. Gençler Birliği Kulubü'nde yıllaca futbol oynadı. 1965 yılında her yönüyle tarihteki Ankara'yı içeren 370 sayfalık Ankaram adlı eserini yayınladı." Mustafa Kemal Geliyor" adlı temsili 1967 yılında Ankara Radyosu'nda oynandı. 1970 yılında HÜDAYDA adlı eserini neşretti. Şeref Erdoğdu  13 mayıs 1997 …….. Tarihinde vefat etti.  Bu efsane seymen  Emeklilik ten sonra  Baba mesleği Kasaplıkla iştigal etti Keçiörende  Mütevazi Bir Kasap Dükkanı açtı orada çalıştı bu işide bıraktı. Mütevazi hayatına devam etti..

Ankarada  Bu gün kaynak gösterilen Belgesel Niteliğinde  Kitaplar hazırladı Bunlardan elde ettiği Gelirleri Hayır kurumlarına ve Fakir Ankaralılara dağıttı. Vefasızlığın ilgisizliğin unutulmuşluğun  acısını yaşadı Bu yüzden Yazdığı bir birinden değerli. Eserlerin telif haklarını Kültür Bakanlığana devretti. Bana ne mutlu ki  Rahmetli Sadık Ergun ve Şeref Erdoğdu efeleri tanımak onlardan feyz almak  nasibim oldu.

Ankara Kitabının hazırlanmasında Rahmetli Babaannem Samiye Balaban Kaynak kişi olarak çok bilgiler aktardı  ve bir çok önemli belge ve bilgiye ulaşılmasınada önderlik etti Nitekim Ankara Kitabında  Bu konu zikredilmektedir.

Rahmetli ŞEREF ERDOĞDU  EFE. Nin Dayısı  Mustafa kemali   Dikmende Karşılayan  HÜSNÜOĞLU  BAHRİ  efedir. Atatürkün  Çankaya köşkünde  Kulağının dibine 4 mermi sıkdığı ve Gözünü Kırpmayan Bir efedir  Atatürkün sofrasına Her zaman Çağrılan  efsane seymenlerdendir.  Konağı Bu gün yıkılan Hacettepenin 7 mahallesinden Birisi Olan  MUKADDEM MAHALLESİ  dir.

HÜSNÜOĞLU BAHRİ EFE.  Merkez Bankasının Kurulmasından sonra Atamız Tarafından Merkez Bankasına gece Bekçisi olarak işe alınmış yıllarca hizmet etmiş ve emekli olmuştur.

Aziz Atamız  gecenin geç bir vaktinde Ulustaki Karpiç lokantasından çıkıp aracına bnmek üzere iken Bahri efeyi görür yanına çağırır. ATA hayrola Bahri efe bu saatte ne arıyorsun buralarda ?

Bahri efe Utana sıkıla Paşam biliyorsunuz beni Bu Bankaya işe siz aldınız yaşımdan dolayı erken emekli ettiler Ben aldığım emekli maaşını hak emek için emeklide olsam her gece Vazifeli gibi yine Görevimi yapmaya çalışıyorum der. Atamızın gözlerinden yaşlar gelir . ve yaverlerine dönerek işte bu vatana böyle sahip çıkanlarla yurdumuzu kurtardık der.

ŞEREF ERDOĞDU’NUN Kardeşi Tüm Hamamönü ve Hacettepelilerin Çok yakından tanıdığı TUZCU SATILMIŞTIR  ( Erdoğdu ) Gençler birliği spor hastasıdır bu yolda tüm servetini harcamaktan çekinmeyen eski bir seymendir. ( iş yeri İrfan Baştuğ İlk Okulu arkasında idi )

Rahmetli ŞEREF ERDOĞDU  Ankara Kulübünü Ankara seymenlerini Yurt dışına çıkaran Muhtelif Avrupa ülkelerine  götüren  Devlet Tiyatroları sanatçıları ile birlikte gösterilen sunulmasını sağlayan kişidir.  MEKANI CENNET RUHU ŞAD OLSUN.

HALUK BALABAN.

11 Eylül 2023 Pazartesi

 ATAMIZI GENEL KURMAY BİNASININ OLDUĞU YERDE KARŞILAYAN SEYMEN BAŞI ÇELİK EFE.

