23 Mayıs 2022 Pazartesi

 


-GÜVENÇ’Lİ İBRAHİM EFE

Ankara seymenlerinden “Çavuş” lakaplı İbrahim, Kazan İlçesi, Güvenç Köyü doğumludur. “İbrahim Efe “Mollamahmutoğulları” sülalesi mensubu olup, soyadı kanunundan sonra sülale “Şahin” soyadını almıştır” . İbrahim Efenin yaşamı hakkında ağabeyinin torunu Avukat Yıldızhan Adil Şahin’le yapılan görüşmede; Evlenmiş, engelli bir kızı olmuş fakat kısa süre yaşayabilmiştir. İbrahim Efe çocuksuz olarak vefat etmiştir. 1932-34 yılları arasında Ankara Numune Hastanesi’nde vefat etmiş ve Gülveren’de bulunan Asri mezarlığa gömülmüştür. Ancak mezarlıkta yapılan düzenlemelerden sonra mezar yeri bulunamamıştır. İbrahim Efenin, Kumcuoğlu Sitesi denilen yerde geniş bostanları, arazileri ve burada çalışan işçileri vardı. Sebze alır, At Pazarındaki Bakkal  dükkanında Ankara halkına satardı. Bugün Hamamönü’nde Kapalı Parkın olduğu yerde  ( Bosna Çeşmesinin ve Eski  Maraş Kahvesinin yanında iki katlı kerpiç bir evi vardı. Ankara’nın önemli törenlerinde kullandığı altın kabzalı kılıcının dışında günlük kullandığı kılıcı ve yaşlılık dönemine ait bıçaklı bastonu bugüne kalabilmiştir.

Dikmen Öveçlerde  Bağı Olduğu  Yazları Bağa göçtüğü  bu yüzden Çok Ankaralı Ona  Öveçli İbrahim Efe dediği bilinmektedir Çok Ankaralı Dostları  Onun Güvenç Köylü değilde  Dikmen Öveçli olarak Bilip Anlatmıştır. Ankara’nın kabadayılarından ve sayılan insanlarından birisidir. Hem esnaf hem de yiğit bir insandı İbrahim Efe. Ankara’da Seymen teşkilatının içinde yetişmiş gözü pek, heyecanlı, cesaretli ve liderlik vasıfları olan birisidir. Yaşadığı dönemde Ankara’nın seymenleri arasında seçkin bir yere sahiptir. Fiziksel olarak uzun boylu, dik duruşlu topluluğu etkileyen heybetli bir görünüme sahipti. Bu nedenle teşkilatın içindeki bu konumu nedeniyle Seymen alaylarında bayraktarlık görevi ona verilmiştir.

Atatürk’ün 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelişi için hazırlanan seymen alayı üç ayrı kola ayrılmış ve üç kişi bayraktarlık yapmıştır. “Seymen alayının bir kısmı İncesu köprüsünden Dikmen bağlarına, bir kısmı Çankaya bağları batısındaki Kırşehir’e giden Kızıl yokuşun eteklerine, bir kısmı da Güvençli İbrahim Çavuş önderliğinde İstasyon yoluna dizilmişlerdir” (Şapolyo, 2002: 29). 27 Aralık 1919 Cumartesi günü Atatürk önce Genelkurmay Başkanlığı’nın bugünkü yerinde arabasından inerek halkı ve seymenleri selamlamıştır. Daha sonra bugünkü Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ne (radyoevi) kadar konvoyla birlikte yürümüş ve buradan aracına binip İstasyon yoluna yönelerek jandarma takımını ve polisleri selamladıktan sonra Seymen Alayının yanında durmuştur. “Güvençli İbrahim’in bir elinde bayrak, sol elinde üzeri altın işlemeli bir iri pala ve göğsünde bir Kur’anı Kerim asılı olduğu halde tunçtan bir heykel gibi duruyordu. Sağında büyük bir teke pala ile Kasap Yaşar efe, solunda ise köfteci  Kırışların  Bekir Efe bulunuyordu. Diğer seymenler de dizilmişlerdi.” (Şapolyo, 2002: 33).

Enver Behnan Şapolyo, yıllar sonra hasta yatağında Güvençli İbrahim ile bu konuda yaptığı görüşmeyi şöyle anlatmaktadır; Mustafa Kemal Paşa dördüncü ordudan (şarktan) Ankara’ya geldiği gün, başında boz bir kalpak, üstünde bir canavar kürklü bir kaput vardı. Görür görmez ona kanım kaynadı. Göğsümde Kur’anı Kerim, bir elimde bayrak diğer elimde bir teke pala beni görünce yanıma yaklaştı. Kur’anı Kerim ile bayrağın ucunu öptü. Sonra bana:

-Nasılsın ağa?

