30 Temmuz 2021 Cuma

 Canlı Canlı Derisi Yüzülen Osmanlı Paşası.

Ankara Savaşı Neticelenmiş Yıldırım Han Timur'a Esir düşmüş Bir Çadırda Mapus Tutulmakta Yanında Bir Kaç Beyi Firuz Paşada Mapustur. Ordusu dağılmış Hazinesi Bacanağı ve sırp süvarilerce Kaçırılmaya çalışılmakta Timur Süvarileri Peşlerinde amansız bİr Takip devam etmektedir.
Yıldırım Han Bunalımdadır Oğul Mehmet Çelebi Babasını Kurtarmak için Bir Plan yapar Niğbolu Kalesinin fethinde büyük hizmetleri olan Lağımcılara ( Yer altı tünel Kazıcılar ) görev verir Yıldırım Hanın esir Tutulduğu Çadır altına Lağım kazdır maya başlar Lağım çalışmalarından Timur Hanın Haberi olur Müdahale etmeyin Çadırın içine kadar kazsınlar der !
Nihayet Kazılan Tünel biter Tam Yıldırım Han Tünele girmeye hazırlanırken Çadır kapısında Timur Han Görünür ...
Bre Aslanlar Fare olmuş kaçmaya mı hazırlanır der. Yıldırım Han Tünele girmekten Vaz geçer.
Yıldırım Hanın Yanındaki Firuz Paşa Bir Hana Yakışmadı sözlerin der Timur Hana....!
Timur Han Ne zamandan Beri köleler Hanlar sözüne Karışır der. ve Firüz Paşanın Canlı canlı Derisinin yüzülmesini emreder.
Timur Han Yıldırım Hana dönerek İşte senin Mağlubiyetinin sebebi Bu gibi kölelerinin sözüne karışmasındandır der.
Timur Handa Tokat kalesini Almadan önce Bir tek kişinin canına dokunmayacağım der Kaleyi Teslim aldıktan sonra Bir tek Kişiyi sağ bırakır Tüm kale efradını kılıçtan geçirtir.
Timur Hanın zorla alamadığı kale ANKARA KALESİDİR. Yıldırım Han Mağlup olup esir düştüğü Halde Ankara kalesini üç gün teslim etmez Kale Komutanı YAKUP BEY. Timur Hana Kuranı Kerim zerine yemin içtirdikten sonra Ankara Kalesini teslim eder.
Yakup Beyin Kabri Ankaralıların çok iyi bildiği eski Esenparkın olduğu Nakşibendi dergahı Haziresinde iken Dergah yıkılmış Esenpark yapılmış Talatpaşa Bulvarı açılmış Yakup beyin Kabri Hacı Musa Mahallesinde eski Yol sokağa inen Tahta merdivenin eteğinde Kırık bir Mezar Taşı ile kalmış semti yok eden Altındağ Belediye Başkanı zalim Veysel Tiryakinin gadrine uğramış Ahi Şerafettin ( Aslanhane ) cami üstündeki 800 yıllık Ahiler mezarlığı gibi yok etmiştir. Tarihine Kültürüne sahip çıkmayanlara yazıklar olsun.
Ankara savaşında Şehit olan Türkmen beylerine Birlik olmak varken savaşan Hakanların Ruhları şad olsun.
Bir 1 kişi görseli olabilir

 TARİHE İZ BIRAKAN ANKARALILAR.

