21 Kasım 2021 Pazar

ÇANKAYA'NIN ADI

“… Üzeri tamamen yeşil yosunlarla kaplanmış büyüdükçe bir kaya ve kayanın koltuğundan pırıl pırıl akan bir su kaynağı. Suyun ayağında yıkılmış harap havuza benzer bir taş yığını. Yıllarca önce burada bir hayat varmış, bu besbelli…

Yaşlı beyaz sakallı bir koca, subaşında otura yolculara anlatıyordu. Hafızamda kalan kırıntılar hâlâ dün gibi. Şöyle diyordu koca:

Asırlar önce bu akan su şu ilerdeki havuzda toplanırmış. Nice dertlere deva, onulmaz hastalara şifa, canlara can verirdi. Bu yüzden buraya Çankaya demişler. Harplerde istilalarda yıkılmış harap kalmış, suyun gözü kapanmış; bizim olunca buralara yerleşen ekalliyet suyun gözünü açmıştır. Ama ne derde deva, ne hastaya şifa, ne de cana can vermez olmuş. Lakin Çankaya adı bugüne kadar sürmüş gelmiş…” (Şeref Erdoğdu: Ankara’nın Tarihi Semt İsimleri ve Öyküleri, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 2.Basım, Ankara, s.59)

“Çankaya ismi, Yazar Mehmet Kemal’in bir araştırmasına göre Çankayası isminden gelmektedir. Zamanla sonundaki “SI” hecesi düşerek bugünkü şeklini almıştır. Mehmet Kemal bu konuda şunları yazıyor: “Papazın Bağı denen bölgede bir kilise varmış. Tapınma saatlerinde bu çan durmadan çalarmış” (Çankaya İsmi Nereden Geliyor?” Sabah Başkent, 25 Haziran 2000)

Hürriyet gazetesinden Ceyda Küçükali’nin 2 Mayıs 2004 günkü Hürriyet gazetesinin Ankara ekinde yer alan röportajın ardından; Ankaralılardan semt, sokak, yapı adları hakkında bilgisi olanların bilgilerini aktarmaları çağrısında bulunulmuştum. Birkaç Ankaralıdan yanıt geldi. Çağrımı yanıtlayanlardan biri Türk Ocakları genel sekreteri Yücel Hacaloğlu idi. Çankaya adı hakkında verdiği bilgi şöyleydi:

“Çankaya isminin Çengikayası olduğu, burada çengi oynatıldığı Çengikayası’nın değişerek Çankaya olduğu rivayeti vardır. (Rıfkı Melul Meriç’ten naklen Prof.Dr.M.Kaya Bilgegil tarafından bana aktarılmıştı).”

Dr. Rıfat Özdemir’in “XIX.Yüzyılın ilk yarısında Ankara” adlı kitabında da Ankara’nın çevresindeki tarım yapılan yeşil kuşakta yer alan bağ ve bahçeler tanımlanırken Çengi Kayası Bağları anılmaktadır. (Dr. Rıfat Özdemir: XIX. Yüzyılın İlk Yarısı Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 694, Ankara 1986, s 217)

Kaynak:

ŞENYAPILI, Önder, Ne Demek Ankara; Balgat, Niye Balgat? ODTÜ Yayıncılık, Aralık 2004, Ankara          


 

HALUK BALABAN.


17 Kasım 2021 Çarşamba

 

ÖMER NASUHİ BİLMEN ..  ( Müderris, Din


Adamı  Eski Diyanet işleri Başkanlarından ))

Yaşanmış bir olay.

Hacettepe  eski yol sokakta  Kıl boyunluların Ali efendi  Konagında Oturan  Atatürkünde çok sevdiği din adamı..   ÖMER NASUHİ BİLMEN…..

1940’ların sonuna doğru Amerika’da  zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra bir kadın yanında bir çocukla mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor. Ölüden DNA testi yapılamayan bir dönem dünya için.

Amerika hukuk sistemlerinde bu olayın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar.

Roma hukukuna bakıyorlar yok. Yunan, Hint, Uzakdoğu’da yok. Bir heyet Türkiye’ye geliyor. Dönemin İstanbul

Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’e yönlendiriliyorlar. İlk başta anlam veremiyor gelen ekip. Gönülsüz de olsa görüşüyorlar.