Deyince ben:

-Duacıyım sağol paşam!..dedim.

Davul zurna, paşayı önümüze kattık. Hükümet meydanına vardık. Mustafa Kemal Paşa Yunan’ı İzmir’den denize döküp Ankara’ya döndüğü gün yine uşaklarla karşıcı çıkmıştım. Büyük zafer günü seksen ihtiyar Seymenlerden bir alay yapmıştık. Meclisin önünde halka olup karşılıklı oynamıştık (2002: 32).

Atatürk yıllar sonra kaleme aldığı büyük nutkunda bu konu hakkında şöyle diyordu;

Ankaraya muvasalatımızı, 27 Kânunuevvel (Aralık) 1919 tarihli, şu açık tebliğ ile tamim ettik:

Sivastan Kayseri tarikiyle Ankaraya hareket eden Heyeti Temsiliye, bütün güzergâhında ve Ankarada, büyük milletimizin har ve samimî tezahüratı vatanperveranesi içinde, bugün muvasalat eyledi. Milletimizin gösterdiği eseri vahdet ve azim, memleketimizin temini istikbali hakkındaki kanaatleri, lâyetezelzel bir surette tarsin edici mahiyettedir.

Şimdilik, Heyeti Temsiliye Merkezi, Ankaradadır. Takdimi hürmet eyleriz efendim.

Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal” ( Atatürk, 1970: I,332).

27 Aralık 1919’da, halkın kendi iç dinamiklerinin oluşturduğu seymen alayının da bulunduğu topluluğun coşkulu karşılamasının Atatürk’ü ne kadar umutlandırdığı ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır.

27 Aralık 1919’dan sonra Türk ulusal kurtuluş hareketinin yönlendirildiği merkez Ankara olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve yeni devlet orada kurulmuş ve yaptığı katkılarla başkent olmayı hak etmiştir. “Ankara halkının Heyet-i Temsiliye'ye gösterdiği sıcak ilgi ve Milli Mücadele'ye verdiği destek…Ankara'nın başkent olmasında önemli etkenlerdendir” (Dinçer. 1997: 229).

Naşit Hakkı Uluğ anılarında Atatürk'ün Ankara'ya gelişini şöyle anlatmıştır:

Ankara ve civar halkı haftalardan beri silahlanmış, Türk töresine göre milli felaket günlerinde ulusun gencini ve ihtiyarını katılması ile meydana gelen ve göze alamayacağı fedakarlık tasavvur edilmeyen, büyük Seymen alayı kurulmuş, alayın sancağı kale civarında bir meydana dikilmişti. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Yedisinden yetmişine kadar eli silah tutan herkes düşmana karşı koyacaktı. Bugün çoğu aramızdan ayrılmış Ankara'nın fidan boylu efeleri palalarını sallayarak, Mustafa Kemal Paşayı karşılıyordu (1933: 9-10).

O tarihte Ankara’da bulunan 20. Kolordu’nun komutanı Ali Fuat Paşa (Cebesoy) anılarında 27 Aralık 1919 gününü şöyle anlatmaktadır; Karşılamaya gelenlerin bir ucu o zamanki Kızıl yokuştan başlıyor dolaşa dolaşa istasyona iniyor ve oradan kıvrılarak hükümet konağına doğru uzanıyordu Karşılamaya gelenlerin sayısını 30-40 bine çıkaranlar olmuştu. O zamanlar Ankara'nın nüfusunun 22 bini geçmediği hatırlanırsa bu muazzam kalabalığın etraftaki şehirlerden geldiği anlaşılmaktadır. İlk defa Ankara'ya gelen Mustafa Kemal Paşa bu manzara karşısında fevkalade mütehassıs olmuş, gözleri dolmuştu (Cebesoy, 1937: 19).

 Bir zamanlar Resim Heykel Müzesinin Kız lisesine Bakan Arka giriş Kapısı Avlu duvarındaki Duvardaki Mustafa kemal Paşanın 27 aralık 1919 Karşılamasının Temsili Yağlı Boya Tablosunda  Boynunda Kuran-ı Kerim aslı eli palalı Resimdeki seymen Güvençli  ( Öveçli ) İbrahim efedir.Bu Kıymetli Fotoğrafın olduğu duvar Yıkılarak yok edilmiş Fuaye salonu büyütülmüş bu kıymetli Duvar Tablosu da yok edilmiş Çekilen Fotoğraflar da bir anı olarak Kalmıştır.