Son Taccettin Şeyhi Mustafa Tacettin.Bey..
Şair Mehmet Akif'in Milli Marşımızı Yazdığı Ebniye Kasrı Tarihi Konağını. Dergah Arazisini.Cebeci Orta Okulunun Arazisini.Kurtuluş Parkının Bir Kısmını. Devlete Bağışlayan.Şair edip.Yüksek Tahsilli olduğu Bir kaç dil Bildiğinden dolayı Mustafa Kemal paşa Tarafından Cumhuriyetin İlk Kurulan EMLAK ve EYTAM Bankası Genel Müdürlüğüne getirilmiştir Mustafa Tacettin Bey'in Oğlu Dr Vafi Erar Ankara Kulübü Kurucularındandır. Rahmetli Vafi Erar'ın oğluda Aydın Erar Ünlü Bir Pr Dr dur .Torunu Eczacı.SSK Ankara Eğitim Araştırma Hastanesi Baş hekim Yardımcısı.Dinç Koyuncu dır Ankaraya Büyük Hizmetleri olan Bir ailedirler.
Rahmetli Ankaravi Şeyh Mustafa Tacettin Beyin Bir şiiri aşağıdadır . Mezarı Ankara Solfasıl dadır. Tacettin Dergahına temsili Bir Makam mezarı yapılmalı Ankaralıların Fatihalarına mazhar olmalıdır
Dünya fâni, sen fâni
Akil olan dünya sana aldanırım
Benim mülküm deyu bilenler kâni
Akil olan dünya sana aldanır mı?
*
Ten bâki değil canın emaned
Pak ile sevdadan etme hıyaned
Muarrerdir hesab olur kıyamed
Akil olan bu dünyaya aldanır mı?
*
Gelib kimse bunda karar etmedi
Fena metaından alıp gitmedi
Çün bildi seğirtti işi bitti
Akil olan dünya sana aldanır mı ?
Ruhun Şad Makamın cennet ola.
HALUK BALABAN.
Fotoğraf açıklaması yok.

25 Temmuz 2021 Pazar

BU CUMHURİYETİ KURANLARI VE DÜNÜ UNUTMAMAK GEREK.

DEVLET İÇİNDE DEVLET YA DA DÜYUN-U UMUMİYE

Osmanlı devletinde ilk dış borç, 1854 Kırım Savaşından sonra alındı. Osmanlı Devleti, Sultan İkinci Abdülhamîd Han zamânına geldiğinde, ağır dış borçlar altında ezilme mevkindeydi. Akıllı tedbirlerle belli bir zaman içerisinde bu borçlar ödenebilirdi. Lâkin 93 Harbi (1877-78) hezîmeti, devleti iflâsın eşiğine getirdi. Devlet, en verimli topraklarını kaybetti. Akın akın gelen göçmenlerin sayısı bir milyona ulaştı. Bu kadar göçmeni bir yıl içinde rahata kavuşturmak çok zordu. Bu arada, Rusya’ya ağır tazminât ödeme mecbûriyetiyle karşı karşıya kalındı. Rusya Ağrı kendilerine bırakıldığı takdirde, tazminât hakkından vazgeçebileceğini teklif etti ise de, Sultan Abdülhamîd Han bu teklifi kesinlikle reddetti. Eğer Sultan Abdülhamîd Han Ayastefanos Antlaşmasındaki tazminâtı Berlin Muâhedesi ile düşürmemiş olsaydı, devlet daha o sırada batabilirdi. Ordunun durumu ise perişan bir vaziyetteydi. Emperyalist Avrupa devletleri yıllardır peşinde koştukları emellerine ulaşmak üzereydi. Onlar dış baskıların çemberi içerisinde sıkışan imparatorluğu borç bataklığı içinde boğmak istiyorlardı. İşte İkinci Abdülhamîd Hanın devraldığı mâlî durum bu idi. 1875 yılında borçları ödeyebilmek için rüsûm-ı sitte idâresi faaliyete konuldu ise de, bu idâre şekli Avrupalı alacaklıları memnun etmedi. Netîcede Tevhîd-i Düyûn yapılması karar laştırıldı. Böylece bütün dış borçlar birleştiriliyordu. Devletin bâzı mallar üzerinden aldığı gelir bundan böyle Türkiye Mâliye Nezâreti tarafından değil, ancak Düyûn-i Umûmiye tarafından tahsil edilecekti. Bu durum devlet içinde bağımsız ikinci bir Mâliye Bakanlığı ihdas etmek anlamına geliyordu. Ancak, yapacak başka çâre de kalmamıştı. Düyûn-ı Umûmiyenin yetkisine bırakılan gelirler şunlardı: Tütün, tuz ve ipek vergi gelirleriyle damga pulu ve balık resimleri. Düyûn-ı Umûmiyenin idâre meclisi 7 üyeden müteşekkil olup, bunların üyelik müddeti 5 yıl için idi. Üyelerin ikisi Türk, diğerleri de her birinden birer üye olmak üzere İngiliz, Fransız, Alman, Avusturyalı ve İtalyan’dan müteşekkildi. Dış borçların tamâmına yakın bölümü İngiliz ve Fransızlara âit olduğu için, Meclis-i İdâre Başkanlığı yalnız onlardan seçilebilmekteydi. Ancak konseyi teftiş etmek üzere Türklerden meydana gelen fevkalâde bir müfettiş heyeti de bulunuyordu. 3 Ekim 1880 yılında Muharrem Kararnâmesi İstanbul’daki büyük devletlerin elçileri ne tebliğ edildi. Düyûn-ı Umûmiye ile Türkiye rahat bir nefes almaya ve borçlarını ödemeye başlamıştı. Bu târihte devletin dış borçlarının toplam fâizleri ile birlikte 280 milyon tutarındaydı. Rusya’ya harp tazminâtı ise bu hesâbın dışında kalıyordu. Muharrem Kararnâ mesi ile bu borçlar 117 milyona kadar düşürüldü. Bu muazzam başarı Sultan Abdülhamîd Hanın şahsî kâbiliyeti ve akıllı siyâseti sâyesinde sağlanmıştı. Düyûn-ı Umûmiye, devletin sonuna kadar devâm etti. Son derece muntazam bir idâre olan Düyûn-ı Umûmiye, gerçi devlet içinde devlet olan ikinci bir mâliye gibiydi. Ancak Türk dış borçlarının ödenmesi için başka imkân kalmamıştı. Aynı zamanda Avrupa devletlerinin yıllardan beri alışılagelmiş tatsız müdâhalelerine de bu sâyede son verilmişti. Birçok gelirini Düyûn-ı Umûmiyeye bırakan devletin sıkıntıya düşmesi kaçınılamazdı ki, bu sıkıntılarla zaman zaman karşı karşıya kalındı. Memur ve asker maaşları iki ayda bir ödenmeye başlandı. Yalnız o devirde hiçbir zaman pahalılık ve sıkıntı görülmedi.