ÇELİK İBRAHİM EFE ( İBRAHİM SOM ÇELİK )
Mustafa kemal paşa 27 aralık 1919 günü Ankara’ya gelişlerinde Dikmen sırtlarında 3000 atlı 700 yaya Seymen İle Karşılanmış Dikmen sırtlarında Seymenlerin Başında Hacettepeli KASAP YAŞAR EFE VE Bir Kısım Ankaralı zevat Karşılarken. Bu günkü Genel Kurmay Başkanlığı Önünde 27 aralık Anıtının Önün dede Bir Kısım Yaya Seymenlerce Karşılanmıştır.
Mustafa kemal paşa Bu günkü genel Kurmay önüne Yaklaşırken 1.90 Boyunda 20 yaşlarında Kaya gibi elinde palası Bir Seymen’in en önde arkasında bir gurup Seymen le Beklediğini görür . Paşanın Dikkatini çeken Bu genç seymen Dağ gibi yapısı çatık kaşları ile heykel gibi durmaktadır. Paşanın Otomobili yaklaşırken gür sesi ile Hoş geldin Paşam sesi ile Durur Göz göze gelirler Hoş Bulduk efem der Seymenler hep beraber tekbir getirir Hoş geldin Paşam diye seslenirler. Paşa İle Çelik İbrahim Efenin Karşılaşması İlk kez Burada olmuştur.
Yıllar sonra Genel kurmay Önündeki kahverengi somaki mermer Anıtın Açılışında Bulunan rahmetli Çelik efe Gözlerinden yaşlar gelerek bu anısını Anlatmış. Bu Anıtı yaptıran Ankara Belediye Başkanı sayın MURAT KARAYALÇIN ve ben hüzünle dinlemiştik.
ÇELİK İBRAHİM EFE. Ayni zamanda çok iyi bir futbolcu idi. İMALAT-I HARBİYE takımında santra haf olarakta oynamakta imiş. İmalatı harbiye Takımının sivilleştirilmesi sonrası Bir Gün Takımın sahasına gelir Takımı ziyaret etmek Takıma yeni bir Renk seçmek düşüncesindedir.
Çelik efe Ağır Bir Antreman sonrası oturmuş tahta bir sandık Üstünde sarı Ankara kavunu ve Kalecik karası Üzüm ile Bir somun ekmek yemektedir. Paşayı Gören Çelik Efe ayağa kalkar Buyur paşam der. Paşa Bir sandalyeye Oturur Ve İmalatı Harbiye Takımına yeni bir Renk Bulduk der. İmalatı harbiyenin Renkleri Kırmızı Beyaz dır İstanbul’dan Ankara’ya Gelen Ustaların ve Bu gün Tandoğan Meydanında MKE Bahçe kenarında Alt geçit virajı yanında ufak Baraklarda çalışan Ankaralı ustaların Kurduğu takımdır.Ankaranının da Gözde Futbol takımlarından olmuştur. Bu yaşanmış Olaydan Sonra Tarihi ANKARAGÜCÜ Futbol Takımının renkleri sarı Lacivert Olarak doğmuştur.
ÇELİK EFE’NİN Mustafa Kemal paşa ile İkinci Karşılaşması Bu Şekilde oluşsada Tarih Paşa İle Efeyi Tekrar Bir araya getirmiştir.
!930 Yılında Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarında tarihiçi yazar ATATÜRK VE SEYMEN ALAYI Kitabı yazarı Rahmetli ENVER BEHNAN ŞAPOLYA. Ankaralı seymenlere ve Ankara Eşrafına Bir teklif Götürerek 27 aralık 1919 yılındaki Tarihi olayı Bir kere daha Canlandıralım der. Başta Yağcıoğlu Fehmi Efe. Çelik İbrahim Efe. Kavaf hakkı Efe. Hüsnüoğlu Bahri Efe.Seymen Başı Kasap yaşar efe ve diğer tanınmış seymenler. Hazırlığa Başlarlar. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarında aynen 27 aralık karşılaması gibi SEYMEN ALAYI Düzülür.
Mustafa Kemal paşa Kılıç Alinin Balkonundan Bu Seymen alayını izler ve Seymenleri o akşama Köşke davet eder. Davette Seymenlere O güzel Muhteşem Günü Yeniden yaşattığınız İçin Şükran duygularını dile getirir. Paşa Bu Güzel olayı Kimin düşündüğünü sorsada cevap Alamaz. Çünkü Bu olayı düşünen hazırlanmasını yapan Enver Behnan Sapolyaya haber verilmemiştir.
Cumhuriyet Bayramı Kutlamalarında Ankara halkı ile beraber Ankaralı Atlı ve yay seymenler de Gösterilere Katılırlar. Mustafa Kemal Paşa Ankara Kulübünün Kurulmasına amil olan Öneriyi Seymenlere ve Ankara’nın İleri gelenlerine Bir Dernek Kurulması Fikrini önerir .
Ankara Kulübünün Kurulması 1932 yılında Resmen ANKARA KULÜBÜ olarak tescil edilir Çelik Efe de 32 ankara Kulübü Kurucularının Arasında yerini Alır SEYYAH KANDEMİR ‘in ANKARA REHBERİ adı altındaki Kitabında açıkladığı Ankara’da Kurulmuş 15 Kulüp Cemiyet arasında yerini Alır. İlerde Bu Kurucuları Tarihe Mal olan Olayları Yazmak Nasip olur İnşallah.
Mustafa Kemal paşanın Bu Olaydan sonra Sık sık Köşke Çağırdığı Onlarla beraber zeybek Oynadığı Ankara Müziğini , izlediği ve Çelik Efenin Zeybek Oynayışına Hayran Kaldığı anlatılmaktadır.
Mustafa Kemal paşa İle sık sık Yolu kesişen ÇELİK EFE. Soyadı kanunu Çıktığı zamanda Onun Önerisi İle İBRAHİM SOM ÇELİK soyadını aldığı Bilinmektedir.
Ankara Kulübüne Yıllarca Hizmet eden İBRAHİM SOM ÇELİK EFE. Yine Ankara Kulübünün Çınar seymenlerinden Efsane saz Üstadı MUSTAFA KOÇ efenin de dayısıdır.
ÇELİK EFE Ankaranın tanınmış ailelerindendir . yüzlerce yıllık Köklü Bir Ankaralı Ailenin Soyundandır. Ankarada 1901 yılında doğduğu bilinmekte isede esas doğum yılı 1900 yılıdır. Ve Yine ankarada 5 haziran 1987 Yılında Vefat etmiş. Cebeci Asri Mezarlığında 556 ada 299 parselde Metfundur. Mezarını ziyaret edecek Ankaralılar Cebeci Asri mezarlığına 6 .kapıdan girmelidir.
Rahmetli İBRAHİM SOM ÇELİK EFE Çankaya Kırkpınar Sokakta Oturmakta idi Ve Çok yakın Komşusu da Ankara Kulübü Başkanlarından ATIF BENDERLİOĞLU idi zaman zaman Her ikisini de Sık sık ziyaretlerimde Ankara .Seymenlik üzerine Görüş ve Bilgilerinden yararlandım. Bu Bilgileri de İlerde yazmak nasip olur İnşallah MEKANLARI CENNET RUHLARI ŞAD OLA.
HALUK BALABAN.
Ankara Tarihi ve kültürü araştırmacısı.
Fotografta Rahmetli Atıf Benderlioğlu ve çelik efe ( Sağda )
ÖZEL BİR ANI : Genel Kurmay Önüne Ankara Büyük Şehir Başkanı MURAT KARAYALÇIN Tarafından yaptırılan 27 aralık Anıtı açılışında Rahmet Çelik efe ile birlikte olmuş Anıtın Kurdelesini bizzat Kesmişti o gün anılarını Gazetecilere anlatırken Göz yaşlarını Tutamamıştı Unutamadığım bir anı olarak belleğimde kaldı.
Tarihe Mal olan bir sözüde unutulmamalıdır.
'' SEYMENİN ATI EŞKİN OLUR, SÖZÜDE KAMASI GİBİ KESKİN OLUR .