Sancaktar Güvençli İbrahim Çavuşun yanındaki sağında ve solundaki Seymenler Hacettepeli ve Hamamönülü Seymenlerdir  ( Mustafa Kemal Paşayı Karşılayan Seymen Alayının Seymen Başı Hacettepeli KASAP YAŞAR efedir. )

Güvençli İbrahim Efe   Ankaralı Seymenlerle  Çankaya Köşküne Davet edilerek  Atamızla sohbet etmek  ve O tarihi günü yad etmekle şeref duyduğunu dostlarına anlatmıştır. İbrahim Efe anılarında Kazan Civarından Gelen seymenlerle Ankaranın Yaşlı  ( Kart Traş seymenler ) den bir gurubu 80 kişi civarında  Bunlarla bir kol düzenleyerek İstasyon Önündeki Karşılamadan sonra Ulustaki Eski TBMM ( o zamanda İttihat ve  Terakki Binası ) önüne kadar yürüdüklerini anlatmıştır.

HALUK BALABAN.                                                                                                                                

KAYNAK.EnverBehnan Şapolya. Anıları Hakkı Naşit Uluğ  ( Ankara’nın Gazi Bayramı ) Anıları. . Nutuk.ve Ankaralı Seymen Büyüklerinin Anlattıkları.

RUHLARI ŞAD OLSUN.

20 Mayıs 2022 Cuma

 


DR   AHMET  KAZIM MIHÇIOĞLU. ( D.1907- 4.11.1987 )

Ankara Kulübü  Kurucu Başkanı Yüksek Orman Mühendisi .

Ankaranın Tanınmış ailelerinden  Eski Ankara belediye Karşısı Mıhçıoğlu Apt sahiplerinden  Abisi Ankaranın Ünlü kitap Kırtasiyecilerinden İş Adamı Halil Naci Mıhçıoğlu   ( TBMM 7 dönem Ankara Millet vekli )Yardım sever Ankaralı Portakal  Çiçeği vadisinde AYRANCI  Ankara’nın  en muhteşem Bağ evlerinden Birinin sahibi  BU Bağ evinde muhteşem konağı  Ankara Kalecikli  Müteahhit İş adamı Ankara Kulübü Üyesi Ahmet Ateşe restore ettirmiş ve bu muhteşem Bağ ve evi Çocuk esirgeme Kurumuna Bağışlamştır.ve adına İlk Okul ve orta Okul yaptırmıştır.Servetini Malını Mülkünü Hayra Harcamıştır.

1956-1964 yılları arasında Lise Bitirme İmtihanları için Okuyan seymen Gençleri ve Ankara Kulübü Üyeleri İçin  Eğitimlerine destek için  İngilizce Matematik. Fizik Kimya  Hocaları ile Kurslar açarak  Maddi Manevi Destek Olmuştur.

 Ankara Kulübü Genel sekreteri Rahmetli  Cevat Bayyiğit İngilizce dersleri ile bir çok Gencin Lise bitirme ve Üniversite sınavlarında başarı olmasını sağlamıştır. Cevat Bayyiğit  Asalet Bir altın idi Ankara Divannın sözlerinin Derleyicisidir Bu güzel dizeler Rıfat Balabanın Müziği ile Ankaramızın En güzel Felsefi ve güzel sözleri ile Hicvi ile dillere  Destan olmuştur.

Kazım Mıhçıoğlu Başkan 1960 Yılında Çanakkaleli. Müzik Bilgisi Halk Kültürü bilgisi ile ünlü Süleyman Halil  Oğultürk Hocayı Ankara Kulübüne davet ederek Her bir Ankara Oyun Havasının Karaoğrafik  Dizilerini Kayda alarak Her bir Ankaralı Seymenin  Ankara Oyunlarında birlik ve beraberliğini sağlamıştır.

Kazım Mıhçıoğlu Orman Genel Müdürlüğü yaptığı sırada  Atatürk Orman Çiftliğinde Atatürk'ün Mirasına sahip Çıkarak Binlerce ağaç diktirmiş Tüm yurtta Hatırı sayılır Bir Orman teşkilatı Kurmuş  Bu günkü Külliyenin olduğu Alana da Orman amenajman daire Başkanlığın İhdas ederek  Beş Tepe civarı Marmara Oteli Karadeniz Havuzu civarını Çam ağaçları ile donattırmıştır.