Milli Mücadele yılları ve sonrasında Mustafa Kemal Atatürk 1936 Yılına kadar kalan bu 117 milyonu ödedi Osmanlının gazabına da azabına da sahip çıktı.

Bu günkü Merkez Bankasının Olduğu yerde Tuz nazırlığı Binası Vardı son kuruş ödendikten sonra bu bina yıkıldı ve Cumhuriyetin Simgesi T.C Merkez Bankası Kuruldu. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE., SONSUZ MİNNET BU CUMHURİYETİ KURANLARA.

HALUK BALABAN.


17 Temmuz 2021 Cumartesi

 KENT KÜLTÜRÜ VE ANKARALI OLMAK

Bunları Biliyormusunuz…?
Kent yada şehir sosyolojisi bilgisine hakim insanlar derler ki: halk yaşadığı şehri sevip, tanıyıp, sahiplenmelidir. Örneğin Ankara'da oturuyorsa ve kendine nerelisiniz diye sorulursa doğduğu, kütüğünün bulunduğu ya da büyüdüğü şehri değil yaşadığı şehri söylemelidir.
Ancak bu şekilde şehir sahiplenilmiş olur ve şehirde olup bitene karşı hassas, sorumlu olunur. Bugün şehirlerimizin sahipsiz kalmasının sebebi bizleriz galiba.
“Amerikan Pasajı” olarak da bilinen İzmir Caddesi’ndeki Lale Pasajı’nın 60’lı, 70’li yıllardaki müdavimleri arasında Zeki Müren, Bülent Ersoy, Müzeyyen Senar, Emel Sayın ve Ajda Pekkan’da varmış meğer.
Balgat semtinin ismi, tanrılar tanrısı anlamına gelen “Baal-Gat” tan gelmesi ve belki de burada bir zamanlar büyük bir tapınağın bulunuyor olması ihtimali varmış meğer...
Abidinpaşa semtine adını veren Abidin Paşa, Ankara’nın 18.yüzyıl valilerindenmiş. Ankara’ya suyu ilk getiren yönetici olarak biline Abidin Paşa, en havadar yeri tespit etmek için şehrin çeşitli yerlerine ciğerler astırmış ve onların durumlarına bakarak oturacağı yeri tespit etmiş. En son, bugün Abidinpaşa semtindeki tarihi köşkün yerinde duran ciğer çürüdüğü için burayı mesken tutmuş.
Ankara’da 180 bin civarında Çorumlu yaşıyormuş. Çorumluların kurduğu 180 civarındaki dernek bir federasyon halinde örgütlenmiş ve federasyonun Ulus’taki büyük binasında her ayın 19’unda saat 19’da, 19 plakalılar (yani Çorumlular) toplanıyorlarmış.
Ankara genel olarak güvenli, düşük riskli bir yer olduğu için, Ankaralı AKUTçuların özel bir misyonu da diğer bölgelerdeki AKUTçular için ilk yardım ekibi olarak alarmda bulunmakmış.
Ankara Kalesi’nin hemen yanıbaşındaki saat kulesi, Abdülhamit döneminde başlatılan ve merkezi yönetimin gücünü göstermek amacı taşıyan “Her şehre bir saat kulesi” akımının bir ürünüymüş.
Çin ve Japonya’da uzun ömür ve sonsuzluğun simgesi sayılan Gingko Biloba ağaçlarından biri, hem de 200 yıllık bir tanesi Ankara Garı’nda bulunmaktaymış.
Abdi İpekçi Parkı’ndaki “Eller”, Yüksel Caddesi’ndeki “İnsan hakları”, Gar Meydanı’ndaki “Miras”, Cinnah Caddesi başındaki “Su perileri”, Olgunlar Sokak’taki “Madenci”, Bakanlık’taki TESK binası önündeki “Atatürk ve Kuvva-i Milliyeciler” gibi Ankara’nın pek çok ünlü heykelinin altında aynı heykeltıraşın ismi varmış: Metin Yurdanur.
