BİLİNMEYEN YÖNLERİ İLE ÇİLELİ BİTEN ÖMRÜ İLE BİR MİLLİ MÜCADELE KADIN KAHRAMANI.
KARA FATMA Erden Savaşır.
1888 yılında Erzurum’da doğar. Bir ismi de Seher’dir. Soyadı olarak Erden’i alır. Eşiyle birlikte cepheden cepheye koşar, askerlere yemek yapar, yaralarını sarar. Rütbesi çavuştur. Fatma Çavuş olarak anılır. Eşi askerdir. Sarıkamış Harekâtında şehit olur. Fatma Çavuş akraba ve dostlarından bir müfreze meydana getirir. Atatürk’le tanışması Sivas Kongresi’nde olur. Atatürk’ten savaşlara katılmak için müsaade ister. Atatürk, Fatma’ya üsteğmen rütbesi verilmesini emreder. Kara Fatma
müfrezesiyle Kurtuluş Savaşı’na katılır. Vatan kurtarıldıktan sonra emekli olur. Ödenen emekli maaşlarını Kızılay’a bağışlar. Cepheden cepheye koşuşturması birkaç ciltlik romanı doldurur.
Balkan Savaşlarından Batı Cephesi’ne, Dumlupınar, Sakarya, Birinci ve İkinci İnönü Savaşlarına katılır. Bursa, İzmir işgal edildiğinde Kara Fatma milis müfrezelerinin ön safhalarındadır. Büyük Taarruz’da Trikopis’in askerlerine esir düşer ve kaçar. Dönüşünde bir Yunan birliğini esir alır. Hey gidi Kara Fatma hey! Kurtuluş savaşlarında iki oğlu da şehitlik mertebesine yükselmiştir. Hayatta bir kızı kalmıştır.
Kara Fatma’nın sonuna gelince, hangi yürek bu drama tahammül eder, bilemiyorum! Bir şarapnel parçasının değmesiyle iki parmağı kopan Kara Fatma, gelecek nesillere de ders niteliğinde şöyle der: "İstiklal Madalyam yeter bana!"
Kara Fatma emekli maaşını almaz ama, aç kalır. Galata’da bir Rus manastırına sığınır. Kızı psikolojik sorunlar yaşar. Kara Fatma’nın torunları sokaklarda dilenmektedir. Bir tahta karyolada yarı aç yarı tok hayat sürdürürler. Kara Fatma sağdan soldan iş arar, iş bulamaz. Soranlara işte böyle seslenir: "Beni yaşatan İstiklâl Madalyasıdır. Açım ama şerefliyim."
Kara Fatma’nın yaşadığı bu dramı ilgili ve yetkili zevat duyar. Torunlarını okullara yerleştirir. TBMM kararıyla emekli maaşını tekrardan alması sağlanır. Ancak ömrü vefa etmez...
2 Temmuz 1955 tarihinde İstanbul Darülaceze'de Milis Gazi Üsteğmen Kara Fatma’nın hayatı noktalanır. Mezarı yıllar sonra Kızılay tarafından onarılarak ziyarete açılır.
Kara Fatma kimdir?
Sivas Kongresi devam ederken Atatürk ile görüşmek için İstanbul''dan vapurla Samsun''a, oradan da Sivas''a geçen Erden, savaşa katılma arzusunu dile getirmesi üzerine Gazi''nin izniyle Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi''nde mücadele verdi. Milli Mücadele döneminde Rum ve Ermeni çetelerine karşı savaşan Fatma Seher Hanım, toplam 350 kişilik müfrezeyi yönetti.
Nüfus kayıtlarındaki ismi "Mahi" olan Fatma Hanım''ın asker eşi Sarıkamış''ta şehit oldu. Fatma Seher Hanım, cesaretinden dolayı gözü kara olduğu için Atatürk tarafından "Kara Fatma" diye anılır.