Bilmen onlara ölen adamın kemiklerinin durup durmadığını sorduğunda şaşkınlıkları iyice büyüyor. Durduğunu söylüyorlar. Ömer Nasuhi onlara kuyruk sokumu kemiğinden bir yer tarif ediyor. Tarif ettiği yere çocuğun bir damla kanını damlatmalarını, eğer o kemik kanı emerse çocuğun o adamdan olduğunu aksi olursa kadının yalancı olduğunu ve buna göre hüküm verebileceklerini anlatıyor.

Gelen ekip görüşmeden memnun olmaksızın şaşkınlıklarını da yanlarına alıp ülkelerine dönüyorlar. Bir müftünün böyle bir tıp bilgisine nasıl hâkim olabileceğine ihtimal veremiyorlar. Ekipteki bir doktorun ise kafasını kurcalıyor bu mesele. Müftünün yanlışlığını ispat etmek için mezar açtırılıp adamın bedeni çıkarılıyor. Tarif edilen kemiğin üzerine önce kendi kanını damlatıyor. Kan akıp gidiyor kemiğin üzerinden. Sonra çocuğun kanını döktüğünde gözleri fal taşı gibi açılıyor. Kemiğin kanı emdiğini gördüğünde hayretini gizlemiyor.

Görüşmede Ömer Nasuhi’nin yanında olanlar da ilk duymuş olacaklar ki heyet gittikten sonra bu meseleyi nereden bildiğini soruyorlar. Adı geçen kemiğin sadece kendi neslini kabul ettiğini uzun uzun anlatıyor. Oradaki küçük bir parçanın önemine değiniyor. Vücuda ne yaparsanız yapın o kemiği yok edemediğinizi, kıyamete kadar hiçbir gücünde buna muktedir olamayacağını, zira mahşerde insanlar o kemik parçasından yeniden diriltileceğini anlatıyor.

“Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” dedi.

De ki; “Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir.”

Yasin 78-79. Âyetler

Babaanemin  naklettiğine göre  Eski  Ankaralıların KURAN-I KERİMİN yanında okudukları kitap (Babaannem rahmetli Samiye  Balaban. )

DELAİL-İ HAYRATTA  BAHSE KONU  KEMİK PARÇASI   Adı  ACUBU ZENNEP  adı verilen toplu iğne başı kadar kemik çıkıntısı bin derece  ateşe dayanıklı  ve asırlar boyu çürümeyen  bir nesne olarak tarif edilmekte  yukardakı kıssada  yasin süresinin 78-79  ÂYETİNE Vurgu yapılmaktadır.

ÖMER NASUHİ BİLMEN  KİTAPLARI.

İslam Hukukunda Manevi Zararların Tazmini, 1941

Kuran-ı Kerim'den Dersler ve Öğütler, 1947-50, 3 cilt

Eshab-ı Kiram, 1948.

Yüksek İslam Ahlakı, 1949

Büyük İslam İlmihali, 1949

Hukuku İslamiye ve Istılahat-ı Fıkhiye Kamusu, 1949-52, 6 cilt

Sureti Feth Tefsiri, 1953

Tefsir Tarihi, 1955

Kuranı Kerim'in Tefsiri ve Türkçe Meali Alisi, 1956

Sualli Cevaplı Dini Bilgiler, 1959

Muvazzah İlmi Kelam, 1959

İlmi Tevhid, 1962

Beşyüz Hadisi Şerif

13 EKİM 1971 TARİHİNDE  VEFAT ETMİŞTİR  VE BİR YILDA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI YAPMIŞTIR.

HALUK  BALABAN.

16 Kasım 2021 Salı

 HACETTEPENİN YETİŞTİRDİĞİ ÜNLÜ SİMALAR..