 




ANKARA NIN BAĞ EVİ VE BAĞCILIK KÜLTÜRÜ ,

 

 Tournefort Seyahatnamesi(1717)

 

 ANKARA NIN ADI NEREDEN GELİYOR? Frigler, Galatlar ve Romalılar Ankara yı; Gemi Çapası anlamına gelen Ankürü (Klasik Yunanca) ya da Ankyra Ancyra olarak adlandırmışlardır. Türklerin Anadolu yu ele geçirmelerinden sonra ismi Ankara ve Engürü olarak değişmiş, Batı dillerine de Angora olarak girmiştir. Sultan II. Beyazıt döneminden ( ) itibaren şehrin resmi adı Ankara olmasına rağmen, halk Engürü, batılılar ise Angora adını kullanmayı sürdürmüşlerdir de Ankara yı ziyaret eden Evliya Çelebi, ünlü Seyahatname sinde şehrin adını Unguriye olarak yazmış ve Mamur yer olup, üzümü çok olduğundan adına Engürü demişler diye bahsetmiştir (Farsça da Engü, Engür, Üngür Üzüm demektir.). Cumhuriyet le (29 Ekim 1923) birlikte, daha önce (13 Ekim 1923) Başkent ilan edilen Ankara adı evrenselleşmiştir.

 

 ANKARA BAĞ-ŞARAP KÜLTÜRÜ NÜN TARİHÇESİ (İLK VE ORTA ÇAĞ) Tarihi boyunca bağcılığa ve şarapçılığa büyük önem verilen Ankara da, bu kültürün tarihçesi İ.Ö.10.yy a uzanır. Gordion şehrinde yapılan kazılarda, Frigya dönemine ait pişmiş topraktan yapılmış ördek şekilli şarap kapları İ.Ö.8.yy a, Hayvan şekilli şarap kapları (Rhyton) ise İ.Ö.7.yy a aittir. Ankara nın özellikle şarapçılığa yönelik bağcılık kültürü, Frigya, Lidya, Pers, Hellenistik, Galat, Roma, Bizans dönemlerini içine alan, yaklaşık 2000 yıl boyunca, sürekli gelişerek devam etmiştir.

 

 ANKARA BAĞ-ŞARAP KÜLTÜRÜ NÜN TARİHÇESİ (SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİ) Ankara nın Türklerin egemenliğine girişinden (1073 Selçuklular, 1304 İlhanlılar, 1354 Osmanlılar) sonra, şarap üretimine yönelik bağcılık; yavaş yavaş yerini sofralık, kurutmalık ve şıralık üzüm yetiştiriciliğine bırakmıştır. Giderek eski parlak günleri geride kalan şarap üretimi ise, 1923 yılına kadar Ermeni ve Rum azınlığın elinde bir ölçüde varlığını sürdürmüştür.