Savaşta kazandığı başarılardan dolayı yerli ve yabancı birçok kaynakta anılan Fatma Seher, Amerikan New York Times gazetesinin manşetinde "Orduda Savaşan Türk Kadını Teğmenliğe Yükseldi" başlığıyla yer aldı.
Sovyet Rusya''nın Türkiye''de bulunan diplomatları arasında yer alan Semyon Ivanoviç Aralov''un da dikkatini çeken Kara Fatma''dan Aralov''un "Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Anıları, 1922-1923" adlı kitabında şöyle bahsedildi:
"Birkaç sefer elçiliğimize savaşçı kadınlardan çeteci Fatma Çavuş da gelmişti. Fatma Çavuş, bir çetenin başında bulunuyordu. Yunanlarla ve asilerle dövüşmüştü. Fatma Çavuş, kısa boylu, zayıf, enerjik yüzlü, kara gözlü, yaşlıca bir kadındı. Bir defasında yine bir çeteci olan ve annesiyle birlikte savaşlara katılan oğlu ile elçiliğe geldi. Fatma''nın sırtında siyah uzun bir ceket, ayağında çizgili bir eteklik vardı. Belindeki geniş kuşağında tüfek mermileri, kama, omzunda da kayış görünüyordu. Elçiliğimize uzun boylu, düzgün vücutlu bir çeteci de gelirdi. O sıralarda misafirimiz bulunan ünlü Rus resim sanatçısı Y. Y. Lansere''den bu çeteci ile Fatma Çavuş''un portrelerini yapmasını rica ettim. Resimlerinin yapılmalarına razı oldular."
Maaş bağlanması için kanun teklifi
Askerliğe onbaşı olarak başlayan Fatma Seher Erden, üsteğmen rütbesiyle emekli oldu ancak maddi zorluklar yaşamaya başladı.
Yeni Gün dergisinde 1933''te "Kara Fatma Rus Manastırı''nda" röportajı yer alırken, Kadın Gazetesi''nde 1950''de "Kara Fatma Yardım Bekliyor" haberi yayımlandı.
Ekonomik sorunlarla mücadele eden Fatma Hanım, Başvekalet Yüksek Makamına bir dilekçe yazarak maddi durumunun iyi olmadığını anlattı. Bu dilekçeden 10 yıl sonra 1954''te Kars mebusu Tezer Taşkıran ve Rize mebusu İzzet Akçal''ın Fatma Hanım''a vatani hizmet tertibinden ötürü aylık bağlanması için kanun teklifinde bulunması üzerine maaş bağlandı.
TBMM tutanaklarında yer alan bilgilerde sunulan teklif şöyle yer aldı:
"Mucip Sebepler: Milli Mücadele''ye 350 mücahit akıncı ile iştirak ederek 18''inci fırkanın 20''nci Hücum Taburu Süvari Bölüğü kumandanlığını yapmış ve bu hizmet mukabili kendisine ''milis subayı'' unvanı verilmiş olan Erzurumlu Milis Kara Fatma''ya yaşının 70''i aşması, kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmaması, dolayısıyla halen İstanbul''da bir kulübede yaşamakta ve büyük bir sefalet içinde kıvranmaktadır. Bu kahraman kadın, vatani hizmet tertibinden maaş tahsis için Büyük Millet Meclisinin atıfetine sığınmıştır. Bütçe Komisyonuna tevdi buyrulmak üzere Yüksek Reisliğe sunulur."
Kasımpaşa Gülhan Sokak 13 numarada ikamet ettiği belirtilen tutanakta, Bütçe Komisyonunun onayıyla Kara Fatma''ya hayatta bulunduğu müddetçe vatani hizmet tertibinden ayda 170 lira aylık bağlandığı aktarıldı.
Hayatının son günlerini Darülaceze''de geçiren Kara Fatma, 11 günlük yaşam mücadelesinin ardından 2 Temmuz 1955''te hayata gözlerini yumdu.