HAYALİ KÜÇÜK ALİ…KARAGÖZ SANATÇISI..(soyadını Atatürk’ün verdiği Hacettepeli..)
Mehmet Muhittin Sevilen: 1886-7.2.1974)
Değerli sanatçı, iyi insan ve gönülden dost Hayâlî Küçük Ali, 88 yıllık ömür geçidini aşarak, 7 Aralık 1974 Cumartesi günü aramızdan ayrıldı. O, geleneksel temaşa sanatımızın yüzyıllar boyunca, Türk Tiyatrosuna kaynak olabilecek sanat estetiğinin ana çizgilerini benliğinde toplayan Karagöz oyununu, özelliklerini bozmadan, 20. yüzyıla aktaran ve yaşatan bir halk sanatçısı idi.
Altmış yıla yakın bir süre, yalnız Karagözü oynatmakla kalmamış, tasvirler keserek Karagöz kolleksiyonları meydana getirmiş, kitaplar yazmış, ses bantları doldurmuş, filmler yapmıştır. Yaratmış olduğu özel yeni Karagöz oyunları ile Türkiye Radyolarında 20 yılı aşkın süre içinde kıymetli bir halk eğitim hizmeti vermiştir.
Hayâlî Küçük Ali’nin sanatı yapmacıksız, arı ve samimidir. Çağının tanınmış Hayâl ustalarının “Karagöz” alemlerinde kendi kendisini yetiştirmiştir. O, en nezih topluluklar önünde sanatını sergileyebilecek maharet, zihniyet ve alışkanlığa sahipti. Rahmetlinin hiçbir zaman bayağılığa düştüğü görülmemiştir.
Hayâlî Küçük Ali, işlek bir zeka, kuvvetli hafıza, üstün el becerileri, taklitçilik, müzik bilgisi, güzel ve değişik ses nitelikleri ile Türk Dili ve Edebiyatı, geniş halk kültürüne sahip olunması gereken bu çetin “Karagöz” sanatının görülmeye layık son temsilcilerinden biriydi.
Son on yılını, evinde kâh dinlenme kâh yorgunluk ve hastalıklarla savaşarak geçirdi.
Karagöz tipleri onun sesinde belki de kuşaklar boyu, en güzel örnekler olarak yaşayacaktır. Yeri doldurulamayacak bir değer olan Hayâlî Küçük Ali nur içinde yatsın. Çünkü o, ses ve görüntü kaydedici elektronik araçların geliştiği bir çağda yaşama mutluluğuna erişmiştir.
HAYÂLÎ KÜÇÜK ALİ’NİN YAŞAMI
1886 (1302) Yılında İstanbul’da doğmuş, 1974 yılı Aralık ayının 7 sinde Ankara’da ölmüştür. Asıl adı Mehmet Muhittin Sevilen’dir. İstanbul’da Davutpaşa Rüştiyesini bitirdikten sonra çalışmak üzere P.😭 idaresine girmiştir. 1. Dünya savaşında askere alınmış, terhis olduktan sonra tekrar eski işinin başına dönmüştür. Ankarada Paket Postahanesi memuru iken 1944 de emekliye ayrılmıştır.
Karagözcülük sanatına daha 8 yaşlarında iken heves eden Küçük Ali, bu sanatı devrinin ünlü Karagözcülerini seyrederek öğrenmiştir. Karagözcülüğü meslek olarak seçmesinde en büyük desteği Safvet Efendi olmuştur. Hayâlî Ömer Efendi, Hayâlî Memduh Bey, Hayâlî Arap Cemal Efendi, Hayâlî Sobacı Ömer Efendi, Hayâlî Nazif Bey, Hayâlî serçe Mehmet Efendi, Hayâlî Kâtip Salih Efendi, Hayâlî Arap Ömer Ağa ve Hayâlî Behiç Efendi onun seyrettiği Karagözcüler arasındadır.
Ünlü Karagözcülerden Hayâlî Saraç Hüseyin’in yanında Karagözcülüğe başlayan Küçük Ali, ilk defa 1900 yılında henüz 14 yaşında iken Fatih’in Draman mahallesinde Karagöz oynatmış ve oynadığı “Hımhımlı Mandıra” çok beğenilmiştir. Hayâlî Küçük Ali takma adını işte o zaman almış ve bu isimle tanınmıştır.
Böylelikle 60 yıla yakın bir süre Karagöz oynatarak bu oyunun üstadları arasında yer alan Hayâlî Küçük Ali, 20 yıl kadar Ankara Radyosunda Karagöz oynatmıştır. Küçük Ali’nin üçü kız, biri erkek olmak üzere dört evladı ve 15 den çok torunu vardır. Torunlarından Erhan Ergüler ve Tuncay Tanboğa da dedelerinin sanatını benimsemiş bulunmaktadırlar. Tuncay Tanboğa, Torun Çelebi takma adını kullanmaktadır.
HAYÂLÎ KÜÇÜK ALİ’NİN ESERLERİ
Kitapları:
-Karagöz’ün hamam eğlencesi.....(1928)
-Karagöz’ün Kağıthane Safası.....(1928)
-Hayâl Perdesi............................(1931)
-Karagöz....................................(1969)
Karagöz Tasvir kolleksiyonları:(1958-1960)
-Milli Kütüphane Hayâlî Küçük Ali tasvir kolleksiyonu
-Ankara Devlet Konservatuarı Hayâlî Küçük Ali tasvir kolleksiyonu
-Ankara Etnoğrafya Müzesi Hayâlî Küçük Ali tasvir kolleksiyonu
-Bursa Müzesi Hayâlî Küçük Ali tasvir kolleksiyonu
Ses Bantları:
-Milli Kütüphane Müzik Bölümü Arşivinde 19 bantta 17 Karagöz oyunu
-Meddah Hikayesi (Sandıklı Ebe)...(1958-1960)
-Ankara Üniversitesi D.T.C. Fakültesi Tiyatro Bölümü arşivinde Milli kütüphanedeki oyunların birer kopyası ile ayrıca Molier’in Zoraki Tabip oyunundan uyarlama Karagöz’ün Hekimlik oyunu
Sinema Filmleri:
Başbakanlık Basın Yayın genel Müdürlüğü Film arşivinde:
-Gülme komşuna gelir başına
-Karagöz (Muhavereler).
Yazan:Ahmet Borcaklı Türk Folklor Araştırmaları Dergisi No:307 Şubat 1975
HALUK BALABAN.
Fotoğraf açıklaması yok.