Çocuksuz vefat etmiş. Ankara Kulübü Üyesi Bir çok Ankaralıyı Devlete ve Orman Bakanlığında istihdam edilmesini sağlamış Ankaralı Seymenlerin Her biri ile ayrı ayrı dertleri ile hem hal olmuştur.

1951-1968

01.09.1947 - 26.06.1951

08.02.1956 - 26.03.1964

26.02.1967- 31.03.1968  yılları arasına  Ankara Kulübünde Başkanlık Yapmıştır. 

Mıhçıoğlu ailesine ait bağ evinin korunmasının nedeni büyükbaba Halit Ferit Mıhçıoğlu’nun bu evi oğlu Dr. Ahmet Kazım Mıhçıoğlu’na bırakması olmuş.

 

Halit Ferit – Necibe Mıhçıoğlu çiftinin ikisi kız üçü erkek beş çocukları vardır. Ahmet Kazım Mıhçıoğlu, ailenin dördüncü çocuğu olarak 1907 yılında Ankara’da doğmuş. 1928 yılında Yüksek Orman Mektebi’nden birinci dereceyle mezun olmuş.

 

Mezuniyetinden hemen sonra İstanbul Belgrad Ormanı fen memuru olarak çalışma hayatına başlamış. 1931 yılında staj yapmak üzere bakanlık tarafından Almanya’ya gönderilmiş. Almanya’da Freiburg Üniversitesi’nde ormancılık tahsili görüp ve 1937’de doktora eğitimini iyi derece ile tamamlayarak yurda dönmüş.

 

Türkiye’ye döndükten sonra ilk olarak Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne, daha sonra Ankara Orman Fidan Müdürlüğü’ne tayin edilmiş. 1965 yılında kendi isteği ile emekliye ayrılmış.

 

Çocuğu olmayan Kazım Mıhçıoğlu, Hasanoğlan’da 60 dönümlük bir arazide, kendi eliyle çubuktan yetiştirdiği kavaklığı ‘Mıhçıoğlu Ormanı’ olarak bağışlamış ve Elmadağ ilçesinde okulu olmayan bir köye okul ve çeşme yapılmasını vasiyet etmiş.

 

Okul hâlâ Hasanoğlan’da Dr. Ahmet Kazım Mıhçıoğlu İlkokulu adıyla eğitim vermeye devam etmekte.

 

Dr. Ahmet Kazım Mıhçıoğlu Ankara Kulübü’nün kuruluşunda da bulunmuş ve 1947-1951, 1956-1964 ve 1967-1968 tarihleri arasında başkanlığını yapmış. 04.11.1987 tarihinde vefat eden Dr. Ahmet Kazım Mıhçıoğlu Cebeci Asri Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedilmiş.

RUHU ŞAD MEKANI CENNET OLSUN.

HALUK BALABAN.

5 Mayıs 2022 Perşembe

 TAŞHAN..KARPİÇ LOKANTASI.