"Düşmana büyük kayıplar verdirdi"
Kocaeli Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Esma Torun, AA muhabirine, "Kara Fatma" adıyla tanınan Fatma Seher Hanım''ın asıl soyadının "Savaşır" olduğunu söyledi.
Bazı kaynaklarda Fatma Seher Hanım''ın soyadının "Erden" diye geçtiğini dile getiren Torun, "Fatma Seher Hanım''ın milli mücadeleye katılma isteğinin nedeni vatanın işgal edilmiş olmasının verdiği büyük acıdır. İşgal edilen ve parçalanmaya çalışılan Anadolu halkının içinden çıkan Fatma Seher Hanım, kurmuş olduğu çetesiyle Kuvayı millîye güçlerine katılmıştır. Özellikle Kara Fatma çetesi Bolu, Kocaeli, Bursa bölgelerinde hem silahlı güçleriyle düşmana ağır kayıplar verdirmiş, İzmit''in kurtuluşuna önemli destek verdikten sonra, Sakarya ve Büyük Taarruz''a katılmıştır. Önemli katkılar sağlamıştır." dedi.
Fatma Seher Hanım''ın sadece korkusuz vatansever Türk kadını olmadığını, aynı zamanda maaşını Kızılaya bağışlayacak kadar da yüce gönüllü bir insan olduğunu ifade eden Torun, Fatma Seher Hanım''ın Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmesini ise şöyle aktardı:
"Savaşa bir an önce katılmaya karar veren Fatma Seher, Sivas’ta Mustafa Kemal ile görüşebilmek için tam 3 gün boyunca çeşitli kılıklara girerek devamlı onu takip etmiştir. Üçüncü gün Mustafa Kemal''i bir davete giderken yakalamış ve İstanbul''dan buraya onunla konuşmak için geldiğini ve bir dakika bile olsa kendisini dinlemesini istemiştir. Bu ısrar karşısında Mustafa Kemal, yolu üzerindeki küçük bir lokantaya oturtmuş ve onun ne istediğini anlamaya çalışmıştır. Fatma Seher Hanım gözlerinden akan kanlı yaşlara aldırmayarak, Mustafa Kemal''in ayaklarına kapanmış ve ''Bu aziz vatanı kurtaracak sensin, bütün millet senin emrini bekliyor'' demiştir. Mustafa Kemal, onu ellerini tutup yerden kaldırmış, adını, ata binip binmediğini, silah kullanıp kullanmadığını, savaştan korkup korkmadığını sormuştur. O da adının Fatma olduğunu, ata binip silah kullanabildiğini anlatıp ''Muharebe bana düğündür Paşam'' demiştir. Mustafa Kemal vatan için her şeyi göze alan Fatma Seher Hanım''ı tarihteki kadın kahramanlara benzeterek ''Şu dakikada bütün kadınlarımız senin gibi olsa idi Kara Fatma'' diyerek, alnından öpmüştür. Fatma Seher Hanım, bu andan itibaren adının ''Kara Fatma'' olarak değiştiğini, Mustafa Kemal''in kendisine ''sıkışık vaziyette işine yarar'' diye yazılı bir belge verdiğini, ''bir an evvel İstanbul''a git ve hemen işe başla'' dediğini anlatmaktadır. Sevincinden deliye dönmüş ama kimseye bir şey söylemeden hemen İstanbul''a hareket etmiştir. İstanbul''a gelince etrafında güvendiği delikanlıları toplayarak 15 kişilik bir çete kurmuştur."
Erkek askerler için Mehmetçik hangi anlamı taşıyorsa, orduya katılan kadın askerlere de genel olarak “Kara Fatma” denildiğini biliyoruz. Üstelik bilinen ilk Kara Fatma, 1854-1856 Kırım Harbi’ne katılmış; kendisi Çukurova’daki Cirit aşiretine mensup bir ocağın kâhyasıdır. Ayağında çizmeleri, başında tülbent sargısı, belinde silahları ve elinde kamçısıyla ve dahi güneşten esmerleşmiş yüzüyle erkekten bir farkı olmadığını, bizzat Gazi Ahmed Muhtar Paşamız anlatıyor. Hatta Sivastopol Destanı’nda adının “Nisâlar kahramanı” olarak geçtiğini dahi biliyoruz.