 

ANKARA BAĞ-ŞARAP KÜLTÜRÜ NÜN TARİHÇESİ (CUMHURİYET DÖNEMİ) Cumhuriyet ten önceki «Birinci Meclis» döneminde, Hükümet in karşı tutumuna rağmen, Men-i Müskirat Kanunu ile 1920 yılında alkollü içki kullanımı yasaklandı. Cumhuriyet döneminde (1926) Tütün ve Tütün Mamulleri ile Alkollü İçkiler, İnhisar (Tekel) altına alındı yılında şarap tekeli kaldırıldı. Bu tarihten sonra hem devlet, hem de özel sektör şarap üretmeye devam etti yılında Alkollü İçkiler Sanayii ve Ticareti A.Ş. ye dönüştürülen devlete ait alkollü içki üretim ve dağıtım kurumu, özel sektöre satıldı.

 

 ANKARA NIN BAĞ EVİ KÜLTÜRÜ Bağa göçme geleneğinin yarattığı kültür; Ankara lı orta halli ve varlıklı Türk, Ermeni, Rum asıllı ailelerin yaşamlarına, özellikle 19.yy ın son dönemi ile 20.yy ın ilk döneminde renk, heyecan, mutluluk ve güzellik katmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Hisarda evin, bir de bağın yoksa Ankaralı değilsin sözü, zenginler arasında çok yaygındı. En görkemli dönemi yılları arasında yaşanan «Bağ Evi Kültürü», Ermenilerin 1915 deki, Rumların 1923 deki göçlerinden sonra eski tadını ve anlamını önemli ölçüde yitirmekle birlikte, yılları arasında da, Ankaralıların çok önem verdiği bir gelenek olarak yaşatılmıştır.

 BAĞ NEDİR? Kelime olarak üzüm yetiştirilen yer anlamına gelir. Anadolu kentlerinde ailelerin kendi ihtiyaçlarını karşılamak üzere şehrin bunaltıcı havasından uzakta, Ağırlıklı olan üzümün yanı sıra, meyve ve sebze de yetiştirdikleri, Yaş ve kuru üzüm, meyve ve sebzenin yanı sıra pekmez, sirke, bulgur, tarhana, salça, erişte vb. kışlık yiyeceklerini hazırladıkları, İçinde ailelerin gelir durumuna uygun büyüklükte ve konforda bir bağ evinin bulunduğu, Birkaç dönüm ile dönüm büyüklüğündeki yazlık yaşam alanıdır.

 

 BAĞ EVİ Bağ evleri iki katlı olarak; alt katı taş, üst katı ahşap, tuğla veya kerpiçten yapılırdı. Bazı evlerde bir ara kat (Müsandere) bulunurdu. Evlerin alt katlarında ahır, şaraplık ve pekmezlik üzümlerin ezilerek şırasının çıkarıldığı şırahane, bazı evlerde ise şarap yapımında kullanılan alet, ekipman ve mahzen bulunurdu. Her bağın havuzu, çeşmesi ve su kuyusu olurdu.

 

 ANKARA NIN BAĞLARI Değerli Ankara araştırmacısı-yazar Şeref Erdoğdu nun ifadesi ile, Kuzeyden başlayarak Ankara çevresini saat yönünde dönersek, bağ isimli 32 semt saymak mümkündür. KUZEYİNDEKİ BAĞLAR Türklerin yoğun yaşadığı Kurtini, İğdelidere, Ayvalı, Kuzuyazısı bağları, Tiftik ve Sof ticareti yapan zengin Ermeni tüccarların yaşadığı Etlik (Aşağı ve Yukarı Eğlence), Deliktaş, Danişment bağları, Keçiören ve İncirli de Keçiören, Kuşcağız, Kızlarpınarı, Cevizli kuyu, Çoraklık, Aktepe, Kayalı, Hacıkadın, Kalaba (Kalabağ) ve Küçükçizgi bağları, Çubuk çayı vadisinde Mecidiye ve Solfasol (Sonfasıl, Zülfadil) bağları.

 

 Etlik bağları (1933) Keçiören de eski bir bağ evi Etlik bağları (1954)

 

 ANKARA NIN BAĞLARI DOĞUSUNDAKİ BAĞLAR Hüseyin Gazi dağı eteklerinde Karacakaya (şimdiki Siteler), Çinçin, Kayaş, Tuzluçayır, Üreğil bağları. GÜNEYDOĞUSUNDAKİ BAĞLAR Hatip Çayı (Bentderesi) vadisinde Balkeriz (Balkiraz) bağları, Nato Yolu ve Mamak Çöplüğü çevresinde Samanlık ve Davulcu bağları.

 

 

 ANKARA NIN BAĞLARI GÜNEYİNDEKİ BAĞLAR: Atatürk ün adını Türközü olarak değiştirdiği İncesu vadisindeki Frenközü bağları (Şişkindere ve Lakfos Bağları), Seyran, Esat, Lakavuz (Şimdiki Akay civarı), Kavaklıdere, Çankayası, Ayrancı bağları. GÜNEYBATISINDAKİ BAĞLAR: Dikmen, Araplar Deresi, Cevizlidere, Övezlik, Yukarı ve Aşağı Öveç, Balgat, Ömürpınarı, Çaltaklı bağları. BATISINDAKİ BAĞLAR: Söğütözü bağları

 