Atatürk ve Harputlu Ermeni Georges Karpovitch’in Ankara’daki ünlü Karpiç Lokantası
Taşhan, Ankara Ulus Meydanı‘nda 1886–1894 yıllarında Ankara Valiliği görevini yürüten Abidin Paşa‘nın mektupçusu İsmail Hakkı Bey tarafından inşa edilmişti.
Taşhanın Olduğu alan önceleri 2 ermeni kardeşe ait idi Bunlar bu alana Genel ev ( Kerhane ) yapmak için Abidin Paşaya müracaat edince Paşa çok sinirlendi ve bu olaya çok kızdı .Mektupçusu İsmal Beye emir vererek Bu alanın satın alınmasını sağladı ve bu kişilere Bentderesindeki Genel ev olarak kullanılan alanın tapusunu vererek mani oldu.
1892 yılında Ankara şehrine demiryolu geldikten sonra, İsmail Hakkı Bey,Taşhan’ı yaptırdı. 1928 yılında, burası “Taşhan Palas Oteli” (bir diğer ismi “Hotel d’Angora) olarak faaliyetini sürdürüyordu.
Öyle ki Taşhan’dan dolayı Ankara Ulus Meydanı‘nın adı bir zamanlar ‘Taşhan Meydanı’ olarak anılıyordu.
Kurtuluş Savaşı döneminde, hastane olarak kullanılan bina, savaş sonrası “Taşhan Palas Oteli” adıyla 1933 yılına kadar konaklama tesisi olarak hizmet vermiştir.
İki katlı 100 odalı handa, Ankara’ya gelenler binek hayvanlarıyla konaklayabiliyordu.
Bu mekânda kalan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk dönem milletvekillerine, genellikle sabah kahvaltısında zeytin, peynir, tereyağı ve Ankara Balı ile sütveriliyordu.Öğle olduğunda Fasulye Pilâkisi, Talaş Kebabı, Tel Kadayıfı servisi yapılıyor, akşamları ise Tarhana Çorbası, Tas Kebabı, Pilav ve Üzüm Hoşafı lüks yemek listesini süslüyordu.
İstiklal Savaşı döneminde Taşhan‘ın sahibi; Keskin Kaymakamlığı da yapan İsmail Hakkı Bey’in oğlu Cemal Bey’dir.
Aile, Cemal Bey’in ölümü ve İş Bankası’na olan kredi borçları nedeniyle Taşhan’ı 1933’de Sümerbank’a satmak zorunda kaldı.
Taşhan, 1936’da istimlak edilerek yıkıldıktan sonra yerine Sümerbank Genel Müdürlük Binası yapılmıştı. Günümüzde bu bina Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’ne devredildi.
Ankara’da imar planlaması çalışmaları yürüten Alman mimar ve şehir plancısı Hermann Jansen yıkılmamasını, korunmasını savunmuş, dönemin müteahhit zihniyetli bürokratlarına söz geçirememişti.
Taşhan’ın sahibi Cemal Bey’in İstanbul Tepebaşı’ndan getirdiği “KarpiçBaba”, Ankara’nın ilk “Asrî Lokantası”nı Ulus Meydanı’nda, Taşhan’ın iç avlusuna bakan bölümünde hizmete açmıştı.
Ankara’da Taşhan’ı modern bir otele dönüştüren Cemal Bey, Karpiç’e otelin alt katında, ‘Asri bir lokanta‘ açması için teklifte bulunur.Cemal Bey’e “Karpiç” ismini öneren gazeteci Falih Rıfkı Atay’dır. İstanbul Tepebaşı’ndan tanıdığı Georges Karpovitch’in Ankara’ya davet edilmesinin başkentin çehresini değiştireceğini söyler.
Georges Karpovitch-Kevork Keçeciyan ismini, Falih Rıfkı Atay’ın kulağına fısıldayan Mustafa Kemal Paşa’ydı; Karpovich’i, İstanbul‘daki istihbarat faaliyetlerinden dolayı biliyordu. Mustafa Kemal paşa Georges Karpovitch’e İnsanlar senin adını güç telaffuz ediyor Bundan sonra sana KARPİÇ diyelim diyor.ve Lokanta Karpiç lokantası olarak anılmaya Başlıyor.
Ünlü İş Adamı ve Ankara kulübü Kurucularından Vehbi Koç anlarında Dönemin Ünlü Müteahhitlerinden Nafiz Kotan ile Karpiç Lokantasına gittiklerini servisi ve Yemeklerini çok Beğendiklerini anlatır.
Karpiç Lokantası uzun bir süre hizmet verdikten sonra Merkez Bankası Yanında ki Şehir Bahçesinin Bankaya bakan Bir Köşesine taşınır çok güzel bir dekorasyonla burada hizmet etmeye başlar Ve Atatürk için de özel bir loca yaptırır. Çok zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk Bu locaya gelir yemeğini yer içkisini yudumlar Buradaki programı zevkle izler Karpiç Baba İstanbuldan Revüler ve sanatçılarla Lokantaya muhteşem bir renk katar. Günlerden bir özel günde Paşa Karpiçte Belinde Taşıdığı İçinde Gümüş Mermiler olan tabancasını Tavana doğrultur ve ateş eder. Karpiç lokantası yıkılana kadar bu gümüş mermiler Tavanda kalır. ( Bu olayın nedenlerini Başka bir Makalede yazacağım ).