Kurtuluş Savaşı’ndaki Kara Fatmaların en meşhuru, Erzurumlu olanıdır. Kocası Binbaşı Derviş Bey’le birlikte kâh Kars cephesinde, kâh Balkanlarda savaşmış. Edirne’de Bulgarlara karşı mücadele vermiş, ağaç kabuğu kemirerek hayatta kalanlardan biri olmuş. Mütarekeden sonra ise kaybetmiş eşini. Sonra onu İstanbul’dan Sivas’a giderek Mustafa Kemal Paşa ile görüşürken görürüz; ardından o artık cephelerdedir:
İzmit, Düzce, Adapazarı, İznik civarında Yunanlılara baskınlar düzenlerken, köylerden, kasabalardan gönüllü toplarken karşımıza çıkar. Bir de gazetecilere ilginç bir figür olarak görünmüş olmalı ki, 1923 yılına kadar kendisiyle çeşitli söyleşiler yapılmış, korkusuzluğu, cesareti ve yaralı olduğu halde gözünü budaktan esirgemeyişi vurgulanmış, adı Garp cephesinde bir efsane bulutu gibi dolaşmış; bir de kendisine bağlanmak istenen maaşı Kızılay’a bırakmasındaki yüce gönüllülüğü.
Velhasıl Erzurumlu Fatma Seher Hanım ya da nam-ı diğer Kara Fatma, Kurtuluş Savaşı’nın sembol ismi olarak günümüzde ders kitaplarına kadar girmeyi başarmıştır.
Lakin Yedigün dergisinde bulduğum söyleşi, Kara Fatma’nın 1923-1944 arasında gözlerden uzak geçen hayatı üzerindeki karanlığı kaldırıyordu. Bugünden bakınca Kurtuluş Savaşı gazileri Lozan’dan sonra sanki yere göğe sığdırılamamış gibi geliyor bize. Onlara topyekün sahip çıkılmış ve bir dedikleri iki edilmemiş zannediyoruz. Ne kadar yanıldığımızı birazdan bir kere daha anlayacağız.
Rus manastırının bir odasında sefalet içinde yaşamaktadır
Kara Fatma, 1933 yılında İstanbul’un Galata semtindeki Rus manastırının bir odasında sefalet içinde yaşamaktadır. Aradığı kişiyi 2. kattaki 9 numaralı odada bulan muhabir Mekki Sait Bey’i önce bir Rus çocuğu karşılar ve kendisine Kara Fatma’nın odasını gösterir. Muhabir onu, komşularının artıklarıyla karnını doyuran ve yalnız kaldığı zamanlarda utancından hüngür hüngür ağlayan birisi olarak anlatır bize. Kara Fatma’nın odasında iki çuval seriliymiş ya, kendisi yerde tahta üzerinde yatıyormuş. Çuval dediği, torunlarının yatağı. Köşede bir tencere, soğuk bir sac mangalın yanında aylarca evvel yere nasıl bırakıldıysa öyle duruyordur.
Kara Fatma konuşmaya, iş bulamamaktan şikayet ederek girer: Kapıcılığa, hatta çöpçülüğe bile razıdır torunlarına bakabilmek için. Ama kimse iş vermemiştir ona.
Yaralarından söz eder sonra, savaşta aldığı. Kızının parmaklarını şarapnel uçurmuş, evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra ise delirmiş. Böylece torunlarına bakmak zorunda kalmış Kara Fatma. Yine de göğsüne taktığı İstiklal madalyasından gurur duymaktadır: “Bütün sefaletimi unutturan, beni yaşatan, bu İstiklal madalyasıdır. Açım ama şerefliyim!”