1914 nüfus sayımına göre Ankara’da 11.646 Ermeni yaşıyormuş. O yıllarda özellikle Kale ve çevresindeki mahalleler ile Etlik ve Keçiören’de oturan Ermeniler terzilik, kuyumculuk, nalbantlık ve ayakkabıcılıkta Ankara’nın önde gelenleriymiş.
Ulus’ta Posta Caddesi’nden Opera Meydanı’na kadar uzanan tarihi ve ucuz Çerkez Sokak’taki 300 civarındaki esnafın büyük bir çoğunluğu dükkanlarını Musevi kökenli vatandaşlarımızdan kiralamışlar.
Maltepe’den Ankara Garı’na uzanan yeraltı çarşısında satılan ürünler arasında en çok ilgi çekeni, askerlerin memleketteki sevdikleri için özel anonslarla doldurttukları “Bayandan Anonslu Kaset” lermiş meğer. Şarkılar arasındaki kişisel mesajları çoğu üniversite öğrencisi olan kızlar okuduğu için böyle anılmaktaymış bu tür kasetler.
Birbirlerini tanımayan, yalnızca internet üzerinden iletişimde bulunan insanların, şehrin merkezi yerlerinde buluşup hep birlikte gökyüzüne bakmak, yastık savaşı yapmak, ayakkabılarını çözüp bağlamak gibi garip şeyler yapıp dağılmalarına “flashmob” deniyormuş ve Ankara’da da böyle şeyler yapan bir grup varmış.
Ankara Garı’ndaki müze evi Mustafa Kemal 1920-22 yılları arasında konut ve karargah olarak kullanmış. Aynı evde kendisinden önce İngiliz işgal kuvvetlerinin komutanı Vitol kalmış. Mustafa Kemal’in Çankaya’ya taşınmasının ardından buranın üst katında Kılıç Ali ve ailesi, alt katında da İsmet İnönü ve ailesi oturmuşlar.
Petroseksüel diye, arabasına normalin üzerinde bir tutkuyla bağlı, onunla herkesin kolay kolay anlayamayacağı yoğunlukta bir ilişki kuran erkeklere deniyormuş ve Ankara’da da bunlarda bir hayli varmış. Hem de son derece organize bir biçimde...
“Computer” kelimesini Türkçe “Bilgisayar” olarak karşılayan kişi, bilgisayara bilgisayar diyen adam, Hacettepe Üniversitesi Bilgi İşlem Merkezi’nin ve Türkiye Bilişim Derneği’nin kurucusu, Prof. Aydın Köksal imiş. Édonanım”, “yazılım” gibi kelimeler de ona aitmiş.
Seymenler parkını kuran ve açan Ankaralı olmadığı halde öz Ankaralıdan daha çalışkan ATOM KARINCA lakaplı SÜLEYMAN ÖNDER Paşa olduğunu. İhtilalin Ankara Belediye başkanı olduğunu. Ankaraya sayısız hizmetlerinin olduğunu ve bilinmediğini.
ANKARALI DERNEKLER. 06 plakası gibi dernek günlerini niçin her ayın 6 sına rastlayan gününde birbirlerini görmek tanımak için bir bardak çay içme günü olarak düzenlemezler.
Ey Başkentliler kütüğünüz neresi olursa olsun lütfen bu şehri tanıyın ve sahip çıkın. Vekilinizi Belediye başkanlarınızı Başkentlilerden seçin
Selam ve saygılar. HALUK BALABAN 17 temmuz 2012.
Fotoğraf açıklaması yok.