Georges Karpovitch – Kevork Keçeciyan kimdir?
Kimine göre Beyaz Rus, kimine göre Gürcü, kimine göre Ermeni, kimine göre İran kökenli bir Ermeni. Ama tüm bilgi aktarıcıların mutabık kaldığı husus, 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında Rusya‘dan ayrılan göçmenlerden olduğudur.
Kevork Keçeciyan’ın Harput Hüseynik’te tüccar kasaplar arasında ismi geçmektedir. Azerbaycan’a giden Kevork Keçeçiyan, burada George Karpovitch adını kullanır. Hatta onunla ilgili belgelerde “Doğum yeri ve yılı Bakü 1878” olarak belirtilir. Bakü’de Margarit’le evlenir. Çiftin Aram ismini verdikleri çocukları İstanbul’da doğar.
Hazar Gölü kıyısındaki petrol kuyularında işçi, sonra da komisyoncu olarak çalışan Georges Karpovitch ve ailesi 1917 Bolşevik Devrimi gerçekleşince Rusya’dan deniz yoluyla İstanbul‘a intikal eder. Georges Karpovitch, gerçek adı Kevork Keçeciyan‘dır. Oğlu Aram yirmi yaşında tüberkülozdan ölür.
Georges Karpovitch- Kevork Keçeciyan, “Mütareke Yılları”nda Türk İstihbaratı’na çalıştı…
Georges Karpovitch gerçek ismiyle Kevork Keçeciyan, İstanbul’a geldiğinde Beyoğlu‘nda, İstiklal Caddesi’ne paralel giden Meşrutiyet Caddesi ile Tarlabaşı Bulvarı‘nın devamı olan Refik Saydam Caddesi arasında kalan Tepebaşı semtinde lokantacılığa başlar.
Ankara Hükümeti adına istihbarat toplayan, Boğaz yoluyla Millî Mücadele için Anadolu’ya silah kaçırmaya çalışanlara yardım eden Ermeni vatandaşların sayısı da az değildi. Baba Karpiç de Bunlardan birisi idi Emirle ve Cemal Beyin Çağrısı ile Ankaraya gelen Karpiç Ankara’ya özel Yemekleri Ve Bilhassa ANKARA TAVASINI en iyi yapan bir lokanta idi Ankara Kulübü de bazı Yıllarda Bu güzel mekanda Ankara geceleri düzenlemişti.
Türkiye’de lokantacılığın babası kabul edilen aşçılıktan restorana ulaşan çizgiyi tamamlayan George Karpiç’in ünlü mekanı, o günlerin koşullarına göre oldukça lüks ve konforlu düzenlenmişti.
Öyle ki ütülü masa örtülerinden çatal bıçak ve tabaklara kadar hiçbir şey Avrupa’daki örneklerinden aşağı kalmıyordu.
Genellikle Rus yemekleri servis ediliyor, Borsç çorbası (Karpiç menüsündeki yazılışıyla), Karski, Kievski gibi yemekler sunuluyordu.Kendisine özgü, standart bir hizmet anlayışı vardı. Kravatsız içeri girilemezdi. Yemeklerin sekiz dakikalık aralarla servis edilmesi zorunluydu.
Baba Karpiç, İnegöl’deki kendi çiftliğinde yetiştirdiği meyveleri ve balıklardan elde ettiği havyarı ücretsiz ikram eder, bazı gazetecilere özel indirimler yapar hatta veresiye yemek yedirirdi.
Bu lokantanın en önemli özelliği uyguladığı düşük fiyat politikasıydı. Ankaralılar, neredeyse aşevine yakın bir hesap ödüyorlardı.
Şişmanca, güleç yüzlü bu adam, beyaz Rus gömleğiyle masaları dolaşır, müşterilerle bizzat ilgilenirdi.
Karpiç’in asrî lokantası, çok kısa zaman içinde bir bakıma, Meclis’in resmi olmayan özel lokali haline gelmişti.Politikacı ve bürokratlar ile yabancı diplomatlar burada bir araya geldiklerinden, Karpiç adeta gayrıresmî dışişleri bakanlığı görünümündeydi.
Karpiç Baba’nın kalender meşrep ve babacan tavırları Ankara’nın elitlerini adeta bu mekana kilitliyordu.
HALUK BALABAN.
Bir 1 kişi, anıt ve açık hava görseli olabilir

 KURTULUŞ SAVAŞI 36.239 ŞEHİT

Kurtuluş Savaşında düşman silahlarıyla veya hastalık sonucu Şehit olan 36.239 Şehidin Askerlik Şubelerine göre listesi.
(Sabahattin Selek Milli Mücadele-Ulusal Kurtuluş Savaşı kitabı)
Sakarya Savaşında 5713 şehitin 4565 şehiti Ankara Merkez ve ilçeleri dir
Kaynak : Genel kurmay arşivleri. ( Bu arşivde Şehitlerin Baba adları Doğum yerleri ve birliklerine Kadar kayıtlıdır ) arşivin bir sureti Yazlı olarak Arşivimdedir.
HALUK BALABAN.
RUHLARI ŞAD MAKAMLARI CENNET OLSUN.