Torunları dilenmektedir
Aç ama şerefli kadın ağlamaya başlar o sırada. Ağlarken anlatır, anlatırken ağlar:
– Bazen çocukların elinden tutuyor, ‘Şu yetimler aç kalmış, ölecekler’ diye nineleri olduğumu sezdirmeden onlar için yardım toplamaya çıkıyorum. Ne yapayım, siz söyleyin!
Muhabirin aklına torunlarının nerede olduğunu sormak gelir. Sokaktadırlar; birazdan geleceklerdir.
Dilenmekten dönerken birinin avucunda 100, diğerininkinde 60 para olacaktır. “Al nine” derler, “hiç harcamadık, olduğu gibi sana getirdik. Bir çay pişiremez misin bunlarla? Ekmek batırıp da beraber yiyelim.”
Torunlarıyla birlikte dilenen bu Kara Fatma portresine alışık olmayan yüreğiniz hop oturup hop kalktı, biliyorum ama gerçeğin yüzü bazen böylesine acımasız ve soğuktur.
Tek Parti dönemini perişanlıklarla geçiren Kara Fatma
1944’te (69 yaşında) yeniden hatırlanıp Defterdarlık’ta bir işe yerleştirilen Kara Fatma, 1954 yılına gelindiğinde artık 79 yaşındadır ve yine sefil bir vaziyette İstanbul’da bir kulübede tek başına yaşamaktadır.
Tek Parti dönemini perişanlıklarla geçiren Kara Fatma’ya doğru dürüst bir maaş ne zaman bağlanmıştır bilir misiniz? Demokrat Parti devrinde, 22 Şubat 1954’te. Ancak özel bir kanunla kendisine ‘ömür boyu’ 170 lira maaş bağlanan Kara Fatma’nın ömrü bu maaşı yemeye yetmeyecek ve ertesi yıl hayata gözlerini yumacaktır.
Sağlığında bir gazeteciye, “Göğsümde bir şarapnel parçası var. Acı veriyor.” demişti.
Kara Fatmanın Çok az Tarihçinin ve Eskişehirlinin Bildiği Kadınlar Müfrezeside vardır Yunanın Eskişehiri ve civar Köyleri işgali sonrasında Yüzlerce Türk Kadınının İffetini Kirlettiğini Bazılarını Hunharca Katlettiğini Eskişehirliler anlatmışlar Yunan’ın Eskişehir'i İşgal Haberini Alan Ahali Binlerce Kadını kızını Civar illere Kaçırmış Kuvayı Milliye Eskişehir Garından Yüzlerce Binlerce İnsanı Başta Ankara'ya ve Civar İllere Trenlerle Taşımıştır.
Bir makalemde Eskişehir'den Kaçan Umumhane Kadınının Ankara Garında Mustafa Kemal Paşayı Karşılayan Seymenlerden Rahmetli ÇELİK İBRAHİM EFE’DEN ( İbrahim som Çelik ) Garip pejmürde halini Görüp Ona sahip çıkmasını ve gelişen Olaylarını Kırkpınar Sokaktaki evinde Bana anlatmış ve Kaleme almıştım .
KARA FATMA Eskişehir'de Kurduğu kadınlar Müfrezesi ile Bu Kadınların çoğu Yunan askerlerinin Tecavüzüne Uğramış Kadınlar Bu Kadınları üç veya dört ay içinde eğiterek ve silah Talimleri Yaptırarak bir Asker gibi Yetiştirdiği ve Zaman zaman Adapazarı Düzce Tarafına kadar uzanarak Yunan Karakollarını Bastığı özellikle tecavüzle tanınan Yunan subay ve eratının Erkeklik uzuvlarını maiyetindeki Müfreze ile kestirdiği Ve Yunan ordusu arasında Çok Büyük Korkuya sebep olduğu Bizzat Eskişehirliler ve Çelik efeden dinlemiştim.
KARA FATMA ve Müfrezesi Mensuplarının Ruhları Şad Olsun.
HALUK BALABAN Arşiv.