14 Temmuz 2021 Çarşamba

 





ANKARA…!

ANKARANIN   BAŞKENT OLACAĞINI  100 yıl öncesi bilen ve Bunu Yazdığı DİVANINDA açıklayan.

MÜŞTAK BABABIN HAYATI  Ve yazdığı  Gizemli Şiir.

Müştâk Baba, 1759-1832 arasında yaşamış bir sûfî şairdir. Adı Muhammed Mustafa’ dır. Bitlis’ lidir. Soyu Abdülkadir Geylanî vasıtasıyla Hz.Ali’ye dayandırılır. Amcası Şems-i Bitlisî tarafından eğitilmiş, Hasan Şirvanî tarafından aydınlatılmış; Bağdat’ta Nâkibül-eşraf Hasan Efendi ve İstanbul’da Mesnevihan Hoca Neşet Efendi’den yararlanmıştır. Müştâk mahlasını Neşet Efendi takmıştır. Avrupa’dan Hindistan’a çok yer gezmiştir. Uzun yıllar İstanbul’da Eyüp Selâmi Efendi dergâhında kalmış ve II.Mahmud’un has nedimi olmuştur. Eğitime ve bilime çok değer verir. Arapça ve Farsça bilir. Döneminin seçkin kültürlü insanları arasındadır. Vahdet-i vücud anlayışıyla Hakk’ı insanda arar. Mevlânâ hayranıdır. Edebî yönü ve hitabeti güçlüdür. Aruzla yazdığı şiirlerinde sembolik dil kullanmayı sever. Musikî eğitimini Şirvani’den almıştır. İcralara udu ve sesiyle katılacak kadar musikiye aşinadır. Bu niteliği dolayısıyla, postnişin olduğu Kadirîye içinde, musikî ve semaya özel önem veren Müştâkiye şubesi kendi ekolü olarak kurulmuştur. Müştâk Baba, 1832 yılında Bitlis’i ziyarete giderken, konakladığı Muş’ta düşmanları tarafından 75 yaşındayken öldürülür. Şiirlerini kapsayan divanı, ölümünden sonra, 1847 yılında basılmıştır. Yayınlanmamış başka eserleri de vardır.