 BAĞA GÖÇME/DÖNÜŞ TAKVİMİ ŞUBAT-MART: Bağlarda ve meyve ağaçlarında budama, belleme, ağızlıkların açılması, sebze tavalarının ve ocakların hazırlanması, budama artığı çubukların demetlenerek kurutulması NİSAN: Bağ evinin bakımı ve temizliği, bağa götürülecek eşyaların hazırlanması ve denk yapılması 23 NİSAN / MAYIS BAŞI: Dönemine göre, eşek, at gibi yük hayvanları ya da kağnı, at arabası veya kamyonlarla eşyaların taşınarak bağa göçülmesi, AĞUSTOS SONU / EYLÜL: Bağ bozumu, pekmez, cevizli sucuk, pestil, köfter yapımı, kışlık üzümlerin hevenk yapılarak duvarlara dizilmesi EKİM: Son kışlık hazırlıklarının tamamlanması 29 EKİM: Şehre dönüş

 

 BAĞA GİDİŞ-GELİŞ Kentte işleri olan esnaf ve memurlar, ekonomik durumlarına göre işlerine at, eşek, ya da at arabası ile gidip gelirlerdi. Bağlara otobüs seferleri,1940 lı yıllarda başladı.

 

 ANKARA BAĞLARINDA YETİŞTİRİLEN ÜZÜM ÇEŞİTLERİ-1 SOFRALIK RENGİ OLGUNLUK ZAMANI Akbüzgülü Yeşil- Sarı Erken Bulut Gri-Siyah Orta-Geç Çavuş Yeşil-Sarı Erken-Orta Değirmenci Siyah Erken Devegözü Sarı-Yeşil Erken-Orta Erolan Beyaz/Siyah Erken Fesliğen (Misket) Sarı-Yeşil Erken-Orta

 

 ANKARA BAĞLARINDA YETİŞTİRİLEN ÜZÜM ÇEŞİTLERİ-2 SOFRALIK RENGİ OLGUNLUK ZAMANI Gülüzümü Pembe-Kırmızı Erken-Orta Hevenk Sarı-Yeşil/Siyah Sarı Geç Hocahasan Sarı Geç Kadın Parmağı Sarı/Siyah Orta-Geç Karagevrek Siyah Orta Keçimemesi Siyah Orta-Geç Nurinigar Pembe Erken Tokat Yeşil-Sarı Erken-Orta

 

 Bulut Karagevrek H.Misketi Razakı

 Alphonse Cardinal Trakya İlkeren Yalova İncisi Italia

 

 ANKARA BAĞLARINDA YETİŞTİRİLEN ÜZÜM ÇEŞİTLERİ-3 ŞARAPLIK-ŞIRALIK RENGİ OLGUNLUK ZAMANI Hasandede Sarı-Yeşil Orta Kalecik(Karası) Siyah Orta Pekmezlik Siyah Erken-Orta Songurlu(Sungurlu) Yeşil-Sarı Erken-Orta

 

 Kalecik Karası Gülüzümü Hasandede Sungurlu

 ANKARA DA PEKMEZ KÜLTÜRÜ Yarım asır öncesine kadar, Türk tatlılarının esasını Pekmez oluşturuyordu. Pekmez yalnızca tatlı ve tatlandırıcı değil, yüzyıllardır halkımızın mutfak ve beslenme kültürünün en önemli ögelerinden biri olmuştur. Pekmez; dut, nar. erik, elma, armut, keçiboynuzu gibi meyveler ile andız, karpuz ve şekerpancarından da yapılabildiği halde, en değerlisi siyah üzüm pekmezidir.

 

 PEKMEZİN BESİN DEĞERİ Kıvamlı siyah üzüm pekmezi, %70 suda çözünür kuru madde (glikoz + fruktoz), %3-3,5 mineral madde ( kalsiyum, demir, potasyum, bakır, çinko, kalay) ve %006 protein içerir. Pekmez, çok güçlü ve hızlı etkili bir enerji kaynağıdır. Çünkü, pekmez şekeri glikoz ve fruktoz dan oluştuğu için hızla kana geçerek enerji sağlar. Pekmez; zengin demir içeriğinden dolayı kan yapıcı, kalsiyum içeriğinden dolayı kemik yapısını güçlendirici, potasyum içeriğinden dolayı ise kan basıncını düzenleyici ( yüksek tansiyon riskini azaltıcı) ve ishal sonrası oluşan potasyum eksikliğini giderici etkileri ile sağlık açısından önemli bir besin maddesidir. Büyüme çağındaki çocuklara, gebe ve emzikli annelere, fazla enerji harcayan sporculara, ağır iş yapanlara, kansızlık sorunu olanlara pekmez yemeleri önerilmektedir.

 

 

 BAĞ BOZUMU VE PEKMEZ KAYNATMA GELENEĞİ Eylül, Ankara bağ evlerinde bağ bozumu ve pekmez kaynatma ayı idi.. Pekmez kaynatma günleri yaklaşırken, bağ evlerinde tatlı bir telaş ve koşuşturma yaşanırdı. Çünkü pekmez kaynatma, bağ evlerinde dört gözle beklenen bir olaydı. Öncesinde tüm hazırlıklar özenle tamamlanırdı. Pekmez kaynatma ocakları ya da tandırları hazır hale getirilir, pekmez toprağı temin edilir (o dönemlerde bakkallarda veya eşeklere yüklenerek mahalle aralarında satılırdı); pekmez tavaları, kazanları, kevgirleri, kepçeleri kalaylanır, küpler kontrol edilirdi. Bağlarda bir şenlik ve bayram havasında geçen bağ bozumu ve pekmez kaynatma işlemi, yaşlı ve bu konuda deneyimli kişilerin talimatları doğrultusunda, dikkatli, düzenli ve her aşaması birbiriyle uyumlu bir ekip çalışması ile yürütülürdü.