13 Kasım 2021 Cumartesi

SEYMENLER PARKI VE SÜLEYMAN ÖNDER.
Seymenler Parkı Cumhurbaşkanlığı Köşkü ile Kavaklıdere’ye Uzanan Atatürk Bulvarı ve İran caddesi ile çevrelenmiş takribi 260 dönüm alanı kaplayan Peyzaj mimarının harikası bir parktır.
Ülkemizde İlk defa Cumhurbaşkanı Kenan Evren Tarafından açılan ilk ve tek parktır. YIL 1983.
1983 maliyetine göre 407.5 milyon lira harcanan parkın bu günkü rayiç bedeli milyarlarca değerde dir.Bu paranın 200 milyon lirası Tarim ve Orman Bakanlığı tarafından 150 milyon Lirası Ankara belediyesince 57.5 milyon lirası Pamuk Bank Tarafından Karşılanmıştır.
Bu nadide Parkın düzenlenmesinde Ziraat Fakültesi Profesörlerinden sayın Necmi Sönmez ve Doçent Selami Sözer ve Ziraat Fakültesi peyzaj mimari bölümünün tüm elemanlarının emeği geçmiştir.
Doçent Selami Sözer parkın ilk gününden bitiriliş son gününe kadar geceli gündüzlü çalışarak Bu güzel eserin meydana çıkmasında en büyük teknik yardımı yapmıştır.
Tasarımda ve mimaride sadelik düşünülmüştür Denizli traverten ve beyaz kanatlı mozaik kullanılmıştır. Atatürk bulvarı ve İran Caddesi boyunca sadelik düşünülmüş ,bunun için beyazın hakim olduğu malzeme seçilmiştir.
Seymenler Parkı içinde yapay göl ortasında şeref locası vardır,bu alan cumartesi ve Pazar günleri kent orkestrasının Ankaralılara konser vermesi için düşünülmüştür.Suni gölde kışın donduğu zaman Ankaralı çocukların buz pateni yapabilmesi için tasarlanmıştır .
Parkın içinde çocuk bahçeleri ,gezi alanları ,gezi alanları ,oturma dinlenme alanları .birde seymenlermizin halka gösteri de bulunabilmesi ve sanatçılarımızın konserler verebilmesi için Amfi Tiyatro mevcuttur.
Parkın ağaçlandırılmasında Ankara’ya uygun Karekteristik bitki ve ağaçlar yanında Japon Dış İşleri Bakanı tarafından özel olarak Japonya dan getirilen ve çok nadide bulunan süs Kiraz çiçeği bitkileri de Japon Büyük elçi ve Başbakan Bülent Ulusu tarafından dikilmiştir.
Sayın Süleyman Önder.Parkı tanıtım konuşmasında şu veciz sözleri söylemiştir.
Sayın ANKARALILAR.
Sayın Cumhurbaşkanım.
Yörenin Mertlik ve Yiğitlik Simgesi ancak Memleketin Fevkalade günlerinde düzülen Seymen Alayı ,Atatürk’e inanan ,onun uğruna baş koyan Seymenler adına , Ebediyete Göç eden Seymenlerin Aziz Ruhları,Yaşayanların ve onlarla gurur duyan biz Ankaralıların adına yapılan bu park tüm Ankaralılara Hayırlı ,uğurlu olsun demiştir.