Müştâk Baba, Ankara’da Hacı Bayram Velî’nin türbesini ziyaret ettiği sırada gelen ilhamla, ileride Ankara’nın başkent olacağını keşfeder. Müştâk Baba bu keşfini, tasavvuf şiirinde istihraç, yani bir şeyin içinden başka bir şey çıkararak, geleceğe ait bir olayı üstü kapalı olarak bildirme yöntemi ile aruzun az kullanılan bir vezni ile şiire döker. Divan-i Müştâk Baba adıyla 1847’de yayınlanan divanının 29. sayfasında yer alan 73 numaralı, Ankara’nın başkent olacağını sembolik dille açıklayan beş beyitlik şiiri

mef û l ü / fâ i lâ tün / mef û lü / fâ i lâ tün

1 Me’vâ-yı nâzeninde kim elf olursa efser

Lâ-büdd olur o me’vâ İslambol ile hem-ser

2 Nun vel kalem başından alınsa nun-i Yunus

Aldıkta harf-i diger olur bu remz azhar

3 Miftah-ı Sûre-i Kaf serhaddi kaf ta kaf

Munzam olunmak ister ra-yı Resûl Peygamber

4 Hay huy ile ahir maksud oldu zahir

Beyt-i veliyy-ül-ekrem el-hâc iyd-i ekber

5 Ey pâdişah-ı fahham sultan Hacî Bayram

Ruhan ister ikrâm Müştâk abd-i çâker

BU DİVANIN ASLI TBMM. De  ve istanbulda Süleymaniye Kütüphanesinde dir. bendeki Orijinal Divandan Kopyasını  Tarihe ışık tutmak için yayınlıyorum

A.Haluk Balaban. Ankara.15 temmuz 2012. Selam ve saygılarımla.

Bu gizemli ŞİİR de 2028 Yılındada Ankaranın SERHAT Yani sınır şehri olacağı. Veya Büyük kaos  çıkacağı Da Farsça Çok iyi bilen ve EBCET hesabını bilen kişilerce anlatılmaktadır. İnşallah bu olay Gerçekleşmez  ama durumlar Onu gösteriyor.

Yurdumun geleceği  Yoz ellerin elinde Heba Olmakta…

HALUK  BALABAN. Arşiv.

8 Temmuz 2021 Perşembe

 ANKARA DA İLK BİSİKLET VE LEBLEBİCİOĞLU CAMİ.

İstiklal mahallesi == Yahudi Mahallesi’ne Batı yönünden girerken, Denizciler Caddesi ile Kargı Sokağın birleştiği köşedeki Leblebicioğlu Camisi Ankara Müftüsü Kantarzade Mustafa Bey adına, oğulları tarafından 1713 (1125 H.) tarihinde yaptırılmış olsa da bu caminin yerinde daha önceleri ‘Hoca Sinan Mescidi’ adıyla başka bir mescidin olduğu 1583- 1584 tarihli Şer’iye Sicili’nden anlaşılmaktadır. Fotoğrafta 130 yıl önce Denizciler Caddesi ve Leblebicioğlu Camisi’nin tahta minaresi görülüyor.
İlk Fotografta Abidinpaşanın Valiliği sırasında İngiltereden getirilen ilk bisikletliler görünmekte ve Paşanın Oğlu şimdiki vilayet konağı yakınlarındaki Kuyrukçu zade Ali Bey Konağı önünde Bu bisikletleri Ankara Halkına tanıtmış ve önemli Mahalleleride gelen Bisikletçiler ile birlikte Gezmiştir.
Bu vesile ile Tarihi Leblebicioğlu Camisinin son devirleri ve en son hali Görülmektedir.Leblebicioğlu caminin bulunduğu cadde Denizciler caddesi olarak tanımlanmış çünkü Haymanalı Kürt Beyi ALİŞAN ağanın 40 odalı konağı Bahriye dairesi olarak kullanılmasından dolayıdır AliŞan beyin Ermeniler tarafından Kendi Bağında Kundaktaki torunu dahil Katledilmesini ve bağın yerini yazmıştım Ruhu şad olsun ve Hamamönündeki Karacabey Külliyesini Yaptıran Varna da Şehit olan CELALEDDİN KARACA BEY in muhteşem Konağının da Bu günkü Gazi Lisesi Alanı üzerinde olduğunu da belirtmek isterim.
HALUK BALABAN.