 

 ANKARA DA PEKMEZ KAYNATMA TEKNİĞİ 1. Bağ bozumu yapılarak pekmezlik üzümler kesilir. 2. Ayıklanır/yıkanır. 3. Çiğnenir/sıkılır. 4. Alınan şıra bez süzgeçle süzülerek helkelere aktarılır. 5. Pekmez toprağı katılan şıra, kazanlarda bir taşım kaynatılır/kestirilir. 6. Kestirilen şıra, toprağın dibe çökmesi ve durultma için bir gece bekletilir. 7. Pekmez tavasına alınan durultulmuş ve asitliği azaltılmış şıra, saplı ile sürekli karıştırılarak kaynatılır, üzerinde oluşan köpükler kevgir ile alınarak bir kapta biriktirilir. 8. Pekmez yeterli kıvama geldiğinde tava ateşten indirilerek soğumaya bırakılır.

 

 PEKMEZ KAYNATMA GELENEĞİNİN KURALLARI 1. Pekmez toprağının şıraya, olaya nezaret eden yaşlı ve deneyimli bir kişi tarafından, bereket duası okunarak ve besmele çekilerek katılması, 2. Kaynama sırasında tavadan alınan köpüklerin, soğuduktan sonra küçük tabaklara konularak komşulara dağıtılması ( kendisine pekmez köpüğü yollanmayan komşu, dışlandığını ve aşağılandığını düşünürdü), 3. Boşalan pekmez tavasının dibinde biriken pekmez macununun (kıvam), mahallenin çocuklarına ödül olarak sunulması ( çocuklar için bu macunu çöplere dolayarak kapışmak, tarifsiz bir heyecan, eğlence ve mutluluktu), 4. Son pekmez tavasının komşulara ayrılması. Göz hakkı denilen bu adet yerine getirilmezse, gelecek yıl pekmez kaynatmanın nasip olmayacağına inanılırdı.

 

 CEVİZLİ SUCUK PESTİL - KÖFTER Kış gecelerinin en besleyici ve lezzetli çerezleri olan cevizli sucuk, pestil ve köfter, Ankara yöresinde ya nişasta ya da unla kaynatılan ve böylece bulamaç haline getirilen üzüm şırasından, ya da Beypazarı yöresinde olduğu gibi, üzüm pekmezinden yapılırdı. Bu gelenek yörede halen sürdürülmekte, Beypazarı nın üzüm pekmezinden yapılan cevizli üzüm sucuğu, özellikle Ankara ve çevre illerde aranan bir ürün olarak, yörenin ekonomisine katkıda bulunmaktadır.

HEVENK ASMA Pekmez kaynatma ve onunla birlikte veya hemen ardından yapılan cevizli sucuk ve köfter işi bittikten sonra, bağda sıra hevenk asmaya gelirdi. Geç olgunlaşan, daha kalın kabuklu, etli ve muhafazaya uygun çeşitlerin ( Beyaz ve Siyah Hevenk, Beyaz ve Kara İrek, Hocahasan, Kızıl, Bulut gibi ) en iyi salkımları, saplarından iplerle bağlanarak, hevenk denilen ahşap askılarla, serin ve güneş almayan bir odanın (Müsandere) duvarlarına ve tavanına asılırdı. Hiçbir yere temas etmediği için ilkbahara kadar tazeliğini koruyan bu üzümler, konuklara gururla ikram edilir ve bu ikram konuklarca hayret ve hayranlıkla karşılanırdı.

 

 ANKARA DA BAĞ EVİ KÜLTÜRÜ NÜN HAZİN SONU! Eski önemi kalmasa da, Çankaya, Dikmen, Etlik ve Keçiören de devam ettirilen Bağ Evi Kültürü;1954 de çıkarılan Kat Mülkiyeti Kanunu ve 1963 ten sonra sayıları çığ gibi artan konut kooperatifleri ile hızlanan çarpık yapılaşmaya ve gecekondu işgaline daha fazla direnememiştir. Özellikle Cumhuriyet in ilk dönemlerinde, Ankara nın sosyal hayatına renk katmış olan güzelim bağ evleri ve bağları, bir daha geri gelmemek üzere tek tek yok edilmiş, geriye yalnızca o dönemi yaşayan az sayıdaki Ankaralının özlem dolu anıları, içimiz burkularak okuduğumuz o dönemleri anlatan yazılar ve soluk resimler kalmıştır. Ali Esat Bozyiğit; Ankara da bağ evi kültürünün yok oluşundan duyduğu üzüntüyü şu sözü ile ne güzel anlatmış: Türkiye nin başkenti Ankara, bu şerefli ünvana sahip olmak için nelerden vazgeçmiş.