Bu konuşmadan sonra. Cumhurbaşkanı Kenan Evren şeref locasından misafir ve halka hitap ederken bu parka yakışan en güzel ismin SEYMENLER PARKI ismi olduğunu beyan etmiş ,daha güzel daha yeşil bir Ankara temennisi ile parkı açmıştır .
Bu nadide parkın açılışında Ankara kulübü Başkanı Cemal Okur Başkan vekili A.Haluk Balaban ve Ankaralı seymenler hazır bulunmuş çeşitli oyun ve gösterilerde bulunmuş ve halkın büyük sevgi tezahüratı ile alkışlanmıştır.
Parkın iran Caddesi tarafında bulunan Seymenler Anıtı ATA’nın Ankaraya gelişini İlk karşılanışını ,Yiğitliği,Mertliği simgeleyen bir anıt olmuştur.
Seymenler Anıtı
Anıt, etrafındaki ağaçlık alanlardan dolayı rahatça görülememesine rağmen halkla iç içedir. Ankara Valiliği’nin isteği üzerine, Ankaralı sanatçılar arasında yapılan yarışma sonucu gerçekleşmiştir. Yarışmayı Burhan Alkar kazanmıştır. Para konusunda büyük sıkıntılar yaşanmıştır. Fakat dönemin bahçeler müdürü Metin Çilay’ın girişimiyle sanatçıya dört ton bronz hurda verilmiş, buna rağmen kendisi masraf yaparak anıtı tamamlamıştır. Anıt, seymenlerin savaş ve barış dönemlerini simgelemektedir. Şahlanan atın üzerindeki elinde bayrak olan seymen, savaş dönemlerini; saz çalan ve oynayan seymen de barış dönemlerini simgelemektedir. Anıtın ön tarafındaki duvarlarda yine seymenleri simgeleyen iki rölyef ve Atatürk’le seymenlerin Dikmen sırtlarında yaptıkları konuşmaları içeren yazılar vardır.
Bu Nadide parkı bize kazandıran Ankara Belediye Başkanlarından Emekli General Sayın Süleyman Önder’e sonsuz minnet ve şükranlarımızı sunarız.
A.HALUK BALABAN.
Seymenler Parkının Olduğu vadi alanının Ankaralı Hacettepeli Tevfik ve Mehmet Bulgurluya ait olduğu kamulaştırma yapılmadan alana el konulduğu Bulgurlu ailesinden Tevfik Bulgurlunun Çankaya köşkü ve arazisini sembolik bir değerle Mustafa Kemal Atatürk adına Tescil edilmiş bir alan olduğu da gerçek bir vakıadır. Kenan Evrenden sonrada Özal Milli emlak kayıtlarında Seymenler parkı alanının Bulgurlu ailesine bedeli ödenmesi ön görmesine rağmen Bulgurlu Aile Mirascıları da Her hangi bir Bedel talebinde Bulunmayacaklarını arz ve beyan etmişlerdir sahsım ve Ankaralılar adına Atayı karşılayan Ve Azmi milli cemiyetinin kurucuları ve 1932 yılında Ankara kulübünün ilk kurucuları arasında bulanan Tevfik ve Mehmet Bulgurluyu Rahmetle anıyorum Ruhları Şad olsun.