 

GEÇMİŞTE ANKARA NIN BAĞLARINA CAN VEREN ÇAYLARI VE DERELERİ ÇAYLARI ÇUBUK ÇAYI (DİLEK ÇAYI) HATİP ÇAYI (BENTDERESİ)..BENTDERESİ CADDESİ İNCESU (İMRAHOR) İNCESU CADDESİ DERELERİ KAVAKLIDERE.TUNUS CADDESİ BÜLBÜLDERESİ BÜLBÜLDERESİ CADDESİ HOŞDERE..GÜVENLİK CADDESİ DİKMEN DERESİ..DİKMEN CADDESİ KİRAZLIDERE FEVZİ ÇAKMAK CADDESİ HACIKADIN DERESİ MACUN DERESİ

 

 Hatip Çayı (Bentderesi)

 İncesu Akköprü

 

ANKARA DA BAĞ EVİ KÜLTÜRÜ NÜN VE DERELERİN YOKEDİLMESİNDEN KİM SORUMLU? Kuşkusuz hepimiz! Çünkü; bu güzellikleri, eşsiz birer kültürel değer olarak görüp korumak gerekirken, siyasi ve ekonomik rant uğruna hoyratça yok edilmesine göz yumduk. Gerçekçi olmak gerekirse; Ankara nın zümrüt yeşili gerdanlığı denilen bağlarını ve bağ evlerini artık geri getiremeyiz. Ancak, geçmişte Ankara bağlarının arasından şırıldayarak tertemiz akan; ne yazık ki sonradan kısmen veya tamamen açık ya da kapalı kanalizasyon kanallarına dönüştürülen çaylarımızı ve derelerimizi geri almak, beton kanallar içine hapsedilenleri kısmen de olsa gün ışığına çıkarmak için elimizden geleni yapmalıyız. Hem de hiç zaman yitirmeden!

 

 VEKAM (Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi) Ankara Bağ Evi Kültürü nün, eski dokusuyla günümüze ulaşan tek örneği, Keçiören de Pınarbaşı Mah. Şehit Hakan Turan Cad. Acıbadem Sok. No:9 adresindeki Vehbi Koç a ait Bağ Evi dir yıllarında restore edilen ev, Birinci Derecede Korunması Gereken Kültür Varlığı olarak tescil edilmiştir. Vehbi Koç un hayatının büyük bölümünü geçirdiği ve çocuklarının doğduğu bağ evi, babası tarafından 1923 yılında Mareşal Fevzi Çakmak tan satın alınmıştır. Halen, Vehbi Koç ve Ankara Araştırmaları Merkezi (VEKAM) olarak hizmet vermekte ve hafta boyu araştırıcılara ve ziyaretçilere açık tutulmaktadır. VEKAM, 2013 yılından başlayarak yılda iki sayı olmak üzere Ankara Araştırmaları Dergisi ni de çıkarmaktadır.

 

 CUMHURİYET DÖNEMİNDE ANKARA BAĞCILIĞI 1939 YILINA AİT BAĞCILIK İSTATİSTİKLERİ Bugünkü Değerlerin Bağ Alanı Hektar 3,4 katı Üzüm Üretimi Ton 1/2 si Üzüm Verimi Kg/Ha 1/7 si

 1938 YILINDA ANKARA NIN BAŞLICA ŞARAPHANELERİ KAPASİTE (Lt) ÜRETİM(Lt) BAĞ (Da) Kavaklıdere Orman Çiftliği YZE Şaraphanesi Ali Ulvi Şaraphanesi Kalecik Şaraphaneleri (Sait, Halil Beşe, Namazof) TOPLAM

 

 DEĞERLENDİRME Cumhuriyet in ilk dönemlerinde ( ) Ankara ilinin bağ alanları, Merkez dışında düzenli artış göstermesine rağmen, birim alandan elde edilen verimin ve sonuçta üzüm üretiminin çok düşük düzeylerde kaldığı görülmektedir. Bunun nedenleri şöyle özetlenebilir; 1. Kırsaldan Başkent e yönelen yoğun göç nedeniyle, bir yandan geride kalan bağların bakımsız kalması, diğer yandan göçenlerin yarattığı yerleşim baskısı sonucu, kenti kuşatan bakımlı ve verimli bağların elden çıkması, ların sonuna doğru Merkezdeki bağlardan başlayarak yerli bağlar üzerinde baskısını hissettiren ve 20 yıl içinde ilin tüm bağlarını etkisi altına alan filoksera zararlısı, 3. En şiddetlisi 1928 yılında yaşanan ve etkileri sonraki yıllarda da hissedilen büyük kuraklık ve aynı şiddette olmasa da, Ankara da hakim olan kurak alan bağcılığını olumsuz yönde etkileyen,1935, 1942, 1945 yıllarındaki kuraklıklar yıldan uzun süren büyük savaş ve yokluk yıllarının hemen ardından kurulan yeni Cumhuriyet in; tüm dünyayı derinden etkileyen 1929 ekonomik krizinin ve 2.Dünya Savaşı nın etkisiyle Toprak ve Tarım Reformu nu gerçekleştirememesi.

NKARA NIN BAĞCILIK POTANSİYELİ(2012) (İLK 10 İLÇE DİKKATE ALINMIŞTIR İlçe SOFRALIK ŞARAPLIK TOPLAM Alan (Da) Üretim (Ton) Alan (Da) Üretim (Ton) Alan (Da) Pay (%) Üretim (Ton) Kalecik , ,7 Güdül , ,8 Beypazarı , ,2 Ş.Koçhisar , ,4 Evren , ,64 Elmadağ , ,4 Nallıhan , ,0 Gölbaşı , ,2 Kazan , ,1 Ayaş , ,4 TOPLAM , ,8 Pay (%)

 

 Akyurt A.Ü.Z.F.

 ANKARA BAĞCILIĞININ ÜLKE BAĞCILIĞINA KATKISI SOFRALIK ŞARAPLIK TOPLAM BAĞ ALANI (Da) SIRA PAY(%) , , ,3 ÜZÜM ÜRETİMİ (Ton) SIRA PAY (%) , , ,04 VERİM (Kg/Da) SIRA

 ANKARA BAĞCILIĞININ BÖLGE BAĞCILIĞINA KATKISI Ankara; Orta Kuzey Tarım Bölgesi ndeki 12 il (Ankara, Bilecik, Bolu, Çankırı, Çorum, Düzce, Eskişehir, Kırıkkale, Kırşehir, Kütahya, Uşak, Yozgat) arasında, bağ alanı (%19,8) yönünden Çorum dan sonra ikinci sırada olmasına rağmen, üzüm üretimi yönünden (% 27,4) ilk sıradadır.

 ORGANİK ÜZÜM ÜRETİMİ Ankara; özellikle yerli sofralık (Karagevrek, Razakı, Çavuş, Gülüzümü, Hafızali), şaraplık-şıralık ( Kalecik Karası, Hasandede, Sungurlu) çeşitlerin organik yetiştiriciliği için önemli potansiyele sahip olduğu halde, bu potansiyel hemen hiç değerlendirilmemektedir. İlin 2012 yılına ait organik üzüm üretimi yalnızca 70 tondur. Bu değer, toplam üzüm üretiminin ancak binde 1,7 sine karşılık gelmektedir.

FİDAN ÜRETİMİ Ankara; Ortakuzey Tarım Bölgesi nin, tamamı aşılı olmak üzere, asma fidanı üreten tek ilidir yılında, adet aşılı fidan üretimiyle (Yiğit Fidancılık /KALECİK) ülkemizin toplam aşılı asma fidanı üretiminin %7,4 ünü karşılamıştır.

 

 ANKARA NIN BAŞLICA ŞARAPHANELERİ(2013) KAPASİTESİ (Lt) ÜRETİMİ(Lt) BAĞI (Da) 1.Kavaklıdere /Akyurt BAK /Kalecik Vinis /Kalecik Şato Kalecik/Kalecik Atatürk Orman Çiftliği Kalecik Şarapları Kalecik Şarapçılık Ziraat Fakültesi Tomurcukbağ/Kalecik TOPLAM

 

 Kavaklıdere

 

 Bak Şarapçılık

 

 Şato Kalecik Tomurcukbağ

 

 KALECİK KARASI VE KALECİK BAĞLARI KALEBAĞ

 

 Çayboğazı Gökdere Kızılırmak vadisi Teras bağları

Kaynak : ANKARA NIN BAĞ EVİ VE BAĞCILIK KÜLTÜRÜ Prof.Dr. Hasan ÇELİK Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Emekli Öğretim Üyesi

HALUK BALABAN Arşiv.

NOT ŞEREF ERDOĞDU , Erdoğdu’ya göre kuzeyden başlayarak saat yönünde Ankara çevresini dönersek 32 bağ ve bahçe semti saymak mümkündür. Keçiören’de Çoraklık, Kızlarpınarı ki şu anda  cadde burası,  Mecidiye,  Hacıkadın  Deresi,  Karabağ,  Solfasılki  şu  anda otobüslerin üzerinde Solfasol diye okursunuz, Çın Çın, Karaca Kaya şimdi sitelerde bir cadde, Samanlık, Abidinpaşa, Kınalı Köşk, Frenközü şimdiki Türközü, Lakavuz büyük Dedeman Otel’inin çevresi, Seyran, Dikmen, Çankaya, Yukarı Öveç, Aşağı Öveç, Keklik, Çatlaklı, Söğütözü, Pamuklar Çiftliği, Etlik Bağları, İğdelidereve Ayvalı. Bunlar öncenin bağlık  bölge isimleri.Kışın  henüz  kent  sınırları  itibariyle  Ulus  ve çevresini aşmayan sınırlar içinde oturulur, bahar geldiğinde nisan sonu mayıs ayı başında  bağ  evlerine  göç  edilir,  ekim  ayının  sonuna  kadar  buralarda  kalınırdı. Özellikle  sosyal tarih  projesini  gerçekleştirdiğim  bu  konuda  mülakatını  yaptığım yaşlılar  23  Nisan’da  bayramlara  denk  düşürürlermiş.  23  Nisan’da  bağlar  açılır  29 Ekim’de  yine  bir  bayramda  da  Ankara  dedikleri  Hamamönü  ve  Ulus  çevresine döndüklerini anlatır. ( ANKARA ) kitabında.